Yusuf Sezer sanatıyla dünya çapında ün kazanmış rahmetli Hattat Hamid Aytaç üstadın son talebesi. Sanatını bir gönül eri olarak icra edip çok sayıda talebe yetiştiren Yusuf Sezer 2022’de sanat hayatının 50. yılını kutlamaya hazırlanıyor. Ahmet Yabuloğlu, Hattat Yusuf Sezer’in kamış-mürekkep-kağıt üçgenindeki dünyasını Yeniçağ TV ekranlarına taşıdı. Yazının bulunmasının insanlık tarihinin bir dönüm noktası olduğunu vurguladıktan sonra hat sanatının kaynağının nereye dayandığını şöyle anlatıyor:
Hz. Adem’den, Peygamberimize kadar binlerce millet yaşamış. Her biri kendilerine has yazı kültürü geliştirmişler, Kur’ân nazil olmaya başladığı zaman gerek İbranice yazıda, gerek diğer yazı çeşitlerinde âyetlerin ihtiva ettiği mânâya, mecaza uygun bir şekillendirme yapmak mümkün olmamış. Yapılması istenen harfi seslendirme imkânı olmamış. Hz. Peygamber Efendimize gelen âyetlerle beraber Cebrail Aleyisselam aracılığıyla bu yazının şekli bulunmuş oluyor. Yani, nasıl “Oku” talimatı geldiğinde “Ben okuma bilmem” dediyse Peygamber Efendimiz, ilk âyetler geldiğinde yazıyı da “bilmem” şeklinde cevap veriyor. Bu defa Cebrail vasıtasıyla, yardımıyla yazının şekli, olması gereken özellikleri, harflerin kendine has bünyeleri o günkü şartlarda çiziliyor. O dönemde iptidai halde başlayan sonra sonra sahabelerinin ve halifelerin de gayretiyle, desteğiyle yazı sanatı gelişiyor. Özellikle 4. Halife Hz. Ali Efendimiz bu yazının o günkü şartlarda gelişiminin ilk öncülerinden sayılır. Hz. Ali aynı zamanda Kufi dediğimiz o şekilli, motifli, köşeli yazıların da ilk mucididir. İlk hat numuneleri Kur’ân âyetlerinin yazılması da Hz. Ali’nin gayretiyle başlar. Bu gayret sonraki devirlere uzandıkça, İslâm Ülkelerinin haritası genişledikçe diğer ülkelere de yayılıyor. Buralardaki okuyan-yazan insanların maharet ve katkılarından istifade etmek suretiyle gelişim kaydediyor. Bu gelişimin Orta Asya’dan Anadolu’ya geçene kadarki dönem süresince yani Abbasiler, Memlüklüler döneminde hep Arap asıllı hattatlar bu işe hizmet etmiştir.
Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen Türk boylarının o zamanlar Suriye yolundan Urfa civarına giren Arap topluluklarıyla tanışmaları, kaynaşmaları yoluyla bu sanatın Türkler tarafından gerçekleştirilen ilk numuneleri ortaya çıkmaya başlar Ama esas, Yavuz Sultan Selim Amasya Valisi iken orada tanıştığı Şeyh Hamdullah ismindeki ilk hat üstadı, yani hattatların kıblesi ki, “Şeyhül Hattat” diye anılır bu sanatın Türkler arasındaki ilk piridir. Yavuz Sultan Selim, Şeyh Hamdullah’ı Amasya’da tanıdıktan sonra ona “Şeyhim, bu yazıda acaba bir değişiklik yaparak, Osmanlı stilinde, Osmanlı’nın hususiyetlerini gösterecek bir tavır koyabilir misiniz? Bir şive bulabilir misiniz bu yazı için” diyor. Şeyh Hamdullah bu talebe cevaben, “Bana 40 gün mühlet veriniz” der. Bu süreçteki çalışmalarının ardından bugün hakikaten halihazırda da müracaat edip ilham aldığımız, feyiz kaynağımız Şeyh Hamdullah’ın ünlü yazı tarzı ortaya çıkar. Ondan sonraki dönemde de Osmanlı’nın gelişim süreciyle hat sanatının gelişim süreci birbirine paralel olarak devam eder. 16, 17 ve 18. yüzyılın sonlarına kadar da hat sanatında en büyük zirve ustalar yetişip yazı çeşidinde de muazzam bir zenginlik başlamış olur. Ahmet Yabuloğlu’nun gerçekleştirdiği röportajı izlemek için, aşağıdaki linki tıklayın: