Demokrasi tarihimiz son dönemleri saymazsak ciddi ayıp ve kayıplarla dolu… 27 Mayıs 1960’da ordunun içindeki cunta, halkın oylarıyla iktidara gelen hükümete karşı ayaklandı. Başbakan Adnan Menderes iki bakanıyla birlikte uydurma mahkemelerde yargılanıp idam edildi.
Cuntacılar halkın iktidarı yerine CHP’yi iktidara getirdi ama yapılan seçimlerde onların isteği olmadı. Halk CHP’nin karşısında kim varsa ona oy verdiği için Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi, 1969 genel seçimlerinde tek başına iktidar oldu. CHP ise, ana muhalefette kalmaya devam etti.
Ancak cuntacılar CHP’nin iktidar olamayışından yine rahatsız oldu ve 12 Mart 1971’de hükümete muhtıra verdi. 3 maddelik muhtırada, Demirel istifa etmez ve yerine askerlerin onaylayacağı bir hükümet kurulmazsa ordunun idareyi doğrudan üzerine alacağı bildirildi.
Bu ilk zorlu sınavda başarılı olamayan Demirel hemen istifa etti. Bu kaçış daha sonra “Şapkamı alıp gittim” sözüyle hatırlandı. Demirel’in şapkasını alıp gitmesi daha sonraki pek çok durumda da yaşandı ne yazık ki. Hatta Demirel bu durumu, Ben bu şapkayla 6 defa gittim, 7 defa geldim sözleriyle açıklamaya çalıştı.
Sonraki dönemde milletin çok fazla seçeneği olmadığı ve mağdur olarak gördüğü için Demirel 1980 senesinde yine hükümetteydi. 12 Eylül darbesi olunca şapkasını aldı ve diğer siyasilerle birlikte Hamzakoy’da mecburi ikamet dönemini geçirdi.
Sonraki muhtırada Demirel, mağdur değil, mağdur eden rolündeydi. 28 Şubat muhtırasını veren cuntacılarla birlikte hareket eden Süleyman Demirel, Çiller ve Erbakan koalisyonunun bozulması için elinden geleni ardına koymadı. Sonra da Tansu Çiller’e vermesi gereken hükümeti kurma görevini askerlerin istediği ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’a verdi.
2002 yılında Ak Parti iktidara gelinceye kadar hep cuntacı askerlerin dediği oldu.
Ve sıra 27 Nisan e-muhtırasına geldi. CHP ve arka bahçesi konumundaki güçler, Cumhurbaşkanlığı seçiminde AK Parti’nin önüne olmadık zorluklar çıkarıyorlardı. Şimdi artık alay ederek hatırladığımız 367 garabeti de o dönemin eserlerinden biriydi.
CHP’nin o zamanki genel başkanı Deniz Baykal Türk Silahlı kuvvetlerini sürekli olarak mindere çekmeye çalışıyordu. Baykal bir açıklamasında “Erdoğan cumhurbaşkanı olmamalı. Silahlı Kuvvetler’in buna kayıtsız kalmayacağını düşünüyorum.” Bile demişti.
Genelkurmay başkanlığı da CHP’nin çağrısına uyarak gece yarısı bir bildiri yayınlandı ve cumhurbaşkanlığı seçiminin kendilerinin istediği gibi olması gerektiği belirtildi.
Ancak bu defa darbe sevdalısı askerlerin karşısında süklüm püklüm oturan Demirel yerine halkın ezici çoğunluğunun oylarıyla gelmiş Ak Parti hükümeti vardı.
Cumhurbaşkanı seçimine müdahale etmek isteyen bu gruba hükümet adına Başbakan Yardımcısı Cemil Çıçek gereken cevabı verdi.
Darbe sevicilerin işleri bu günden sonra hiç rast gitmedi.
15 Temmuz 2016’da bir kez daha denemeye yeltendiler halkın iradesini ellerinden almayı, ancak vatandaşlar tek yumruk olup 250 şehit vererek bertaraf etti bu uğursuz girişimi.
Ve son olarak 103 emekli amiralin gece yarısı servis ettiği muhtıra özentisi bildiri de her kesimden büyük tepki gördü. Tabii darbe sevicilerin içinde olduğu gruplar hariç.