Türklerde ağaç, etrafında gerçekleşen
tabiat olaylarıyla birlikte kutsal sayılmaktadır.
Türk kültüründe orman, genellikle
“yış, tayga, koru, bük” kelimeleri ile ifade edilmektedir.
Orman kültünde de bu mekanın,
ruhlara ev sahipliği yaptığına inanılmış ve
bu mekanlar barındırdıkları ruhların türlerine göre ayırıcı sıfatlar almıştır.
M. Kaşgari’nin, Oğuzlardan bahsederken,
onların yüksek bir dağla yakınlıklarına değinir ve
“gözlerine ulu görünen” büyük bir ağaca “Tankrı” dediklerini söyler.
Derbent yakınlarında yaşayan Kumukların,
dokunulmaz ve kutsal saydıkları ağacı,
“Tenkrihan” olarak adlandırmış olması ve diğer birçok tarihsel bilgi,
Türklerin gözünde Ulu Ağaç’ın Tanrı’nın ilahi vasıflarını taşıdığını gösteriyor.
Sayan Altay halk kültüründeki ağaç motifi, yer sahibi motifiyle ilintilidir.
Burada ağaç, Ulu Ana’nın yaşadığı ve
kahramanlara memesinden süt verdiği yerdir.
Hakasların yaşlıları, kayın ağacının yerin derinliklerine işlemiş köklerinde,
yeraltı dünyasındaki atalar alemiyle bağlı gücün ifadesini görürler.
Türklerin kutsal mekânı sayılan Ötüken adının etimolojisi
“od+udagan” olarak bilinen dişi koruyucu ruhtan gelir ve
onun dışında da Kögmen Yış, Çokay Yış ve Altun Yış
Türklerin kutsal kabul ettikleri ormanlardandır.
Türk topluluklarının hiçbirinin sık ormanlar içinde oturmadığı da bir gerçektir.
Bu inanışların, Anadolu’ya göre az bilinir olma nedenleri arasında coğrafya,
önemli bir faktör olarak yer almaktadır.
Türk mitolojisinde kutsal olarak kabul edilen ağaçlar arasında,
çam, kavak, ardıç, servi, sedir, dut, söğüt ve de
iyi, koruyucu ruhların inme yolu olarak kullandığına inanılan kayın ağacı bulunur.
Kayın ağacı, Türk mitolojisinin en önemli sembolüdür.
Tanrı kutunu içinde barındırdığına inanılır.
Altay Türklerindeki inanışa göre, insanlar türediği zaman,
Umay Anamızla beraber iki kayın ağacı da yere indi
şeklinde özellikle gökten inen kayın ağacından bahsedilmektedir.
Orta Asya’daki kayın ağacı ile Anadolu’daki kayın ağacı arasında
benzerlik olsa da bu ikisi tümüyle aynı değildir.
Kayın ağacının Anadolu’daki adı, karaağaçtır.
Türkler, oklarını kayın ağacından yapar.
Bunun yanı sıra manevi yolculuklarda, şaman ritüellerinde
özellikle ruh göçlerinin kayın ağacı vasıtasıyla yapıldığına dair izler de bulunmaktadır. Kamların ağaçla ilişkisinde kurbanın göğe sunulması
ritüelinde ağaç üzerinden manevi yolculuk yaptığı,
ruhlar tarafından kamlık tevdi edildiğinde ıssız ormana gittiği,
davulunun kasnağının kutlu ağaçlardan yapıldığı ve
ölümünden sonra kendisinin ya bir ağacın dalına ya da dibine gömüldüğü,
davulunun da ağaca mezarının üzerine asıldığı bilinmektedir.
İnsanların, hayvanların, kuşların ve balıkların
embriyosu olarak adlandırılan “kava lozlar”la ilgili olarak,
sıradan insanlarınki ile kamların kava lozlarının farklı olduğu düşünülür.
İnanışa göre, kamın ölümünden sonra,
“kava lozu” onun eski sahibi olan ağacına götürülürdü.
Burada, kayın ağacı kabuğundan yapılmış sepette
kamın kuklası dallara asılır veya ağacın kovuğuna oturtulur.
Bu kamın ağacı, ölen kamın yeteneğini elde edecek kişiye miras bırakılır.
Hatta zamanla bu ağaç üzerinde kendine özgü bir mezarlık oluşur ve
bu kava lozlar birikirdi.
Böylece ağaç, zamanla ilişkilendirilir ve bir hayat döngüsü ortaya çıkar.
Buna bağlı olarak kayın ağacının kutsal kabul edilerek
başta adak veya dilek çaputlarıyla dilek dilenmesi
önemli kültürel bir öğe hali gelmesine sebep olmaktadır.
