Merhaba ,
Biliyorsunuz uzun yazılar çok okunmuyor. Bu nedenle hayvan deneyleri ve alternatif yöntemlere ilişkin tartışma ve gelişmelerin yoğunlaştığı günümüzde önemli tarihî bir sembolü hatırlatmak istedim.
Bu bağlamda öncelikle hücre teknolojisini geliştiren manevi değerleri ve akademik donanımı ile hayvan deneylerine alternatif çalışmalar yapan Ord. Prof. Dr Süreyya Tahsin Aygün’ü saygı ve minnetle anarak yukarıda yer alan iki heykelin hazin hikayesini sizlerle paylaşacağım.
Gelin yukarıda yer alan iki heykelin hikâyesine biraz yakından bakalım ve yazıyı sonuna kadar okuyalım…
1902 yılıdır. Kahverengi terrier cinsi bir köpek University College of London’da (UCL) öğrencilerin önünde canlı /diri kesim yolu ile birkaç kez ameliyat edilmeye başlanır, ancak bu ameliyatı izleyenler arasında hayvanları savunucuları iki kadın öğrenci vardır.
Leisa Schartau ve Louise Lind af Hageby yaşananları günlüklerine not edeceklerdir. Kayıtlarına göre Prof Starling önce köpeğin pankreasını çıkarmıştır ve izleyen iki ay boyunca hayvan bir kafeste uluyarak inleyerek yaşamıştır.
Şubat 1903’te doktor zavallı köpeğin karnını bu kez ilk ameliyatın sonuçlarını görmek için açmış sonrasında da farklı bir ders için Dr. Bayliss köpeğin boynunda yeni bir yara oluşturmuştur. Kahverengi köpek en son teslim edildiği Bay Dale’in elinde ise tüm bu acılardan ölerek kurtulabilmiştir.
Ancak bu güzel köpeğin yaşadıkları unutulmayacaktır. İki kadın öğrenci gözlemlerini çalışmalarını Ulusal Dirikesim Karşıtı Derneği The NAVS (The National Anti-Vivisection Society) onursal sekreteri Stephen Coleridge ile paylaşırlar. Ayrıca, bilgileri bir kitap halinde de yayınlayacaklardır. Coleridge ise dikkati ve birikimi ile deneyde anestezi kullanılmaması ve hayvanın birden fazla deney için kullanılmış olmasının yasalara aykırı olduğunu görür. İtirazını, dönemin koşullarından ötürü sert bir basın açıklaması ile yapar. Buna karşılık Dr Bayliss kendisine dava açar ve kazanır. Ancak, davanın gelişiminde dirikesim karşıtları çok fazla taraftar toplamışlardır. Ve bu taraftarlar bağışlarla mahkeme giderlerinden çok daha fazlasını toplamışlardır.
Süreci hayırsever bir dirikesim karşıtının bağışı ile hayatını kaybeden köpeğin heykelinin yapılması izler. Heykel önemli bir sembol haline dönüşür. Bayan Murray’ın tanımı ile bu köpek uzağa bakan onurlu dik duruşu ile tasvir edilmiş altında ise hayvanları su içebilecekleri bir çeşme ve yazıt yerleştirilmiştir. Bu yazıtta iki aydan fazla dirikesime katlanan ve ölüm onun kurtuluşu olana değin acılar içinde kalan ayrıca 1902 yılında aynı yerde dirikesime maruz kalan 232 köpeğin hatıraları için bu heykelin yapıldığı yazılmıştır.
Heykel, tıp ve veterinerlik fakültesi öğrencilerinin tepkilerine yol açar. Öyle ki heykelin zarar görmemesi için onu polisler beklemek zorunda kalırlar. Heykelin etrafında sert çatışmalar yaşanmaya başlanmıştır en nihayetinde Kahverengi Köpek’in hüzünlü hatırası yaşanan toplumsal gerginlikler nedeniyle gizlice ve aniden kaldırılır. Heykelin akibeti tam olarak bilinmese de bir demirciye verildiği ve eritildiği söylenmektedir. Ancak, Kahverengi Köpek unutulmayacaktır. 1985 yılında orjinalinden farklı olsa da National Antivi-Vivisection Society tarafından yeni bir heykeli yapılır. Bu heykelin çeşmesi yoktur ancak yazıtı aynıdır. İkinci heykel, geçmişte ve günümüzde test edilen milyonlarca hayvanın acısının sembolü olarak Londra’da Battersea Park’ta yer almaktadır.
Bugün internette arama motoruna “ The Brown Dog Affair “ ya da “ The Little Brown Dog” sözcüklerini yazdığınızda karşınıza meselenin anıldığı çok sayıda kuruluşun farklı nitelikteki bilgilendirmeleri ile karşılaşacaksınız. Bu bağlamda “ The National Antivi-Vivisection Society” ve Saving Earth Encyclopedia Britanicca sayfalarını ziyaret etmenizi önerebilirim.
Haber : Dr. Özlem KUTKAN – Araştırmacı – Yazar – (Yerel Hayvan Koruma Görevlisi )