Dünya haydut devleti ve soykırımcılıkta sınır tanımayan, aynı zamanda bir Musevi şeriat devleti olan İsrail, Müslümanlara özellikle kutsal günlerinde “durup dururken” saldırmaya devam ediyor…
İsrail askerlerinin “rutin” saldırılarının Kadir Gecesi’nde bir kez daha tekrarlanması üzerine gündem yine, İsrail’in Filistin saldırılarına oturdu. Ramazan’ın son günlerinde Mescid-i Aksa’da namaz kılan Filistinliler’e saldıran İsrail polisi bir kez daha olayların patlamasına neden oldu.
Tabii, buna tepki gösteren Filistinliler kendilerini korumaya kalkışınca, saldırılar ertesi gün de devam etti. İnsanlık dışı uygulama ve saldırılara, işgallere sivil Yahudiler de katıldı. Çaresiz kalan Filistinliler’in beklenen tepkisi füze atışları ile oldu. Buna ise savaş uçaklarının Gazze’deki sivilleri, hedef gözetmeksizin bombardımanı izledi. Çocukların da aralarında bulunduğu onlarca insan katledildi.
Belli ki, İsrail bu operasyonu planlayarak gerçekleştirmiş. Muhtemeldir ki, ABD ile birlikte bu planı yaptılar ve uygulamaya koydular. İsrail’in kuruluş gününde de Gazze’ye kara harekatı başlatarak (kadın-çocuk gözetmeden 120’den fazla Filistinli’yi katlettiler) soykırımcı cinayetlerini işlemeye devam edecek. İsrail’in katliamları ancak kendi istediği zaman duracak..
Tüm bu gelişmeler, yıllardır süre gelen klasik İsrail-Filistin çatışmasının son örnekleri. Bir defa, bu çatışma durup dururken neden başladı? Netenyahu, İsrail’deki politik gücünü kuvvetlendirmek için bu yönteme başvurmuş olabilir. İsrail bir taşla iki kuş vurma peşinde. Nasıl olsa, uluslararası toplumların tepkisi yetersiz kalacak. İsrail haklı çıkacağı gibi,” yaptıkları da yanına kar kalacak”. “Tarih tekerrürden ibarettir” diye boşuna söylememişler. Yahudiler, bu saldırılar bahanesiyle, biraz daha Filistin topraklarını işgal edeceklerdir. İşi ilerleten Yahudiler iyice arsızlaştılar. Zavallı Filistililer’in evlerini artık içindeki eşyalarıyla gasp etmeye başladılar..
Saldırılar durmuş gibi gözükse de, İsrail tarafından yapılan açıklamalara bakılırsa; göstere göstere gelen orantısız acımasızlık devam edecek gibi.. Dünya devletlerinden gelen kınamalar ise cılızlığını korumayı sürdürdü. ABD, resmen İsrail katliamlarına sahip çıkarak, “kendilerini müdaafa ediyorlar” dedi. Avrupa ülkeleri ise lütfen ile kınamada bulundular. Yani, cinayet ve gaspçı İsrail yine meydanı boş buldu, istediği gibi katliam yapmayı sürdürüyor. Nasıl olsa, BM kararları dahil, kimseyi dinlemeyen “haydut devlet” liğine devam ediyor..
Türkiye, Rusya, hatta Çin istediği kadar kınama yapsın, ateşkes istesin, İsrail canı ne zaman isterse o zaman katliamlarını durdurur. Küçücük bir ülkenin dünyada nasıl haydutluk yaptığını seyrediyoruz! Bizim sınırlarımıza kadar yayılması, hatta Türk topraklarını da içine alan “kutsal topraklar” projesi konularına hiç girmiyorum bile!…
Söz konusu saldırılara en ciddi kınamayı Türkiye yaptı.. Bu kınama ve gösterilen tepkinin dozunda bir anormallik var gibi geldi. Sanki, İsrail bize saldırmış …. Yeni bir “Mavi Marmara” olayı yaşanmış… ( Konuyu dağıtmamak için ne Mavi Marmara konusuna hiç değinmeyeceğim..) Tam bir Arap ülkesi gibi.. Arap Birliği’nden bile böyle sert çıkış görülmedi.. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı görüşmede, “ İsrail’e ders verilmeli” demiş. Saadet Partisi lideri Karamollaoğlu,” İsrail’e askeri müdahale yapılmalı” demiş.. Vallahi nerdeyse İsrail’e savaş ilan edilecek, Arap dostlarını kurtarmak için… Evet, İsrail’e anladığı dilden cevap vermek gerekir. Buna hemfikirim, ancak bu bizim işimiz mi? İsrail’in katliamlarını kınamak, bebek katillerine karşı çıkmak insanlık görevi. Bunda bir sıkıntı yok. Sıkıntı, kutsal mekanlara sahip çıkma noktasında da değil. Ama Arapların jandarması, biz miyiz? Onu anlamakta güçlük çekiyorum..
Şimdi ne demek istediğimi biraz daha açayım. Bir kez daha şimdiden çocuk, kadın 100’den fazla masum Filistin halkı hayatını kaybetti. Bu katliamları aklıselim kimse savunamaz. Ama bir bakıyoruz ABD savunuyor. Batı’nın gıkı çıkmıyor. Ya da geveliyor. ..
Şunu belirtelim; “ saldırmaya devam edeceğini ve şiddetin dozunu arttıracağını” açıklayan İsrail, katliamcı, saldırgan, vahşi ve gaspçı bir devlettir. Normal şartlarda ortadan kaldırılması gereken bir devlettir. Benim görüşüm bu… Bu bizi ne kadar ilgilendiriyor? Tartışma konusudur !
Öte yandan, bu devlet o kadar büyütülmesi gereken bir yapımıdır ?. Bence değil.. Onları bu hale getiren ise Araplar’dır. Önce topraklarını parayla sattılar, sonra aşama aşama gasp ettirdiler. Çünkü Araplar savaşmasını beceremezler ? Onlar yobaz Bedevi bir topluluklardan oluşan “çakma millet”tir.
Beceriksiz Filistinli Araplar bu gidişat ile canlarını vermeye devam edecekler. Malları Yahudiler tarafından tek tek gasp edilecek. Evlerinden zorla sokağa itilecekler. Toprakları zorla ellerinden alınacak…
Onların yerinde olsam, başta Arap ülkeleri olmak üzere kimseye güvenmem. Kendi başımın çaresine bakarım. Planlı bir şekilde “savaşarak” bağımsızlık mücadelesi veririm. Bu şekilde dünya devletleri onları oyalamaya devam edecek, İsrail ise katliam ve toprak işgallerini sürdürecek. Sonunda dar bir alanda sıkışıp kalan Filistinlilerin toprakları tamamen Yahudiler’in eline geçecek.. Sağ kalan nüfus ise sağa-sola sığınarak yok olup gidecek. Olacağı budur..
Hamas ile El Fetih birlik olmayı becerebilirlerse, açık ve örtülü operasyonlar ile geçerli mücadeleyi vermek zorundalar.. Filistinliler’e destek vermeliyiz, yanlarında durmalıyız ancak savaşlarını biz üstlenemeyiz..
Türkiye’nin konuya bakış açısı, Arap’tan çok Arap savunuculuğu yapmak değil, insancıl ve Türk düşüncesiyle tavır koymasıdır. Halen Büyükelçilerin karşılıklı bulunmadığı İsrail ile tüm ilişkileri kökünden kesmelidir. Kapalı kapılar ardında devam etmekte olan alış-verişler, ticari ilişkiler neden kesilmiyor ? Ak partilileri ve dini itikatlerinden faydalanılan vatandaşları, iyi niyetlerinden yararlanılarak sokaklarda bağırttırmanın da bir anlamı yok. Çünkü, Türkiye’yi kaale alan yok ! İcraat yapın.. Mesela, o gösterilerde “Ordu Kudüs’e” diye slogan atan “artistler” çok istiyorlarsa gitsinler savaşsınlar. Onları tutan yok ki. Neden benim Mehmetçiğim, el alem için şehit olsun.. Suriyeliler için verdiğimiz şehitler yetmedi mi?