Ağaçlarla ruhların bu karmaşık ve döngüsel ilişkisi dolayısıyla, ağaç diplerine bir şey atılınca ve hacet giderilince başlarına uğursuzluk geleceği,
ıssız ve karanlık ormanların tekinsiz olduğu inanışları oluşmuş;
ağaç ve ormana karşı Türklerde saygı ve kutsallığın yanı sıra
bir yandan da korkulan yerler olarak hafızalarda kodlanmak suretiyle
günümüzde yaşayan halk inançlarında yerini almıştır.
Türklerde, hayat ağacı kavramı,
sürekli değişim ve gelişim içinde yaşanan evreni sembolize eder.
Alaeddin Keykubad’ın sarayı Kubadabad’da,
özellikle ağaç-kuş motifleri çokça bulunmaktadır.
Osmanlı Devleti’nde de dünyadaki insan sayısı kadar
ağacın yaprağa sahip olduğuna dair bir inanış vardır.
Her bir yaprağa da bir insanın kaderi yazılmıştır.
Dolayısıyla her bir yaprak düştüğünde bir insanın öldüğü inanışı hâkimdir.
Bu mitolojik inanışlar, sanata yansımış dolayısıyla
medrese, cami, türbe gibi ibadet yerlerinde ve
mimarisinde eski Türk inancının öğeleri yaygınlaşmıştır.
Zoomorfik motiflerden en çok ejder, balık, yılan, kartal, aslan gibi figürlere rastlanmaktadır.
Kader-ağaç ilişkisi tarih boyunca Türklerde kullanılmıştır.
Türk sanatı ve mimarisine de yansıyan ağaç yaprak dal ve insan dörtlüsü,
Ortaçağ Anadolu Türk mimarisinde kıvrım dal ve yapraklara eklenen
insan veya hayvan başları veya figürlerinden oluşan bezemeler şeklinde ortaya çıkmaktadır.
13. yüzyılın ortalarından itibaren daha realist betimlenen
ağaç motiflerinin sembolik zoomorfik unsurlarla birleştiği görülmektedir.
Kayın kelimesinin bütün Türk dillerindeki yaygınlığı, eskiliğinin ve
erken dönemden itibaren Türk düşüncesindeki
öneminin kolay kabul edilebilecek bir göstergesidir.
Aynı şekilde, “kayın” kelimesinin “kadın” anlamına gelmesi de
onun doğurganlığının, dolayısıyla bir köken mitinin kaynağına
dönüşmesinin doğal sonucudur.
Batı ve Doğu Sibirya’da adeta bir okyanus gibi uzayan
uçsuz bucaksız kayın ormanlarında,
yiyecek içecek hiçbir şey bulamayıp aç kaldığınızda,
sütünü istediğiniz kayın ananız, sizi esirgeyerek,
açlıktan ölmenizin önüne geçecek, hemen her daim hazır,
kolayca ulaşılan en yaygın kaynaktır.
Kayın ağacının özsuyu tüketimi ve üretimi bu bölgede
batı kökenli gazlı içecekler yayılıncaya kadar hâkim konumdayken,
günümüzde de daha çok mide hastalıkları başta olmak üzere
geleneksel halk ilacı kimliğine yakın bir şekilde
ikincil bir konumda üretilip tüketilmektedir.
Sonuç olarak, Türk mitolojisinin panteonunda köken miti olacak kadar
merkezî bir yere ve role sahip kutsal kayın ağacının;
Türk mitsel düşüncesindeki maddi kültürel temeller,
özellikle de sütü nedeniyle doğurgan, esirgeyen ve
besleyen bir ana gibi tasarlandığını düşünmek mümkün gözükmektedir.
Bu bağlamda, Türk Mitolojisi araştırmalarında
sadece yakın ya da uzak geçmişte derlenmiş,
yazıya geçmiş metinlerin oluşup şekillendikleri ve
sözlü kültür ortamında saklanılarak nakledildikleri coğrafyayı ve
onda yer alan flora ve faunayı metodolojik bir gereklilik olarak
daima göz önünde bulundurmanın önemine dikkat çekmek yerinde olacaktır.
Türk mitolojisine ait metinleri inceleyip, anlamaya ve yorumlamaya çalışırken
özellikle de “yeniden kurma” paradigmasına bağlı denemelerde,
metinlerin devşirildiği coğrafya ve onun flora ve faunasının
bize kendiliğinden ve en kolay ulaşılabilir tarihsel bağlamların
fiziki ve biyolojik alt yapısını verdiğini hatırda tutmalı,
yapısal ve işlevsel özelliklerin tespitinde kullanmalıyız.
Etimologlar, kayın sözcüğünün kadından, Türkçe hatundan geldiğini söylüyorlar.
Hatun kelimesi de Divânü Lügâti’t-Türk’ten de öğrendiğimiz gibi,
“qatun”dan geliyor.
Hayat vericilikleri, hayatı sembolize edişleri ile aynı sözcükten türemiş iki isim.
