Diyorlar Karadeniz neden hırçın? neden öfkeli?
Nasıl olmasın ben öncesini özetleyeyim, sonrasını kendinden dinleyelim. Evvel zaman içinde 225 milyon yıl önce dünya tek bir kıta ( PANGEA ) ve onu çevreleyen dev okyanus ( Pantalassa) var iken Trias döneminde ( 200 milyon yıl önce) süper kıta parçalandı, kuzeyde LAVRASYA (Kuzey Amerika ve Avrasya) ve güneyde GONDVANA ( Güney Amerika, Afrika, Antartika ve Avustralya ). Tetis denizi, Atlantik ve Hint Okyanusları ile bağlantılı iken tektonik kıta plakalarının hareketi ile önce Hint Okyanus’u ile bağlantıyı kesti, ardından 15 milyon yıl önce, Afrika plakasının basıncı ile Alpler ve devamı olan Toroslar oluşarak büyük bir iç denizi iki parçaya ayırdı. Kuzey bölümü; Karadeniz, Hazar ve Aral denizlerinin atası Paratetis tatlı suları ile ayrı bir bölüm oldu. Güney kısım Akdeniz’in atası idi. Afrika baskısı artınca şimdiki Cebeli Tarık boğazı kapandı, Avrupa ile Afrika birleşti. Bir süre sonra çok yüksek buharlaşma ve su beslemesi kıt olan bu iç deniz yani Akdeniz çöl oldu. Ama Kuzey yani Paratetis su beslemesi bol olduğundan üç önemli göl denizlere dönüştü Aral, Hazar ve Ahşena yani Karadeniz. Karadeniz tatlı suyu bereketli coğrafyası ile hızla canlandı yeni canlılarıyla. Bundan sonrasını Karadeniz anlatsın. !
“ Buzul çağında, 5 milyon yıl önce Cebelitarık yırtıldı. Akdeniz çölü oldu sana deniz. Deniz ama biz tatlıyız o tuzlu tek şansımız aramızda 150 m kod farkı var, ayrı dünyalarımız ortamlarımız vardı ama siz insanlar geldiniz ya dünyaya; renk verdiniz, hoş geldiniz ama fitne, fücur, öfke birçok negatif duygularınızla bizim de psikolojimizi bozdunuz. İlk konuklarım Kimmerler oldu, MÖ 8. Yüzyılda adını İskitçe Karanlık, koyu renk anlamına gelen AHŞENA koymuşlar. Nesnelerin adı psikolojilerini etkiliyor. Ben sevdim AHŞENA’yı sonradan öğrendim ki NUH Peygamberin büyük oğlu GOMER’in oğlu Aşkenaz’ın burada oturması nedeniyle bu ad verilmiş. Daha sonra AXENİOS anlamının “yabancı düşmanı” olduğunu tarihçilerden öğrendim. Gelelim benim hırçınlığıma ; sizin NUH tufanı dediğiniz afet veya İstanbul’unuzun “Altın Boynuz” efsanesinde ki kırılma olayına. Tufan gibi yıkıldı Marmara bir anda düştü Akdeniz suları üzerime bir haftada 150 m su abandı üstüme ne balık ne canlı, ne verimli ova kaldı. Tatlı su gölüydüm oldum tuzlu bir deniz. Dünyam değişti hala gelemedim kendime Ayvazowski tanımladı fırtınalarımı, gömdüm içime binlerce gemiyi, kıyılarda yüzme bilen bilmeyen bir çok canlıyı yuttum. Bir de soruyorsun öfkem neden diye. Savaşlar yaptı insanlar bağrımda. Adım oldi Kara Deniz kara kuzey demekmiş Türkler’ de ,Çerno More dedi Slavlar, Şavi Zğva dedi Gürcüler, Amşın Eykwa dedi Abazalar, Uça Zuğa dedi Lazlar Çöplerini, kimyasal atıklarını attılar, Sülfirik asit içimde bir ur gibi büyüdü. Ama yine de o insanları seviyorum hele o Lazlar’ı, Gürcüler’i, Çepniler’i veriyorum onlara balıkları, çayları, fındukları , dinliyorum kemençeyi, tulumu izliyorum titrek danslarını haa aramızda kalsın seveyrum onlari o nedenle güneye torpil geçeyrum balıklarda. Uyy bunlar benim aksanı mu da bozdular da” diye özetledi Karadeniz.
