Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabine toplantısı sonrası tüm Türkiye’nin beklediği yeni korona virüs kararlarını açıkladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 81 ilin yeni korona virüs risk haritasını paylaşarak, “Çok yüksek riskli grubu temsil eden kırmızı kategorideki iller, nüfusumuzun % 80’ini temsil eden 58 şehre ulaşmıştır. Türkiye’nin tamamında sokağa çıkma sınırlaması akşam 21:00 ve 05.00 olarak her gün devam edecektir. Kırmızı kategorideki illerde, pazar günü uygulanan kısıtlama artık cumartesi ve pazar olarak sürecektir” ifadelerini kullandı. Erdoğan ayrıca Ramazan ayı ile ilgili ‘fedakarlık yapacağız’ diyerek, “Ülke genelinde hafta sonu sınırlaması uygulayacağız. Sadece Ramazan boyunca lokanta ve kafe gibi işletmeler hizmetlerini paket servisle sınırlandıracak. Yine ramazan boyunca toplu iftar ve sahur gerçekleştirilemeyecektir” dedi.
Diğer Açıklamalar:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Vatandaşlarımıza evlerinde tuttukları ve milli servetimiz olan altınları ve dövizleri finans kuruluşları vasıtasıyla ekonomimize kazandırmaları çağrımı tekrarlamak istiyorum” dedi.
Cumhurbaşkanlığı Kabine Toplantısı sonrasında kameraların karşısına geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa teklifleri ve ekonomik gelişmelere ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
“MEVCUT ANAYASAMIZDAKİ BU ARIZAYI GİDEREMEDİK”
Yaklaşık 3 hafta önce açıklanan ekonomi reformlarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye ekonomisinin potansiyelinin ve asıl dinamiklerinin göstergesi zaman zaman ortaya çıkan temelsiz ve derinliksiz finans hareketleri değil, işte bu reform gündemidir. Milletimizin de akılcılıktan uzak dalgalanmalara karşı giderek daha bilinçli bir tavır ortaya koyduğunu, tercihini ve gücünü ülkesinin hedeflerinden yana kullandığını müşahede ediyoruz” diye konuştu.
En önemli reform başlığının yeni ve sivil anayasa olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’ye, merkezinde milletin, yani insanın olduğu yeni bir anayasa kazandırmayı amaçlıyoruz. Geçmişte darbelerin veya olağanüstü dönemlerin ürünü olarak hazırlanan anayasaların, milletimizin beklentilerine ve ülkemizin ihtiyaçlarına cevap veremediği kısa sürede ortaya çıkmıştır. Anayasalar yaşayan metinler olduğu için elbette gerektiğinde değiştirilebilir. Ama Türkiye’deki anayasa değişikliği gayretleri, asıl metnin ruhuna zerk edilmiş olan darbeci ve vesayeti maya sebebiyle beklenen neticelere bir türlü varamamıştır. Ülkemizin yönetim sistemini değiştirmek için en köklü değişimi gerçekleştirmiş olmamıza rağmen mevcut anayasamızdaki bu arızayı gideremedik. Yeni ve sivil bir anayasa konusunu tekrar gündeme getirmemizin sebebi de işte budur” şeklinde konuştu.
“FELAKET GÖRÜNTÜLERİYLE HAMDOLSUN KARŞILAŞMADIK”
Kritik bir dönemde başlayan korona virüs salgınının Türkiye için hayal edilen yeni başlangıç konusunda önlerine tarihi bir fırsat çıkardığını belirten Erdoğan, “Elbette salgın, uygulamaya konulan tedbirlerden etkilenen kesimler başta olmak üzere hepimizin hayatında çeşitli zorluklara yol açmıştır. Sağlık alt yapımızın gücü sayesinde kimi ülkelerde hala etkisini sürdüren felaket görüntüleriyle hamdolsun karşılaşmadık. Tedbirleri kimi zaman sıkılaştırarak, kimi zaman gevşeterek salgının olumsuz etkilerini en az seviyede tutmaya gayret ettik. Salgınla mücadelede en önemli araçlardan birisi olan aşılama çalışmalarında da oldukça ileri bir seviyedeyiz. Bu süreçte sağlık alanı kadar önemli bir diğer başarımızın üretim, istihdam ve ihracat tarafını sıkı tutmak olduğuna inanıyoruz” ifadelerini kullandı.
