Kendi içlerinde mükemmel bir milliyetçilik sergileyen, kendi milliyetçiliklerini tavizsiz uygulayan Batı, bize yönelik propaganda imkânlarını, Türk milliyetçiliğini zayıflatmak, milleti kuran, devleti ayakta tutan bağı yok etmek için kullandı. Globalist güç merkezleri de buna omuz verdi. Bir bakın, “Türk edebiyatı denmez, ayıptır.”dan, “Türk demek ırkçılıktır.”dan başlayıp, “Türk bayrağı, Türk ordusu demeyin.”e kadar uzanan bir saldırı altındayız.
Milliyetçilik yükselişte ya, ona sıfat takan takana: Azgın milliyetçilik, uysal milliyetçilik, saldırgan milliyetçilik, tedafüi milliyetçilik, kültür milliyetçiliği, muhafazakâr milliyetçilik, seküler milliyetçilik, liberal milliyetçilik, sosyalist milliyetçilik, solcu milliyetçilik; diğer adıyla, ulusalcılık. Aklınıza ne gelirse onu milliyetçiliğin önüne takıp yeni bir milliyetçilik türü icat edebilirsiniz.
Aklımda, değeri anlaşılmamış fikir adamımız, rahmetli Galip Erdem’in kulağıma küpe sözü var: “Milliyetçiliğin başına, sonuna bir sıfat eklemeyin. Tahammül edilecek tek tamlama, ‘Türk Milliyetçiliği’dir.”
GERÇEK DEMOKRASİ!
Galip Erdem’in söyledikleri “demokrasi” için de geçerli değil mi? Bu kelimenin de başına sonuna bir şey eklendiğinde iş çığırından çıkmıyor mu? Mesela “halk demokrasisi”. Gördüğünüzde kaçın! Bu, diktatör rejimlerin kendilerine taktıkları tabeladır, daha tantanalı şekliyle “Demokratik Halk Cumhuriyeti”. Mesela “gerçek demokrasi”. Bu, eskiden sosyalist diktatörlüklerin sıfatıydı – hoş “halk demokrasisi” de öyle ya. Türkiye’yi bölüp önce Türk egemenliğini, ardından Türkiye’yi paylaşmanın adı da “gerçek demokrasi”.
Peki, yukarıda verdiğim milliyetçilik cinsleri saçma mı? Hem evet hem hayır. Bunlardan bir kısmı, milliyetçiliği benimseyen, benimsediklerini söyleyen bir takım grupların özelliği. Ama milliyetçiliğin özelliği değil; kendi sıfatları. Diyelim ki ben azgınım ve saldırganım. Aynı zamanda da milliyetçiyim. O zaman bana “azgın milliyetçi”, “saldırgan milliyetçi” diyebilirsiniz. Ama bunu bana söylersiniz; milliyetçiliğe değil. Bunlar milliyetçiliğin sıfatları değil. Benim sıfatlarım olur.
Muhafazakâr milliyetçilik de hem muhafazakâr hem de milliyetçi olanların, kendilerine taktıkları bir etiket. Milliyetçiliğin bir türü değil, milliyetçilerin bir türü. Seküler, sosyalist ve liberal milliyetçilik de tam böyle. Hem seküler hem milliyetçi, hem sosyalist hem milliyetçi, hem liberal hem milliyetçi, hem solcu hem milliyetçi iseniz kendinize bu etiketleri uygun bulabilirsiniz. Fakat bunlar milliyetçiliği tarif etmez. Sizi tarif eder. Bunlar sizin hem milliyetçi hem de o diğerlerinden olduğunuzun beyanıdır. Milliyetçiliğin türleri değil, milliyetçilerin türleridir.
HEM MİLLİYETÇİ HEM ÜMMETÇİ, SINIFÇI OLUNMAZ
Bazı tamlamalar da eşyanın tabiatına aykırıdır. Mesela siyasi ümmetçi milliyetçilik olmaz. Çünkü hem ümmeti hem de milleti, devletin esası yapamazsınız. Ümmette birden fazla millet bulunur; millette, birden fazla ümmet.
Sınıf milliyetçiliği de içten çelişkilidir. Milliyetçilik, adı üstünde, millet denilen toplum biriminin diğer toplum birimlerine tercihi demektir. Proleter milliyetçisi, milleti mi tercih edecek, dünya proletaryasının çıkarlarını mı? Troçki ikincisini tercih ediyordu. Bütün dünyada, “tarihin zorunlu ve tek yönlü akışı” gereği proleter ihtilali olacaktı; olmalıydı. Bu bilimsel sosyalist teoriydi. Diğer tarafta Rusya’nın ve Rus milletinin çıkarları vardı ve daha ayakları üstünde ancak duran ülkenin ihtilal ihracına kalkması çok riskliydi. Tabiatıyla Rus çıkarları dünya proletaryasının çıkarlarına galebe çaldı. Teoriyi kurtarmak için “Tek ülkede sosyalizm” diye ideolojik bir yama üretildi. Teori- pratik birliği de sağlandı: Stalin, görevlendirdiği bir katille, Troçki’nin kafasını balta ile kestirdi.
Dönelim milliyetçikle yapılan tamlamalara. Bunların bir kısmı da malumun ilamıdır. Mesela ekonomik milliyetçilik… Milliyetçiyseniz ekonomide de eğitimde de dış politikada da güvenlik politikalarında da milliyetçi gibi davranmak zorundasınız. Zaten yapmanız gereken, zaten şart olan şeyler milliyetçiliğin bir türü değildir.
YERLİ VE MİLLÎ HÜDAPAR!?
Kafalar karışık. Millet hakkında, milliyetçilik hakkında, millî egemenlik hakkında karışık. Devlet hakkında karışık. Türkiye’de bir taraftan siyasi ümmetçi sağ, diğer taraftan globalist liberaller, bir taraftan sağ bölücü ırkçılar, diğer taraftan sol bölücü ırkçılar, “Türk yoktur; vardır diyen ırkçıdır, faşisttir!” diye tutturdular. İktidar da bu kafa karışıklığına yıllarca çanak tuttu, millî eğitimden millet inşasını sağlayan unsurları ayıklayıp kaldırdı. Bu sayede toplumun zihninde nerede durduğu, kim olduğuna dair fikirler, duygular bir sis perdesinin arkasına çekildi. Türk milliyetçiliği üzerine inşa edilen cumhuriyetin çocukları; bırakın “milliyetçiyim” demeyi, “Türk’üm” demekten çekinir oldu.
Kendi içlerinde mükemmel bir milliyetçilik sergileyen, kendi milliyetçiliklerini tavizsiz uygulayan Batı, bize yönelik propaganda imkânlarını, Türk milliyetçiliğini zayıflatmak, milleti kuran, devleti ayakta tutan bağı yok etmek için kullandı. Globalist güç merkezleri de buna omuz verdi. Bir bakın, “Türk edebiyatı denmez, ayıptır.”dan, “Türk demek ırkçılıktır.”dan başlayıp, “Türk bayrağı, Türk ordusu demeyin.”e kadar uzanan bir saldırı altındayız.
Bunları Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sokanlar da kendilerine “yerli ve millî” diyor!