Cumhurbaşkanlığı seçiminin erkene çekilip çekilmeyeceği henüz kesinleşmiş değil.
Cumhur İttifakı, 18 Haziran 2023 pazar günü olarak belirlenen seçim tarihi için 14 Mayıs’ta kararlı görünüyor. Menderes’in 14 Mayıs 1950 seçiminden zaferle çıkmasına işaret edilerek 73 yıl sonra aynı sonuç elde edilmesi bekleniyor… İktidarın, seçimdeki en önemli argümanlarından biri ise yine ‘başörtüsü’ olarak görülüyor..
Peki, iktidar seçimden zaferle çıkabilir mi?
Ya da, CHP yine müftüye gidip, “CHP’ye oy vermek günah değil” diye fetva almak zorunda kalacak mı?
Bu sorulara en doğru cevap için, gelin 73 yıl önceki dönemin yakın tanıklarına kulak verelim…
O yıllara dair anılarını kaleme alan, gazeteci ve siyasetçi Cihat Baban, bakın neler anlatıyor:
” Hiç şüphe yok. Bayar Demokrat Parti’yi kurduğu zaman, Atatürk devrimlerine sıkı sıkaya bağlı kalmaya kararlıydı. Ne var ki olaylar onu aştı. Bayar kendisini aşan olayların dizginini tutmak kudretini gösteremedi. Aslında oy toplama kaygısıyla arkadaşlarının verdikleri tavizler, onu Demokrat Parti içinde tesirsiz hale getirmişti. Daha muhalefet devrinde Zonguldak’taki kongrede bir delege, ‘Kadınlar evlerine dönmelidir, dairelerde bunlara maaş vermek kötülüğü teşvik etmektir. Biz ezan sesiyle uyanmak, ezan sesiyle uyumak istiyoruz’ dediği zaman Bayar kulağıma eğilmiş, ‘Bu geri ve iptidai insanlarla ne yapacağız’ diye sormuş, fakat söz sırası kendisine geldiği zaman, oyları ürkütmemiş olmak için ses çıkarmamıştı. Bu ve buna benzer sözler, Cumhuriyet Halk Partisi’nin dinsiz olduğu, camileri ahır yaptığı toplantılarda hergün tekrar ediliyor, alkış topluyor, Demokrat Parti kurucuları da bu sözlerin karşısına, hep aynı endişeyle, yani oy kaybetmemek korkusuyla çıkamıyorlardı. Nihayet idareciler bu sözlerle öylesine yüz göz oldular ki; Menderes Başbakan olduktan bir süre sonra, bir gün İzmir’de bir kongrede, ‘Biz elhamdülillah müslümanız, müslüman kalacağız’ gibi bir söz sarfetti. Bu sürekli alkışlar toplayınca Menderes bundan memnun oldu. Artık hiç bir fren kalmamıştı. Demokrat parti irticaı kucaklayan bir parti haline geliyordu….”
Baban, anlatımlarını sürdürmeye devam ederken şu çarpıcı tespiti de yapıyor;
“Menderes, Başbakan olduktan kısa bir süre sonra etrafında toplananların meydana getirdikleri sahte bir dünyada, aldatıcı bir alemde yaşamaya başlamıştı..”
Devlet radyosunun, Demokrat olmayan vatandaşlara “Alçaklar” diye hitap ettiğini ifade eden Baban, “Mahkemelerin adeletine inanan kalmamıştı” diyor.
Tarih, şimdi huzurunuza başka bir tanığı getiriyor…
Faik Ahmet Barutçu…
1939’da Meclis’e Trabzon Milletvekili olarak giren Barutçu’nun anlattıkları da cevabını aradığımız soru için büyük önem taşıyor.
Seçimi kaybettikten sonra, ülkenin geleceğiyle ilgili kaygılarını İsmet İnönü’yle paylaşan Faik Ahmet Barutçu, kaleme aldığı anılarında o anları şöyle anlatıyor:
“Paşam, dedim, kaygım şuradadır: Sen bu ülkenin ve rejimin büyük güvencesisin. Senin zamanında hiçbir şey olmaz. Fakat demokratik rejim, İngiliz tarihçisi Toynbee’nin dediği gibi, ‘Belirli uygarlık düzeyinin rejimi olduğu için Doğu’da kurulamıyor düşüncesi’ gerçekten ilginç bir düşüncedir. Belirli bir toplumsal düzey olmadan, sadece iyi niyetler dikttatörlüğe karşı bir güvence olmaya yetmez. Bu seçimde bizi yıkan, devrimle karşı olan kara kuvvetlerdir. Konya’da, bize oy vermenin günah olmadığına müftüden fetva alıp, köylerde yayınlamak zorunda kalmış arkadaşlar…”
Evet, tarihin tanıkları böyle diyor…
Peki, muhalefet ne diyor?