YATIRIMCILARA ÇAĞRI
Şehir hastaneleri için yapılan eleştirileri hatırlatan Erdoğan, “Bugün niye daha çok hastane yapmadığımızı sorguluyorlar. Aynı şekilde yıllarca bizi ülkenin kaynaklarını taşa toprağa gömmekle suçlayanlar şimdi lafı niye güçlü bir üretim ve ulaşım alt yapısı kurmadığımıza getirmeye başladılar. Dünyada ve ülkemizde yaşanan her gelişme Türkiye’ye 19 yılda kazandırdığımız tüm yatırımların anlamını çok daha iyi gösterecektir. Buradan menşeine, rengine, inancına bakmaksızın tüm yatırımcılara bir kez daha sesleniyorum, gelin Türkiye’ye yatırım yapın. Dün ülkemize yatırımlar yapanlar, bugün büyüyen pazarları ve artan kazançlarıyla bunun meyvelerini topluyorlar. Bugün yatırım yapanlar da çok kısa bir sürede aynı kazançları elde edeceklerdir. Artık ülkemizde yapılacak yatırımların ölçek olarak iç piyasayı veya bölge pazarlarını aşarak küresel düzeyde tasarlanması ve gerçekleştirilmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye bölgesinin üretim ve ticaret merkezi olmanın ötesine geçerek küresel bir merkez haline geliyor. Bu vesile ile vatandaşlarımıza evlerinde tuttukları ve milli servetimiz olan altınları ve dövizleri finans kuruluşları vasıtasıyla ekonomimize kazandırmaları çağrımı tekrarlamak istiyorum. Bundan rahatsız olanlar var. Ben bunları merkezin tümüyle ağına yüklemelerini ve buradan ’win win’ esasına göre hem ülkeye hem kendilerine kazanmanın yolunu gösteriyorum. Türkiye’nin yatırımcılar için cazip bir ülke haline geldiği sözümüz afaki bir temenniden ibaret değildir. Bu tespitimiz somut verilere dayanıyor. Mesela, geçen yıl ülkemizde 103 bin yeni şirket açılırken, kapanan şirket sayısı 16 bini dahi bulmadı. Yeni kurulan şirketlerin de önemli bir bölümü uluslararası sermayelidir. Ülkemizde son 10 yılda kurulan 75 bin 700 adet uluslararası sermayeli şirketin 11 binden fazlası geçtiğimiz yıl faaliyete başladı. Türkiye iş yapma kolaylığı endeksinde eskiden 175 ülke arasında 84. sıradayken artık 190 ülke arasında 33. sıraya çıkmış bulunuyor. Bu tablo özellikle yatırımcıların ülkemize olan inançlarının, inşa ettiğimiz güçlü alt yapı ve sağladığımız güven sayesinde giderek arttığına işaret ediyor. Tabi ülkemizde felaket tellalları her dönemde olduğu gibi bugünlerde de yine işbaşındadır. Siyasetten medyaya kadar her alanda kendi ikballerini ülkenin ve milletin felaketinde arayanlar hep olmuştur ve olacaktır. Milletimiz bir tarafta istiklal harbini verirken diğer tarafta bir kesim manda savunuculuğunu yapıyor. Boğaz köprülerinden barajlara kadar kalkınmamızın gerdanlığı olan her yatırıma karşı birileri ‘istemeyiz’ diye ortaya dökülüyor. Ülkemizde terörle mücadele ederken terör örgütlerinin diliyle konuşanlar hiç eksik olmuyor. Hatta 15 Temmuz gecesi milletimiz canı pahasına darbecilere direnirken darbe şakşakçılığı yapanları da unutmadık. Her krizde insanların sokağa dökülüp ortalığı yakıp yıkması umuduyla sabahlayanlar olduğunu biliyoruz. Biz bunların hiçbirine itibar etmedik. Su üstünde yürüseniz bile ‘yüzme bilmiyor’ diyerek bu durumu tersine çevirmeye çalışanları mahkum-u adem ederek bugünlere geldik” açıklamasında bulundu.
Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
“Önümüzdeki dönemde pek çok alanda hayırlı gelişmeleri beraberce yaşayacak ve bunu göreceğiz. Cumhur İttifakı olarak Türkiye’yi ve kendimizi bu hayırlı dönemde daha iyi hazırlamak için her zamankinden çok daha fazla çalışacağımıza biz inandık. Cumhur İttifakı olarak bu dayanışmamızı da her geçen gün güçlendirerek devam ettiriyoruz. İnşallah 2023’e varmadan bu başarıya ulaşacağımıza da inanıyoruz ve yeni anayasamızla bunu taçlandıracağız.”
“HERKESİN POLİSİ KENDİ VİCDANI VE AKLI OLMAK MECBURİYETİNDEDİR”
Bilhassa salgın döneminde işleri azalan esnafın, rezervasyonları iptal olan turizm sektörünün, okullardaki yüz yüze eğitimin aksamasıyla programları aksayan öğrencilerin durumlarını yakından takip ettiklerini belirten Erdoğan, “Devletimizin tüm imkanlarını sıkıntıya düşen kesimleri desteklemek, üretimi ve istihdamı teşvik etmek için sonuna kadar zorluyoruz. Şartların elverdiği her durumda normalleşme adımlarını atarak kısıtlamalardan bunalan milletimize nefes aldırmaya, sıkıntı yaşanan esnafımıza yol açmaya çalışıyoruz. Avrupa başta olmak üzere dünyadaki pek çok ülkeye göre tedbirleri en akılcı ve makul seviyede uygulayan ülkeler arasındayız. Buna rağmen vaka, hasta ve ölüm sayıları arttığında milletimize karşı sorumluluklarımız gereği tedbirleri güncellemek durumunda kalabiliyoruz. Ülkemizi bir an önce salgının yol açtığı cendereden kurtarabilmenin yolu, kurallara hassasiyetle riayet ederek salgını tehdit olmaktan çıkartmaktan geçiyor. Her konuda olduğu gibi, ama özellikle salgının tedbirleri hususunda herkesin polisi kendi vicdanı ve aklı olmak mecburiyetindedir. Vaka, hasta ve ölüm sayılarını yakın insani ve ticari ilişkiler içinde bulunduğumuz ülkelerden daha hızlı bir şekilde düşüremezsek küresel normalleşme sürecinin gerisinde kalırız. Bunun ülkemize maliyeti ticaretten turizme kadar her alanda çok daha ağır olacaktır” dedi.