Ayrıca Bahattin Uslu, Türk Mitolojisi adlı kitabında;
kayın ağacının yine Divan-ı Lügat-it Türk’te “kadın” olarak geçtiğini yazar.
Uslu, kaleme aldığı bölümde şu bilgilere yer verir;
Divan-ı Lügat-it Türk’te “kadın” olarak geçen kayın
Tuva Türkleri arasında hala kadın olarak anılmaktadır.
Yani, ona “kadın ağacı” demek yanlış olmayacaktır.
Hayat Ağacı’nın her zaman güneyinde bulunan onun en büyük yardımcısı ve
bazen de birebir hayat ağacının kendisinin yerine geçen kayın,
ilk insanın varoluşunu anlatan Er Sogotoh Destanı’nda anlatılır.
Evden yine çıkıp güneye bakınca,
güneyde büyük bir kayın ağacının yükseldiği görülürmüş.
Bu kayın ağacı da o kadar güzelmiş ki tıpkı bir genç kızı andırırmış…
İlk insan Er Sogotoh bu kayın ağacının yönünde ilerleyerek
bulur eşini ve öyle iner yeryüzüne…
Kayın ağacına “Tanrı’nın ağacı” denilmektedir.
Kayın ağacının yanında yapılan dualar
Tanrı’ya daha çabuk ulaşır
daha çabuk kabul olur.
Üzerine şimşek ya da yıldırım düşmez, kötü ruhlar ondan uzak durur.
Yeni kurulan aileye mutluluk, iyilik ve sevgi getirir.
Gençliğin, mutluluğun, özgürlüğün, barışın, dostluğun ve vatanın simgesidir.
Hayat Ağacı, kayın ve kartalla bir bütündür
ama yine de bu yalnız ve tek başına yeter olduğu gerçeğini değiştirmez.
O büyük ve ulu gövdesiyle dünyanın ve
var olan her şeyin dengesi olmaya bulunduğu yerden devam eder.
Varlığıyla ruhlara dinginlik verir.
Kutsal Ağaç mitolojisine dair edebiyatlarda,
“Dünya Ağacı”, “Şaman Ağacı”, “Bay Terek” gibi adlara rastlanır.
Dünya halklarının mitolojisinde “Hayat Ağacı”; Altay Türk mitolojisinde
“Bay Kayınk”; bazı hikâyelerde ise “Tamir Terek” adları geçmektedir.
Dünyanın tam ortasından yükselen bu ağacın kökleri yeraltına iner,
dalları ise dünya dağının zirvesine yükselir.
Böylece bu kutsal ağaç, dünyanın her üç katını -gök, yer ve yeraltını birbirine bağlamaktadır.
Kayın, Altaylarda şaman ayinlerinde,
doğum, düğün ve bayramlarda önemli unsurdu.
Yakutlara göre kayın, göğün en üst katında olup, göğün yere açılan kapısıdır.
Yerle göğü birbirine bağlayan Dünya Ağacı’nın zirvesinde,
iki başlı bir kartal yuva kurmuştur.
Bu kartalın görevi, gökleri korumaktır.
Hakaslar, “Imay Toyı” adını verdikleri törenlerde kullandıkları ağacı,
tören bittiğinde ormana götürüp dikerlerdi.
Eğer bu ağaç kurumazsa, adına tören yapılan kadının
ailede çocuklarının dünyaya geleceğine inanılırdı.
Hakasların geleneksel görüşlerinde ağaç,
aynı zamanda “insan”, “insanın canı” ve “soy” anlamlarıyla da bağlantılıdır.
Toprağın ruhunun da kayın ağacında olduğuna inanılmıştır.
Türk etnik-kültürel geleneğinde, her ağacın birer canlı varlık olduğuna inanılmıştır.
Buna göre de kutsal ağaca zarar veren veya
dallarını kıran birine zeval geleceğine inanılmıştır.
Tapınılan ağaca ant içilir, her yıl bir kurban kesilirdi.
Geleneksel görüşlere göre ağaç kesmek,
genellikle günah sayılmış ve sadece mecbur kalındığında bu yola başvurulmuştur.
Aşık Paşaoğlu tarihinde, “Devletli Kaba Ağaç” ifadesine rastlanılır.
“Kaba Ağaç” anlayışı, bu şekliyle, Dede Korkut kitabında da geçer.
“Kaba” sıfatı, ağacın ululuğuna, kutsallığına işaret olarak görülebilir.
Uygur Türklerinin türeyiş efsanelerinde ve masallarında
önemli figürlerin başında kayın ağacı gelmektedir.
Masallarda kahramanlar müjdeleri
kayın ağacının üstündeki kuşla konuşarak almakta,
çocukları koruyan ve ölümden kurtarmak için
kovuğunu sığınak yapan yine kayın ağacıdır.