Volkanik faaliyetler sırasında açığa çıkan gazlar ve lavların, toprağın mineral içeriğini zenginleştirdiği bilimsel olarak kanıtlanmış bir gerçektir. Özellikle potasyum, fosfor ve mikro besinler, bitki büyümesi için verimli bir doğal ortam yaratır. Bu durum, aynı zamanda zeytin ağaçları gibi uzun ömürlü bitkiler için de fırsatlar sunar. Araştırmalar, volkanik topraklara sahip İtalya ve Yunanistan gibi ülkelerde zeytin ağaçlarının bu zengin minerallerden faydalanarak kaliteli yağ ürettiğini göstermektedir. Türkiye’de ise, deprem bölgelerindeki toprak hareketleri kısa vadede zeytin ağaçlarını strese soksa da, uzun vadede toprağın karışımını artırarak verimliliği destekleyebilir.
Bu bilgiler ışığında, Kuzey Ege’nin verimli topraklarında yetişen zeytin ağaçlarımızla olan bağımızı yeniden düşündüm. Özellikle, 2011 yılında rahmetli annemle birlikte bahçemize diktiğimiz ve ülkemizde “İnce Çekirdekli Zeytin” olarak bilinen “Kalamata Tipi” ağacımızın, bu hikayede özel bir yeri var. Her sabah kahvaltılarımızda parlayan o küçük zeytin taneleri, sadece bir gıda değil, aynı zamanda bereketli toprakların bizlere armağanıdır. Zeytinlikler, kültürel mirasımızın birer parçasıdır ve bu bağın günlük hayatımıza yansımaları çoğu zaman fark edilemez. Şimdi, aile geçmişime dönüp baktığımda, bu bağların ne kadar derin olduğunu daha iyi anlıyorum.
Anneannem Emine’nin Burhaniye’ye göç hikayesi, ailemizin zeytinle olan bağını güçlendiren önemli bir geçmişe işaret eder. Macaristan’dan azınlık bir topluluğun parçası olarak göç eden anneannem, Balıkesir Şarköy’deki hayatına zorlu bir başlangıç yapmış. Ailenin soyadı kanunu öncesi “Zeytinciler” lakabını taşıması, onların bu kutsal ağaca olan yakınlığını gösteriyor. Annemin anlattığı hatıralar ve siyah-beyaz fotoğraflar, bu bağın geçmişten bugüne süregelen hikayesini somutlaştırıyor. 2011 yılında, eşim Kathy’nin isteğiyle, bahçemize “Kalamata Tipi” bir zeytin fidanı diktik. Bu tip zeytinlerin sıcak ve nemli iklimi sevdiği bilinir. Ancak, Kuzey Ege’nin değişken hava koşulları ve artan kuraklık, zeytin ağaçları için farklı zorluklar yaratıyor. Buna rağmen, ağacımız büyük bir sabırla büyüdü ve bu yıl “natürel sızma” olarak bilinen %0.8 asit oranlı kaliteli zeytinyağı üretme başarısını gösterdi.
Zeytin ağaçlarının iklim değişikliği ve diğer çevresel tehditlerle mücadelesi, onların ne kadar dayanıklı ve güçlü olduklarını bir kez daha kanıtlıyor. Özellikle bu yıl, Mayıs ile Kasım arasında beklenen yağmurların olmaması ve aşırı sıcaklıklar nedeniyle olgunlaşma sürecinin gecikmesi, zeytin yetiştiriciliğinin ne kadar zorlu bir süreç olduğunu gözler önüne serdi. Hasat döneminde yağan yağmur ve lodos fırtınası ise işleri daha da zorlaştırdı.
Burhaniye ve çevresi, antik çağlardan beri zeytin tarımıyla bilinen bir bölgedir.Bugün de Burhaniye, Türkiye’nin en önemli zeytin ve zeytinyağı üretim bölgelerinden biri olarak kabul edilmektedir.Osmanlı İmparatorluğu döneminde Burhaniye, zeytin ve zeytinyağı üretimi açısından önemli bir konumdaydı. Ayvalık türü, polifenol bakımından zengin ve düşük asiditesiyle dünya çapında tanınırken, Kalamata tipi zeytini de etli dokusuyla sofralarda kendine özgü bir yer edinmiştir. Kuzey Ege’nin bu zengin tarım mirası, bölgede yaşayan halkın kültüründe ve sofralarında derin izler bırakmıştır.
