Hep anlatırım.. Ağbim ve ben Nâzım Hikmet’i şiirlerini dinleye dinleye ezberleyerek tanıdık ve sevdik, çocukluğumuzun Bandırması’nda..
Her cumartesi gecesi bizim evde toplanarak sabaha kadar onun şiirlerini ezberden okuyanlar, daha sonra Milliyetçi Hareket Partisi’ni kuracak Alpaslan Türkeş’le, babam Fuat Uluç’tu.
Aslan Amca, “Turancılık”la suçlanmış, o zaman “Tabutluk” denen, İstanbul Emniyeti Siyasi Şubesi’nin Sansaryan Han’daki feci hücresinden çıkıp gelmişti Ankara’ya.. Öyle milliyetçiydi yani.. Bana Nihal Atsız’ın “Bozkurtların Ölümü” kitabını hediye eden ve ilkokul ikide okumamı sağlayan Aslan Amcamdı, o.
Bu iki hem de nasıl milliyetçi insan, komünist ve vatana ihanetle suçlanıp hapse atılan Nâzım’ın şiirlerini ezber biliyor ve her fırsatta okumaktan nasıl zevk alıyorlardı.
Ağbimle konuşurduk aramızda, şaşkın şaşkın.. Sonunda sorduk babama..
“Sanat ayrı, fikirler ayrıdır” dedi, bize..
“Nâzım’ın komünist olması, onun büyük sanatçı olduğu gerçeğini değiştirmez.
Şiirlerine bayılır, ama fikirlerine deli olurum..
Bu ikisini ayırın her zaman..” Uzun uzun anlattı. Bir de anekdotla bitirdi.
Komünist ve Ateist Nâzım’ı ziyaret etmeye en yakınlarının bile korktuğu o günlerde, milliyetçi ve mukaddesatçı şair Necip Fazıl sık sık hapishanenin yolunu tutarmış, arkadaşını görmek için.
Bir defasında takılmış içerdeki arkadaşına..
“Ben İsmet Paşa’nın yerindeolsam, önce seniasar, sonra da gider mezarındaağlardım.”