Araplar benim için ne yaptı? Yakın tarihe bakınca görebilirsiniz. İngiliz ile Fransız ile bir olup beni arkadan hançerlemediler mi? Onlar değil miydi, Türkleri arkadan vuran.. Onlar değil miydi Osmanlı’nın çökmesine neden olan isyanları çıkaranlar? Onlar değil miydi Kudüs’te bizi istemeyenler ? Onlar değil miydi onlarca marksist (DHKP-C, TİKKO, TKP-ML, Acilciler) terör örgütlerinin, ASALA’nın, PKK’nın kamplarını Filistin topraklarında barındıran !…
Eee, şimdi ben bunlar için kıçımı yırtacağım, İhvan-i Müslümcü olacağım, öyle mi? Boş versene, benim Türk aklımla alay mı ediyorsunuz !.. Çok bağımsız yanlısı olan koskoca Arap dünyası nerede ? Hep birlik olmuşlar Türk – Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı yapıyorlar. Hatta bir birleriyle yarışıyorlar. Bağımsızlık ateşi sadece Türklere karşı mı yanıyor? Dün İngiliz piyonu, bugün ABD uşağı olmuşlar. Değişmeyen tek şey Türk düşmanlığı. Eee, biz ne yapıyoruz ? F-16 uçaklarını, “Türkiye’ye karşı lazım olur” diye (!) Yunanistan’a gönderen, İsrail ile barışma yarışına giren şerefsizlere mi sahip çıkacağız.. Memleketimin nimetlerini yiyen milyonlarca Arap, sığınmacı adıyla ülkemi gasp etti, haberiniz yok mu? Güya misafirmiş. Yarın öbür gün hak iddia ederlerse, yönetime ortak olurlarsa şaşmayın. Kendi adıma “haram olsun” !
Hadi oradan, ben Türk’üm..
Demem o ki; gücünü damarlarındaki asil kandan alan bir Türk evladı olarak, Araplar la hiç işim olmaz. Hele hele dini politikalar ile yolum asla kesişmez. Benim şanlı tarihimdeki örnekler, geleceğim için yol gösteren en geçerli rehberdir.. Dini yönetimin veya yönelmelerin Türk’e bir getirisi olmadığını, tam aksine bölünüp parçalanmasına neden olan bir olgu olduğunu görmemiz gerekir.. Bu bağlamda Gök Türk Devlet yönetiminde yaşanan bir gelişmeyi örnek olarak hatırlamamızda yarar var :
“Gök Türk Hükümdarı Bilge Kağan Budizme sempati duymaya başlar ve bazı şehirlerde bu din adına tapınaklar inşaat ettirmek ister. Bunu öğrenen Tonyukuk, “Budizmin insanları uyuşukluğa iteceğini, dini yönetimin Kök Türk’lere uygun olmadığını, Çin ile yapılan çarpışmalarda savaşçıların olumsuz etkileneceğini” belirtir. İkna olan Bilge Kağan, dini uygulamadan uygulamadan vazgeçer.
Kısa örnekten de anlaşılacağı gibi; “Din savaşları Türklere yabancı bir olgudur.” Bu en iyi görenlerden biri de Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Ümmetçilik yerine Türk Milliyetçiliği üzerine yeni bir ülke inşa etmiştir. Sen benden, ben senden daha fazla Müslüman olduğumuzu iddia edemeyiz. Kutsal dinimizi devlet yönetimine empoze edemeyiz. Bedevi sempatizanlığı (kültürü) Türk Milleti’nin geniyle uyuşmaz !.. Bizim için geçerli olan Türk Töresi ’dir…