Kısacası kuzey Ege, özellikle Edremit Körfezi ve Kazdağları çevresinde, zeytin ağaçları açısından oldukça zengin bir bölge. Bölgede genellikle Uslu, Domat, ve Gemlik gibi çeşitler yetiştirilmektedir. Ayvalık türü, bölgenin zeytinyağı üretiminde başat bir rol oynar ve düşük asidite oranıyla dünya çapında beğenilir. Bunun dışında Domat, hem sofralık zeytin hem de yağlık olarak kullanılırken, Uslu zeytini daha çok sofralık olarak değerlendirilmektedir.
Eşim Kathy’nin zeytin sevgisi ve zeytinyağı tutkusu, ailemizdeki zeytin gelenegini uluslararası bir boyuta taşıdı. Kathy, Türkiye’ye ilk ziyaretinde Burhaniye – Artur yolu üzerindeki zeytin ağaçlarının gece far ışığındaki görüntüsüne aşık olmuştu. Bu sevgi, Pelitköy’deki bahçemize Kalamata tipi fidan dikmemizin nedenlerinden biri oldu. Annemin yemek yapma sevgisi, Kathy’nin kitabında ona ithaf edilen şu ön sözle ölümsüzleşti:
“Birbirine sıkı sıkıya bağlı bir Türk ailesinin parçası olarak, aile hayatımızın merkezinde yemek yer alır ve hiçbir şey Simten’in yaptığı yemeğe yaklaşamaz.”
Hiç unutmuyorum, rahmetli annemle birlikte 2011 senesinde yaklaşık 1 metre Kalamata tipi fidanı diktik ve Kathy’yi mutlu etmiştik. Aradan geçen yıllarda ufacık fidan hali dahil her yıl aldığımız mahsulü sofralık zeytin olarak değerlerdirdik. Mahsulünü komşularımız, eş dostla paylaştığımız kalamata ağacımız zamanla serpilip gövdesi genişledi. Budama ve toprak analizini yapıp, toprağını besledik. Son senelerde ise zeytin sineği ile mücadele ettik ve bugün 3 metre yüksekliği geçmesini ve dallarının dallanıp budaklanmasına şahit olduk. Geçen sene iklim değişikliği Pelitköy’de olumsuz etkisini gösterdi, sofralık zeytin bile yapamadık. Çünkü tadı tam olgunlaşmadığından dolayı lezzetli değildi ve en kötüsü ilk yağmurla birlikte erken kurtlanma yaptı.
Bu sene mahsul bol olunca eşim mahsulün zeytinyağını denememiz gerektiğinde ısrar etti. Ve ilk kez tek damla yağmursuz geçen Mayıs – Kasım ayı dönemine rağmen sabırla ilk yağmurun yağmasını bekledik. Sevdiğimiz yan komşumuz Zafer kendi bahçesinde ki yağlık zeytini toplayacağını, bizim kalamata zeytinlerimizi de sırık kullanmadan tek tek elleriyle seve seve toplayacağını söyleyince , Kathy bu habere çok sevindi. Zafer, bel ağrısına rağmen verdiği sözü tuttu. Her iki ağacın mahsülünü severek tek başına itinayla topladı ve fabrikaya bıraktı. Kathy gelecek haberi sabırsızlıkla beklerken, telefonuma düşen mesajda şu yazıyordu; %0.8 derece asit oranlı “natürel sızma” zeytinyağınızı aldım.
Şimdi sırada ; aradan geçen tam 14 yıl sonra Pelitköy’de dinlenerek bizi bekleyen artık olgunlaşmaya başlayan, “Kalamata tipi” ağacımızın mahsulünden aldığımız ilk zeytin yağımızın tadına bakmak var.
Sonuç olarak, zeytin ağaçları sadece doğanın mucizesi değil, aynı zamanda bir ailenin köklerini, kültürel mirasını ve nesiller arası bağlarını güçlendiren bir semboldür. Bahçemizdeki Kalamata zeytin ağacımız, bu bağların yaşayan bir temsilcisi olarak hayatımızda özel bir yere sahiptir.
Türkiye’de zeytinciliğin serüveni ve kalamata tipi zeytini kısa hikayesi –
Osmanlı’da zeytincilik özellikle Ege, Marmara ve Akdeniz bölgelerinde yoğunlaşmıştı. Zeytin ağaçları kırsal ekonominin temel taşlarından biriydi. Cumhuriyet döneminde, özellikle mübadele sırasında Balkanlar’dan gelen göçmenlerin yerleştirildiği alanlarda zeytin tarımı teşvik edildi. Göçmenlere zeytin fidanları ve arazi verilmesi, bu tarımı modernleştirme ve yaygınlaştırma çabasının bir parçasıydı. Zeytin, hem ekonomik hem de kültürel olarak önemlidir. Ancak modernleşme ve kentleşme ile birlikte bu kültürün değeri son yıllarda başta Kuzey Ege olmak üzere ne yazık ki bazı bölgelerde unutulduğunu belirtememiz gerekiyor. Çünkü, zeytin ve zeytinyağı kanunu, zeytinlik alanlarını koruma altına alarak sektörü geliştirmeyi hedeflemiştir. Ancak, son yıllarda bu koruma politikalarının aşındığı görülmektedir. Özellikle madencilik ve inşaat projeleri, zeytinliklerin yok edilmesine yol açmaktadır.Bugün Yunanistan, İtalya ve İspanya gibi zeytin ve zeytinyağı üretiminde lider ülkelerdeki durum, Türkiye ile kıyaslandığında oldukça farklı bir hikaye ortaya çıkıyor.
