Covid-19 pandemisi ve hemen sonrasında patlayan Ukrayna Rusya savaşı tüm küresel dengeleri alt üst etti.
Pandeminin yıkıcı ekonomik ve sosyal etkileri ile baş etmeye çalışan birçok ülke kesenin ağzını açtı ve adeta helikopter ile para saçtı. İşler biraz normale dönüp pandeminin etkileri hafifleyince ise bu sefer saçılan bu fazla paranın, uygulanan genişlemeci para ve maliye politikalarının yan etkisi olarak enflasyon hemen hemen her ülkede patladı. Özellikle ABD, AB ve İngiltere son kırk yılda görmedikleri yükseklikte bir enflasyon dalgası ile karşı karşıya kaldılar.
Enflasyonu engellemenin yolu belli, tüm ekonomistler ve devlet yöneticileri bu yol ve yöntemleri bilir. Lakin bilmek uygulayabilmek anlamına da gelmiyor, çünkü enflasyonu durduracak ekonomi politikaları uygulayabilmek hem güç ve güven istiyor hem de yan etki olarak durgunluk yaratma, işsizliği ve zincirleme iflasları patlatma riski var.
Amerika’da FED yükselen enflasyon karşısında daha hızlı tepki verdi faizleri yükseltti ve dolaşımdaki para miktarını azaltıcı bir dizi politika açıkladı, faizleri artırıp varlık alımlarına son vererek açıkladığı politikaları uygulamaya da koydu. Aslında bu noktada bile birçok ekonomist FED’in geç kaldığını, pandemi döneminde uygulanan genişlemeci politikaların enflasyon yaratmayacağını umarak Pollyannacılık oynadığını düşünüyor.
Geçtiğimiz günlerde o dönemlerde enflasyonun artmayacağını, böyle bir tehdit olmadığını iddia eden ABD Hazine Bakanı Janet Yellen’den de bir itiraf geldi ve geçen yıl ABD’nin enflasyon politikasıyla ilgili yaptığı yorumlarda yanıldığını belirtti. Yellen, o dönemde enflasyon koşullarını tümüyle anlayamadığını da söyledi.
Öyle ya da böyle FED harekete geçti fakat AMB henüz enflasyon ile mücadele edecek önlemleri almaya başlamadı bu noktada asıl geç kalan da AMB oldu ve sonuçta dolar/Euro paritesi yirmi yılın ardından eşitlendi.
Alınan ve alınacağı muhtemel diğer sert önlemler sayesinde güçlenen dolar, hem diğer para birimlerini ve hem de emtia fiyatlarını ezip geçiyor. Altın, gümüş, petrol başta olmak üzere birçok emtia fiyatında ciddi gerilemeler yaşanıyor.
Diğer yandan, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırması ile patlayan ve bir anda doğal gaz, petrol, kömür gibi enerji kaynakları ve gıda başta olmak üzere hemen hemen her emtiada fiyatların artmasına ve arz sorunları doğmasına yol açan savaş, işleri büsbütün karmaşıklaştırdı, var olan ekonomik krizi büsbütün derinleştirdi.
Avrupa’nın enerjide Rusya’ya olan bağımlılığı yüzünden savaş ve yaptırımlardan daha çok zarar görme, Avrupa ekonomilerinin yeni bir durgunluğa sürüklenme olasılığı da Euro’nun dolar karşısında değer yitirmesine sebep olan önemli bir faktör oldu.
Bu noktada ithalatının büyük kısmını dolar ile yapan ve borçlarının önemlice bir kısmı dolar bazında olan Türkiye’nin, ihracatının önemli bir kısmını Euro karşılığında yapması ve turizm gelirlerinin çok ciddi ölçüde Euro üzerinden olması göz önüne alındığında, bu parite değişikliğinden olumsuz yönde etkileneceği kesindir.
Bu dönemde ihracatımız yeterince artmazken, ithalatımız kontrolsüz bir şekilde artacaktır. Bunu engellemenin tek yolu ise, kurlar üzerinde uygulanan baskıyı kaldırmak, serbestçe dalgalanan kur rejimine geri dönmek, kurların dış ticaret açığını önleyecek daha doğru bir seviyede dengelenmesini beklemektir.
Fakat bu yöntem izlendiğinde kurların yükselmesi bu sefer de enflasyonist baskıları artıracaktır. Bu noktada enflasyonun üç hanelerin üstünde, yeni bir rekor seviyeye çıkması kaçınılmazdır.
Seçimlere 10-11 ay kala seçim kazanmayı umut eden bir siyasetçi için enflasyon, en büyük sorunlardan biridir ama bir ödeme krizi, moratoryum ilanı ve kur sıçraması çok ama çok daha büyük bir sorundur.
Şu anda iktidarın tek umudu, seçimlere kadar kalan zamanı mevcut dengeyi koruyarak tamamlayabilmektir, lakin bu da çok zor görünüyor.
Demedi demeyin bu kış çok zor geçecek…