Doğu Türkistan Türklerinin XX. yüzyılın ilk yarısındaki istiklâl mücadelelerinde göze çarpan mümtaz şahsiyetlerden biri Osman Batur’dur. Osman Batur’un mücadele anlayışının temelinde “Ya istiklal, ya ölüm” düsturu yatmaktaydı. Onun için kendinden sayıca çok kuvvetli ve iyi teçhizatlanmış düşmana karşı amansız bir mücadeleye girişmekten çekinmemişti.
Prof. Dr. Abdulvahap Kara
Osman Batur öz vatanında boyunduruk altında yaşamaktansa, mücadele ederek şehit düşmeyi yeğliyordu. Nitekim 1951 senesinde yakalanarak idam edilecek ve şehit olacaktı.
Aslında Osman Batur, Doğu Türkistan’ın o dönemdeki zalim Çinli valisi Şın Şi Say’a (Sheng Shih-tsai) karşı yürüttüğü askeri mücadelede başarılı olmuştu. Askeri bir darbeyle 1933’te Doğu Türkistan Genel Valisi olan Şın Şi Say’ın 11 yıllık idaresinde Uygur ve Kazak gibi yerli halka yapılan zulüm ve baskı had safhaya ulaşmış tı. Şın Şi Say’ın askerî gücü sadece Çin kuvvetlerinden oluşmamaktaydı. O Ruslardan da yardım almaktaydı. Buna rağmen Osman Batur’un silahlı mücadelesi başarılı olacaktı. Zaten, onu ele geçirip idam edenler Sın Sı Say’ın bağlı olduğu Çin’in Goumindang hükümeti değil, Mao’nun liderliğindeki Komünist Halk Kurtuluş ordusunun askerleri idi. Yani Osman Batur Şın Şi Say’a mağlup olmamıştı. Onun az bir kuvvetle Şın Şi Say’a karşı elde ettiği bu başarılar birçok kimseyi hayrete düşürmektedir.
İngiliz araştırmacı Godfrey Lias’ın fikrine göre, Osman Batur, uçak ve motor çağından önce, yalnız top ve tüfeğin kullanıldığı çağda yaşamış olsaydı, Doğu Türkistan Türklerinin hürriyetini sağlayabilirdi. Böylesine hayret verici bir başarının sahibi olması onun hayatı ve mücadelesini birçok yerli ve yabancı bilim adamının araştırmasına sebep olmuştur. Doğu Türkistan’ın yakın tarihi konusundaki araştırmalarıyla tanınan Linda Benson, Osman Batur’u Kazakların altın efsanesi olarak tanımlamaktadır.¹ Yine onun hayatı edebî eserlere yani, şiirlere, destanlara ve romanlara konu olmaktadır.
Geçtiğimiz yıl Nisan ayında, tarihi romanlarda son dönemin başarılı yazarlarından Ahmet Haldun Terzioğlu’nun Osman Batur romanı yayınlandı. Eserde, Osman Batur’un hayatı ve mücadelesi de kitapta tarihe gerçekliklere uygun bir şekilde yer almıştır. Yazarın bu bilgileri elde etmek için çok araştırma yaptığı
anlaşılıyor.
Kitapta Osman Batur’un gençlik dönemi, özellikle savaş sanatını öğrendiği Zuvka Batur ile olan ilişkileri geniş çaplı olarak romanda çok iyi kurgulanmış. Daha sonra büyük Kazak din bilgini Ahit Hacı’nın öldürülmesinden sonra Iris Han ve Esim Han liderliğindeki Kazak isyanının gelişmeleri ve akabinde Osman Batur’un dağa çıkması da gerçeklere uygun bir şekilde kitapta yer almış. Osman Batur’un mücadelesinde yakın silah arkadaşları Nurgocay Batur, Süleyman Batur, Kapas Batur, Kemal Batur ve diğer kahramanlar da isim isim yer alıyor.