Kalamata zeytinyağı neden farklı? –
Tat Profili: Kalamata zeytini, yağında yoğun aromatik bir tat profili sunar. Meyvemsi, hafif baharatsı ve dengeli bir yapıya sahiptir
Sağlık Açısından Değer: Yüksek oranda antioksidan içerir. Tekli doymamış yağ asitleri bakımından zengindir.
Uluslararası Değer: İngiltere başta olmak üzere Avrupa ülkelerinde yüksek fiyatlarla satılmasının nedeni, sınırlı üretim ve benzersiz lezzet profilidir.
İtalya – zeytinyağı endüstrisinin devi –
Kalamata Zeytini Kullanımı: İtalya, Kalamata zeytinini kendi bölgelerinde yetiştirmese de ithal ederek yüksek kaliteli sofralık ürün ve zeytinyağı harmanlarında kullanır.
Harmanlama: İtalyan zeytinyağı üreticileri, Kalamata gibi aromatik zeytinleri, yerel türlerle harmanlayarak benzersiz tatlar yaratır.
Pazar Değeri: İtalya, pazarlama ve ihracatta lider olduğu için Kalamata zeytini bile İtalyan ürünleri altında satılarak daha yüksek fiyatlara ulaşabilir.
İspanya – üretim ve pazarlama devi –
Rekabetçi Üretim: İspanya, zeytinyağı üretiminde dünyada liderdir. Sofralık zeytin üretiminde de ciddi bir kapasiteye sahiptir.
Alternatif Sofralık Çeşitler: İspanya’nın Manzanilla, Arbequina gibi yerel sofralık zeytin türleri nedeniyle Kalamata zeytini ithalatı sınırlıdır. Ancak butik üreticiler için Kalamata hâlâ değerlidir.
Markalaşma: İspanya, yerel türlerine odaklansa da Kalamata gibi çeşitlerin premium segmentte değerlendirilmesi konusunda fırsatlar yaratır.
Yunanistan: Kalamata zeytininin evi –
Coğrafi İşaret Tescili: Kalamata zeytini, Yunanistan’da coğrafi işaret tesciline sahiptir. Bu nedenle “Kalamata” adıyla satılan ürünlerin yalnızca bu bölgede yetişen zeytinlerden elde edilmesi gerekir.
Sofralık ve Yağlık Kullanım: Yunanistan’da Kalamata zeytini genellikle sofralık olarak kullanılır. Ancak aromatik özellikleri nedeniyle butik zeytinyağı üretiminde de değerlidir.
Pazarlama Stratejisi: Kalamata zeytini, Yunan mutfağının ayrılmaz bir parçası olarak tanıtılır ve dünya pazarında yüksek fiyatlara satılır. Yunanistan, bu zeytini bir marka olarak konumlandırmayı başarmıştır.
Türkiye’de kalamata tipi zeytinin değerlendirilmesi ve zeytinyağı üretimi – Kalamata tipi zeytin, kökeni Yunanistan olan, etli, iri ve ince çekirdekli bir sofralık zeytin türüdür. Bu zeytinler, özellikle salamura olarak tüketilir. Ancak zeytinyağı üretiminde de kullanılabilir. Türkiye’de genellikle sofralık zeytin olarak değerlendirildiği için yağlık olarak önemi daha az bilinir. Bu algının değiştirilmesi, üreticiler için hem ekonomik hem de pazarlama açısından fırsat sunabilir. Aklıma bu satırların sonunda şu soru geliyor; Türkiye kalamata tipi zeytin ve zeytinyağına daha stratejik bir yaklaşım sergileyebilir mi? Kesinlikle, araştırılması ve üretici ile değerlendirilmesi gereken önemli bir konu diye inanıyorum.Türkiye’de kalamata zeytinyağı yaygın olarak “yağlık değil – sofralık” olarak değerlendirilir. Bu algı, kalamata zeytinyağını senelerdir mutfağında kullanan eşim Kathy’nin değerlendirmesine göre; uluslararası standartlara göre Türkiye’yi zayıf bir pazar konumuna da koyuyor.