Gelelim günümüze Karadeniz ; 461000 km kare alanda, Doğu’dan Batı’ya 1175 km, 8350 km kıyı şeridi ile yayılır. En derin yeri 2210 m. 150-200 m altında oksijen yok dolayısıyla yaşam da yok. Tuzluluk oranı oldukça düşük, Psikolojik olarak kuzeyde olduğundan Akdeniz’den yüksek sanırdım ben de, ancak Marmara ve Boğaz dışında hiçbir akıntısı yok. Güneyde yüksek dağlar ve dar kıyı ovaları, bölgeyi sürekli göçe zorlamış. Beslenme koşulları da yörede yaşayanları daha renkli hale getirmiş dansları bile cıvıl cıvıl, hoptek’i ile semsorak’ı ile hora’sı ile. Deniz fırtınalı insanları kapıyor, yok ediyor. Boğulanlar yüzme bilmediklerinden değil, denizi tanımadıklarından boğuluyor. Rahmetli annem 1948 de Akçakoca’da eşim 1985 te Podima (Yalıköy) ‘ da diz düzeyinde su da neredeyse boğuluyorlardı. Sebebi RİP akıntıları. İstanbul – Samsun arasında yaşanır. Rip ya da Çeken akıntı Florida (Amerika) ve Avustralya dışında Karadeniz’ de bu bölgede görülür. Çok iyi yüzücüler bile boğulabilir. Yanıt vermedi ama belki de Karadeniz rövanş alıyordur insanlardan. Tuna, Dinyeper, Dinyester, Don , Kuban nehirleri tatlı su taşır. Tuna tek başına 203 km küp tatlı suyu taşır ancak artık tüm nehirler kimyasal atıklarıda getiriyor. Güneyden akan sular Sakarya, Melen, Filyos, Bartın, KIZILIRMAK, Terme Çayı, YEŞİLIRMAK, Harşit Çayı, ÇORUH (Gürcüstan’da denize ulaşır) HES’ler ve nükleer santrallar Karadeniz’e olumsuz katılımlarda bulunur.
Hidrojen Sülfür Karadeniz’in en büyük belası Balıklar (Hamsiler) yeterince avlanılmayıp eceliyle ölünce denizi yaşanmaz hale getiriyor. Hidrojen sülfür 20-30 yıl içinde çıkarılmazsa denizde yaşam bitecek ama çıkarılırsa birkaç sanayi kolu ve Türkiye’nin enerji sorununda büyük çözüm olacak.
1980 lerin ortalarında bir geminin balast suyu ile Karadeniz’e gelen Doğu Amerika kökenli Mnemiopsis Leiydi (Taraklı Deniz Anası) adlı canlı balık larvaları ile beslendiği için balık popülasyonuna ciddi zarar verdi.
Dönelim yine H2S Hidrojen Sülfürümüze; Karadeniz’e dökülen nehirlerin getirdiği organik madde miktarı deniz suyunda bulunan bakterilerin, deniz suyunda çözünmüş bulunan oksijeni kullanarak ayrıştırabileceğinden ve fazla olduğundan deniz suyunda bulunan sülfür iyonlarından oksijeni ayırarak son derece zehirli bir gaz olan ve çürük yumurta gibi kokan Hidrojen Sülfür’ü oluşturur. Dünyanın en büyük Hidrojen Sülfür rezervi Karadeniz’in 80-180 m derinliklerinde bir kuşak oluşturur. Konu kimyaya dönünce İzmir’den Müjdat Uysal’a bağlandık ve konu doğrulandı.
“Her şer de bir hayır var” gibi bir atasözü hatırımda; onun gibi bir şey bu hırçın Karadeniz çok gemiler yuttu ya. Karnında ki yara olan Hidrojensülfür yararlı olan bakteriler gibi zararlılıları da barındırmıyormuş. Yani ilki 4. Yüzyılda olmak üzere Karadeniz’de batan hiçbir geminin ahşabını hiçbir ahşap kurdu ya da bakteri kemirememiş. William Buscon namlı zat 1971 de “ Ahşap kurtlarının kemirme şansı olmadığı için , tarih boyu batan gemi enkazları tüm tazeliğini korur” diye müjdeyi vermiş. Sinop açıklarında 1500 yaşında, sanki ahşabı dün kesilmiş gibi bir gemi kalıntısı bulunmuş. 7300 yıldır oksijensiz zehirli ortam suyun % 90 ı nı oluşturuyor. 50000 e yakın enkazıyla arkeolojik bir alan ve müze Karadeniz. En basitiyle Karadeniz 2500 yıllık bir gemi mezarlığı hem de mumyalanmış gibi.
Kuzeyi, Güneyi insanları ile renkli bir deniz. Karadenizli arkadaşlarım sana mı kaldı Karadeniz’i yazmak diyorlar. Kızdırmasınlar beni söylerim Karadeniz’e, bilir o yapacağını…