Türk milleti (Toplumu), devlet olmak için gerekli kurumları oluşturup, medeniyet yürüyüşü başlattığı binlerce yıllık geçmişine, 1071’den itibaren kurt başlı sancağının yanına İslamın sancağını alarak, bu güne kadar aralıksız, bir mücadeleye sancaktarlık yapmıştır.
Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyinde de, Irak’ın kuzeyinde vermiş olduğu mücadele sonucunda verdiğimiz şehirlerimizde bu bağlamda değerlendirmeliyiz. Bu gün sınırlarımızdan bize yapılan saldırılar, kurulan bölgesel cephelerin tamamında, yıllardan beri mücadele ettiğimiz güçler olduğunu, savaşı, onlara karşı yürütüğümüz bilincinde olmalıyız. Yüzyıllardır aralıksız ve kesintisiz devam eden bir mücadeleyi, bir olarak, diri olarak, iri olarak kazanacağız.
Coğrafyanın tamamında bu mücadelenin izleri, siyasi tarihin her aşamasında bu hesaplaşmanın hafızası yaşamaktadır. Türkiye, bugün mücadele verdiği her yerde, bu bilincin taşıyıcısıdır.
Gara şehitleri de, Kudüs şehitleri de aynı yerde. Akıl oyunları satmayın!
Gara’da kafalarına kurşun sıkılarak şehit edilen insanlarımızla İstiklal Savaşı’nda, Çanakkale’de, Haçlılarla mücadelede, Kudüs’te ve Medine savunmasında, Sarıkamış’ta/12 Eylül öncesi Ülkücüler-şehit olan insanımız aynıdır.
Kimse bize süslü cümleler pazarlamasın. Kimse; ABD’nin jeopolitik hesaplarını, Avrupa’nın açgözlülüklerini, kendi siyasi hırslarını ve kinlerini Türkiye’nin çıkarınaymış gibi satmasın, akıl oyunları oynamasın.
“Her an işaret gelebilir” diye bekleyenler; terörün yanında, Türkiye’nin karşısında!
Terörü kınamaktan korkanlar, “ABD bize ne der” diye hesap yapanlar, kınama açıklamaları yapıp arka kapıdan “pazarlık” yürütenler, ortaklık kuranlar, “terör Türkiye’yi istikrarsızlaştırsa da bize alan açılsa” diye bekleyenler yüzyılların mücadelesine ihanet etmişlerdir.
Irak, Gara dağında 13 güvenlik ve istihbarat mensubu vatandaşımız, insani ve uluslararası hukuku hiçe sayan bir biçimde mağarada, ABD’nin verdiği silahlarla, Avrupa ülkelerinin oluşturduğu iklimle, kafalarına kurşun sıkılıp şehit edildi.
Türk milletine bir acı daha yaşatıldı. Gelinen noktada bölgemizde yaşanan, etnik, dini ve ayrılıkçı terör örgütleri üzerinden, yaşadıklarımız, Türkiye ile savaşmak isteyen ülke ve güçlerin, ekonomi, enerji, üretim ve pazar gibi kullandıkları silahların parçasıdır. Yaşanan zaman, “terörün, teröristin ve terörle mücadele” kavramının içeriğinde değişimi zorunlu kılmıştır. Yani terör bölgesel ve uluslararası güç hesaplaşmalarında kullanılan bir argüman haline gelmiştir.
Kullandığımız kavramın karşılığı doğru, yerli yerine oturması için; terör ile teröristle mücadeleyi bir birinden ayırmalıyız.
Bence terör, silahlandırdıkları yerel insanlar kullanılarak ülkemize yapılan dış müdahaledir. Bu saldırılarıyı planlayan, finansa eden, lojistik ve silah sağlayanlarla mücadele, “terörle” mücadeledir. Bunu, çeşitli yerel talepleri elde edeckleri havuhunu uzatarak sahada uygulattıkları insanlara da “terörist” diyoruz.