Osman Batur’un yetişmesi
Osman, 1899 yılında Türklüğün beşiği Altay dağlarının eteklerinde dünyaya geldi. Babası İslambay ve annesi Ayça hanım idi. İslambay, Kazak Türklerinin Orta Cüz kolunun Kerey boyundan, Molkı aşiretine mensup bir beydi. İslambay’ın Osman doğduğu sıralarda sınırın Kazakistan tarafında yaşamakta olduğu büyük bir ihtimaldir. Zira 19. yüzyılın sonlarında Çin ile Rusya’nın sınır bölgesinde yaşayan Kazaklar her iki tarafa geçebilmekteydi. 20. yüzyılın ilk yıllarında Kazakistan’ın sınır bölgesinden Doğu Türkistan’a bir göç hadisesi yaşandı. Bu göç ile birlikte İslambay’ın, birkaç yaşlarındaki oğlu Osman ile Doğu Türkistan’a yerleşmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Osman, babası tarafından Altay dağlarının eteklerinde Kazakların örf ve adetlerine göre yetiştirildi. Koyunlara çobanlık etti. Küçük yaşta ata binmeyi ve güreş tutmayı öğrendi. Onun savaşlarda uyguladığı oyun ve taktikleri, çocukluğunda Böke Batur’un yanında yetişerek öğrendiği konusunda bir rivayet vardır. Bu rivayete göre, İslanbey’in köyüne gelen Böke Batur, Osman’daki gozu pekligin ve mücadele azminin farkına vararak, onu iyi bir savaşçı olarak eğitmek üzere yanına almıştır. Böylece Böke Batur, yanına aldığı genci 18 ay veya 2 yıl müddetle dağlarda çete savaşları konusunda yetiştirmiştir. Fakat Böke Batur hakkındaki tarihî gerçekler, bu rivayetin asılsız olduğunu, Osman Batur ile Böke Batur’a duyulan hayranlığın böyle bir rivayetin ortaya çıkmasına sebebiyet verdiğini ortaya koymaktadır. Böke Batur, halkının istiklali için Mançular’a karşı savaşmış bir kahramandı. Ancak, bu mücadelenin sonunda, 1903 yılında Çinlilere esir düştü ve şehit edildi. Bu sırada Osman henüz 4 yaşlarında idi ve dolayısıyla Böke Batur’dan savaş oyunlarını öğrenmesine imkân yoktu.
Ancak, son dönemlerde yaptığımız araştırmalarda, Osman Batur’a savaş oyunlarını öğretenin yine o dönemin büyük kahramanlarından Zuvka Batur olduğunu tespit ettik. Kazakistan’ın en doğu ucundaki Zaysan’a bağlı Kalba dağı eteklerinde 1866’da dünyaya gözlerini Zuvka Batur’a, rivayetlere göre, ismini babası Kur’an-ı Kerim’in Duha süresinden esinlenerek koymuştur. 16 yaşındayken babasını kaybeden ve çevredeki zalim beylerin baskısına maruz kalan Zuvka Batur ailesiyle birlikte Doğu Türkistan’ın Altay bölgesine göç etti. Haksızlıklarla mücadele sebebiyle Altay Dağları’nda kendi savunma mekanizmasını kuran Zuvka Batur etrafına toplanan halkına soygun ve talan gibi durumlardan korumuştur.
Hatta Bolşevik devriminden kaçan Çarlık taraftarı Beyaz Orducu Ruslar ve Moğollara karşı da halkı korumuştur. Bundan dolayı dönemin Çinli yerel valileri tarafından da destek görmüştür. Ancak daha sonraki yıllarda bölgesel valiler çok güçlenen Zuvka Batur’dan rahatsız oldular. Üzerlerine ordu sevk etmelerine rağmen dağlık arazide onu yenemeyince Zuvka Batur’un obasına bir casus sızdırma kararı aldılar.
Casusun birkaç yıllık çalışması sonucunda 1929’da Zuvka Batur’un ordusu Oba dışına çıktığında Çinli Vali obaya baskın düzenleyerek, silahsız halkı kılıçtan geçirmiştir. Burada Zuvka Batur da şehit edilmiş, vahşice başı kesilerek Altay’da bir köprüye asılmıştır. 15 gün boyunca asılı kalan başı daha sonra Kazakların baskısı sonucu genel validen alınarak naaşının yanına defnedilmiştir. Şimdi bu mezar Kazakların sık sık ziyaret ettiği mekanlardan birine dönüşmüştür.
Osman Batur’un Böke Batur’dan değil, Zuvka Batur’dan savaş sanatını öğrenmiş olması daha gerçeğe yakındır. Nitekim kaynaklar Osman Batur çocukluk ve gençlik yıllarının Zuvka obasında geçtiğini söylüyor.
Osman Yurdu İçin Mücadeleye Atılıyor
Doğu Türkistan’ın Çinli Genel Valisi Şın Şi Say’ın Müslüman Türkler üzerindeki baskıları arttırması üzerine 1935 yılında, ülkenin kuzeyindeki Köysu’da ilk Kazak Kurultayı toplandı. Zayıp Teyci’nin başkanlık ettiği bu kurultayda Şın Şi Say’a boyun eğmeme ve mücadele etme kararı alındı. Kurultaya Altay bölgesinden Halil Teyci ve Ahid Hacı katılmıştı. Ancak kurultay dönüşü Halil Teyci ve Ahid Hacı Çinliler tarafından tutuklandılar. olay üzerine Müslümanlar üzerindeki baskılar iyice arttı. Hattâ cami ve mescidlerdeki dini kitap ve eserler tahrip edildi. Bilhassa Ahid Hacı’nın mescidine yapılan saldırı Türkler arasında büyük infiale sebep oldu. Çünkü müftü ve aynı zamanda dinî şiirleriyle tanınmış bir şâir olan Ahid Hacı, halk arasında çok sevilen bir şahsiyetti. Halk, mukaddesata karşı yapılan saldırıları sert bir şekilde protesto etti. Ancak, liderlerin hemen hepsi Çinliler tarafından tutuklanmış bulunduğundan bu protestolar organize olamadı.
Şın Şi Say isyanları kontrol altında tutmak için Kazaklardan ellerindeki silahları teslim etmelerini istedi. Liderleri tutuklanmış ve şaşkın haldeki halk ellerindeki silahları götürüp teslim etmeye başladı. Çinli askerler silah toplamak için İslambay’ın köyüne de geldiler. Fakat İslambay’ın büyük oğlu Osman silahını teslim etmedi. Babası İslam Hoca ne kadar ısrar ettiyse de dinletemedi. Osman kararını vermişti. Silahlarını teslim etmeyecekti. Ona göre, “Bugün silâh veren, yarın canını da verecekti.” Dağa çıkacak, her ne pahasına olursa olsun, Çinlilerle mücadele edecekti.
Osman’ın silahını teslim etmeyerek, dağlara çıktığı haberi Kazaklar arasında hızla yayıldı. Onun bu kararı, vatanı için bir şeyler yapamamanın ezikliği çaresizliği içinde bocalayanlar için ümit ışığı oldu. Bilhassa gençler silahlarını alarak Osman’ın yanına koştular. Bunlardan biri de Nurgocay Batur idi. Nurgocay Batur, Osman Batur’la birlikte ilk yola çıkan sekiz komutandan biridir. Başkomutan Suluvbay’ın şehit olmasından sonra Osman Batur’un ordusunu Kemal Batur ile birlikte, Kemal Batur’un da şehit olmasından sonra ise tek başına Nurgocay Batur yönetmiştir. Diğer bir deyişle, Nurgocay Batur 1940’tan Osman Batur’un esir düştüğü 1951’e
kadar tüm mücadelenin içinde bulunmuş bir kahramandır. Bu mücadele de, düşmanın eline düşmekten kurtulmuş ve 1986’da vefatına kadar Türkiye’de yaşamıştır. Nurgocay Batur’un yayınlanan hatıraları Osman Batur konusunda birinci elden kaynak olarak büyük öneme haizdir.
Osman, Çinlilere karşı ilk imtihanını 1942 yılında verdi. O sene. Osman’ın Urumçi’deki bir adamı, bir askeri birliğin Altay’a sevk edileceğini haber vermişti. Osman yol üstünde pusu kurarak, bu birliğe saldırdı. Saldın pek başarılı olmamakla birlikte, Çinlilere epey zayiat verdirilmişti. Bu saldırı, Kazaklar arasında Osman’ın itibarının artmasını sağladı. Artık ona katılanların sayısı hızla artıyordu.
Osman’ın kuvvetleri kısa zamanda on bine ulaşmıştı. Altay’daki Çin garnizonuna bir daha saldırdı. Garnizondakiler selameti kaçmakta bulmuşlardı. Bu baskınla Altay’ın kontrolü Osman’ın eline geçti ve kuvvetli teşkilatçılığı sayesinde, bölgeyi millî bir idare için organize etmeye başladı.
Osman Batur’un Altay bölgesinde lider olarak ortaya çıkması, Stalin yönetimindeki SSCB’nin dikkatlerinden kaçmadı. Doğu Türkistan yönetiminden rahatsız olan Moskova 1942’den itibaren Osman Batur ve arkadaşlarına silah ve teçhizat yardımı yaptığı gibi siyasi anlamda teşkilatlanmaları için de bir takım eğitim kursları düzenledi. Aynı zamanda Moğolistan’ın da Osman Batur’a yardım etmesini teşvik etti. Hatta 28 Şubat 1944’de Bulgun’da Moğolistan Komünist Partisi I. Sekreteri Mareşal Çoybalsan Osman Batur ile buluşarak mücadelesine gereken yardımların yapılacağı konusunda teminat verdi.