Türkiye yıllardan beri enerjisini “terörle” değil, teröristle mücadele etmektedir. Müttefik diye nitelndirdiğimiz, ancak ülkemize yönelik açık bir saldırı halinde olan ülke ve odakların tanımlamasını yapmaya ihtiyaç var. Bize, sözde aydınlar, siyasi partiler ve terör örgütleri üzerinden saldıran bu Devletlere, ne olduklarını onların anlacağı biçimde söylemeliyiz. Bunu yaparken dışarda beklenen etkiyi oluşturmak için, içerde birlikte hareket etmeliyiz.
Dünya çeşitli nedenlerle, ortak bir tanımlama yapamaz halde olsada, bizim içeride terör – terörist konusunda ortak bir tanıma, ve arkasında kimler olduğu, terörün yurt dışı patronlarının kimler, içeriden hangi siyasilerin ve partilerilerin kişilerin destek verdiği ifşa edilmelidir. Türk milletine yapılan bu saldırıların, içeride ve dışarıdan teröre kimlerin arka çıktığı, cesaret verdiği, koruma altına aldığı kamuoyu ile uygun argümanlar kullanılarak paylaşılmalıdır.
Türkiye karşıtı kim varsa onların yanında olanlar, Türkiye’nin yanında değildir. Söylemleriyle yaptıkları birbirini tutmayan, riyakâr insanların, bulundukları Türk milleti’nin varlığına karı oluşmuş cephede olduklarını gizlemeye yetmemektedir.
Türkiye, etnik ve dini temelli tehdit edildiği başlıklar, bizim medeniyetimizin üretimi değildir. Bu başlıklarla sorun tanımlaması yapanlar, ülkemizin yıllarının hırsızıdır.
Ülkemizin insan hakları, demokrasi sorunu var demek başka bir şey, medeniyetimizin parçası olan, öz kardeşlerimizin adını kullanarak, çözüm diyerek Türkiye’yi tehdit ediyorsa, hala bizim soyadımızın Türk olduğunu bilmediğindendir. Ülkemizin bunca insanı ve parsını kaybettiği Terör sorunu tanımlamasını, ABD de Liderlik okulundan yetiştirilmiş insanların diliyle yapan “siyasetçilerin” hala bu düşüncelerini kamuoyu ile paylaşıyor olması, toplumsal uykuda olduğumuzu gösterir.
Tohum toprağa düşünce nasıl yeşerirse, mazlumların ve mağdurların umudu olan Türk milletinin dili olma çabasında olan bizler gerçekleri söyleyeceğiz. Ya anasının demokratı olan siyasetin dün şahı bu gün şahbazı olan sizler, bu dili size hangi ülke – ülkeler öğretti de böyle konuşuyorsunuz?
Türkiye’ye hangi ülkenin talimatıyla neyin, kimin şantajını yapıyorsunuz? Bunu söyleyen siyasete soyunan kişilerin saygı duyulacak bir tarafı olmadıkları ortadır.
Boğaziçi üniversitesi Rektörlük ataması üzerinden yürütülen çatışma iklimi ile yaşananlar arasında, içerde ve dışarda terörü yeniden tırmandıranlar, bunu Türkiye içine taşımak için dikkat çekici bir çalışma yürütüklerini görüyoruz.
ABD Başkanı Biden’ın, ABD Başkanlık görevine gelmeden yaptığı; “muhalefeti destekleyip Erdoğan’ı devirmeliyiz” açıklamalarından beslenen muhalefet, 100 yıl önce kaybeden mandacılar gibi kullanılıp 100 yıl sonra, Türk milleti karşısında yine kaybedeceklerini bilmelidir.
Türkiye’yi dize getirme, parçalamak küçültmek hesapları yapanların, esas amaçlarına ulaşamayacaklarını görünce hedef küçülterek, durdursak da olur demeye başladıklarını duyuyoruz.
Ülkemizde siyasi partilerin, kişi ve kurumların terörle aralarına mesafe koyup koyamadığı, bulaş ortamında, her alanda çekilen sancıları toplumsal kargaşa ve dışarıdan destekli kişi ve değerlerimize yapılacak saldırılara taşeronluk yapıp yapmayacakları, büyük şehirlerde toplumsal barışı bozacak hareketlerle ilişkileri de bir ölçü olacağı açıktır.
Türk milletine karşı kiminle olursanız, her ne yaparsanız yapın artık ülkemizin geri dönüşü olmayacaktır.