Osman Batur, Han ilan Ediliyor
Milleti Osman’ı takdir etti. 22 Haziran 1943’te Bulgun’da, Osman için büyük bir şölen yapıldı. Şölende Osman’a, kahramanlığından ötürü “batur” unvanı verildi ve eski Türk geleneklerine göre, büyük beyaz bir keçe üzerinde havaya kaldırılarak “han” ilan edildi. Törene Moğolistan ve Sovyetler Birliği’nden de temsilciler katılmıştı. Halk Osman’ı han ilan ederek, bağımsız devlet kurma özlemini veciz bir şekilde ortaya koymaktaydı. Osman’dan tam bir asır evvel, 1840’larda Ruslara karşı Kazakistan’ın bağımsızlığı için silahlı mücadele veren Kenesarı Kasımoğlu da aynı şekilde “han” ilân edilmişti.
Altay bölgesinde Osman’ın han ilân edilmesi Çinli yetkilileri telaşa düşürdü. Çünkü onlar bugüne kadar Osman’ın mücadelesini dağa çıkmış birkaç eşkıyanın isyanı olarak değerlendirmiş ve fazla önem vermemişlerdi. Oysa önem vermedikleri eşkıya Altay garnizonunu dağıtmış ve han ilân edilmişti. Çinliler, Osman meselesini halletmek için büyük kuvvetler gönderme zamanının geldiğine inanmışlardı. Diğer taraftan Osman Batur da Çinlilere karşı daha güçlü ve organize mücadele etmeye karar vermişti. Bunun için Moğolistan’dan söz verilen yardımlar alındı. Bu yardım sayesinde Çinlilerin Altay’a sevk ettikleri birlikler bozguna uğratıldı. Osman’ın ciddi tehlike olduğunu anlayan Urumçi’deki yetkililer Pekin deki Çan Kay Çek hükümetine durumu rapor ederek, Altay’ın etrafındaki garnizonların takviye edilmesini istediler.
Batur ve Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti
Osman Batur’un Altay havalisindeki askeri zaferleri Doğu Türkistan’ın diğer bölgelerindeki Türklere büyük bir moral kaynağı olmuştu. Onlar da Şın Şi Say’a karşı saldırıları yoğunlaştırdılar. Kulca’da meydana gelen isyan hareketlerini Osman Batur da destekledi. O, İle İnkılâbı’nın önderi Ali Han Töre’ye bir heyet göndererek, millî mücadeleyi birlikte yürütmelerinin doğru olacağını bildirdi.
Ali Han Töre liderliğindeki Kulca isyanı 1944 yılı sonlarına doğru başarıya ulaştı ve Kasım ayında Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti ilân edildi. Ali Han Töre yeni devletin cumhurbaşkanı seçildi. Bu devleti ilk tanıyan, Altay milis kuvvetleri başkanı Osman Batur oldu.
Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin ilânından sonra Osman Batur ve Ali Han Töre Çinlilere karşı olan mücadelerini hızlandırdılar. Ali Han Töre’nin ordusu Tarbagatay’a doğru ilerlerken Osman Batur’un kuvvetleri de Altay ve havalisini düşmandan temizlemişti. Bunun üzerine Ali Han Töre 7 Ekim 1944’te Osman Batur’u yeni devletin Altay valisi ve askeri kumandanı olarak tayin etti. Bu arada çocuklarına da kaybetti.
1946 senesi ortalarında Doğu Türkistan Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ali Han Töre esrarengiz bir şekilde ortadan kayboldu. Sonradan onun Ruslar tarafından kaçırıldığı anlaşıldı. Çünkü Kulca isyanı esnasında Çinlilere karşı Rusların desteğini alan Ali Han Töre, cumhuriyet kurulduktan sonra vazgeçmişti. Ali Han Töre’nin yerine Ahmet Can Kasımî cumhurbaşkanlığına getirildi. Bundan sonra cumhuriyette Rusların etkisinin arttığı gözlendi.
Büyük ümitlerin bağlandığı yeni devletin Sovyetlerin etkisine girmesi Osman Batur’u çok üzdü. Hükümete güvensizlik göstermesi üzerine, Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin Altay valiliği ve askerî kumandanlığı görevlerinden alındı. Hatta üzerine hükümet kuvvetleri sevk edildi. Bunun üzerine o yeniden dağlara çekildi. Sovyetlerin himayesine giren Kulca hükümetine karşı, Urumçi’deki Milliyetçi Çin etkisindeki hükümetle işbirliği yapmak zorunda kaldı. Çünkü Osman Batur vatanı için Rusya etkisi altındaki yerli Komünistleri daha büyük tehlike olarak görmekteydi. 1947 yılı sonunda Altay’ı Sovyet etkisindeki hükümet güçlerinden geri almak başarısını gösterdiyse de, burada fazla tutunamadı ve tekrar Baytik dağına çekildi.
Osman Batur’un Urumçi’yi Ziyareti
Osman Batur’un 10 Haziran 1948 Urumçi’ye yaptığı ziyaret tarihi öneme haizdir. Çünkü Pekin Hükümeti 1947 yılı başlarında Urumçi’de, ilk defa olarak Türkleri yüksek makamlara tayin etmişti. Bu sırada Mesut Sabri Baykuzu genel vali, İsa Yusuf Alptekin hükümet genel sekreteri ve Canımhan Hacı maliye bakanı olmuştu. Osman Batur ziyaretini Altay kartalı namına yaraşır bir şekilde gerçekleştirdi; hepsi simsiyah atlara binmiş 400 kişilik maiyetinin önünde bembeyaz bir ata binmiş halde Urumçi’ye giriş yaptı. Kafileyi şehrin girişinde hükümet adına Genel Sekreter İsa Yusuf Alptekin karşıladı. İki liderin birbiriyle sarılıp kucaklaşması çok duygulu oldu. Selamlaşma bittikten sonra. Osman Batur ile İsa Yusuf Alptekin yan yana at sürerek halkın yoğun tezahüratları arasında şehre girdiler. Halkın Osman Batur’a olan ilgisi çok büyüktü. Halk onu görmek için neredeyse birbirini eziyordu. Osman Batur, başta Genel Vali Mesut Sabri Baykuzu ve Maliye Bakanı Canımhan Hacı olmak üzere yetkili kişilerle görüşüp gerekli temasları yaptıktan sonra memnun bir şekilde Urumçi’den ayrıldı.
Ancak 1948 yılı sonlarına doğru Çan Kay Şek iktidarı Komünistler karşısında gücünü kaybetmeye başlamıştı. Bu arada Mesut Sabri Baykuzu, genel valilik görevinden alınarak yerine Burhan Şahidi getirilmişti. O da ne yazık ki, 1949’da Doğu Türkistan’daki iktidarın, Goumindang Hükümeti’nden Komünist Partisi ne geçişine nezaret etmek zorunda kalıyordu.
Osman Batur’un Şehadet Şerbetini İçmesi
Komünistlerin, bütün Çin’de olduğu gibi Doğu Türkistan’da da iktidarı ele geçirmeleri Osman Batur ve kuvvetlerini zor duruma soktu. Batur, Kızıllarla yaptığı birkaç çarpışmayı kazandıysa da, Şubat 1951’de Kayız’da, çetin bir çarpışmadan sonra esir düştü. Büyük işkencelere maruz kaldı. Daha sonra Bandit/haydut yaftası ile sokakları dolaştırdılar. Hırsızlıktan adam öldürmeye kadar birçok cürümle suçlandı.
Komünistler Osman’ın 230 kişiyi bizzat öldürdüğünü, 1175 kişinin ölümünden sorumlu olduğunu, 340 bin hayvan çaldığını ve binlerce evi tahrip ettiğini ileri sürerek birçok iftirada bulundular. Ve 29 Nisan 1951’de Urumçi’de şehit ettiler.
Osman Batur bir fikir adamı değildi. Aksiyon adamı olmakla birlikte idealistti. İdeali, vatanında hür ve müstakil yaşamaktı. Bunun için o; mücadelede başarı ümitlerinin azaldığı günlerde, bir kısım arkadaşlarının, Doğu Türkistan dışınal çıkarak mücadeleye hür dünyada devam etme fikrine rağbet etmedi. Osman Batur’un ideali “ya vatanı istiklaline kavuşturmak veya bu uğurda hayatını vermekti.” Başka üçüncü bir yol yoktu. Nitekim bu uğurda şehit oldu. Mücadelesinde haklı ve samimi olmasaydı, nicelik bakımından kendisinden çok üstün kuvvetlere karşı başarı gösteremezdi.
Osman Batur, ideali ve mücadelesiyle Türklerin kalbinde yaşıyor. Bu sene doğumunun 120. yılı olması dolayısıyla Osman Batur hakkında birçok ülkede etkinlikler ve toplantılar yapılacak olması bunun bir kanıtıdır.
Ruhun şad, mekanın cennet olsun büyük kahraman!
Prof. Dr. Abdulvahap Kara