Bizler Türk’üz ve dilimiz Türkçe’dir.
Türkçe; dünyanın en eski, köklü ve en zengin iki dilinden biridir.
Dil bilimcilere göre; kelime türetme yeteneği bakımından da dünyanın en güçlü dilidir.
Türk Einstein Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu,
“Milletleri, her şeyini yok edip ilelebet köle yapmak istersen,
dillerini yok edersin. Milletler, tarihten böyle silinmiştir” der.
Sinanoğlu, Türkçe’nin çok kıymetli bir dil olduğunu vurgularken,
daha önce bilim insanlarının yaptığı araştırmalarda
Türkçe’nin matematiksel bir dil olduğunun kanıtlandığını da dile getirmişti.
Bütün bilimlerde, işin başının ve bilimin dilinin,
matematik olduğunu ifade eden Sinanoğlu, bu dalın, düşünmenin asayişi,
düzeni ve idmanı olduğunu vurgulamıştı.
Matematiğe en yakın dilin de Latince, İngilizce veya Fransızca gibi diller değil
Türkçe olduğunu vurgulayan Sinanoğlu,
buna karşın eğitim dilini gönüllü olarak değiştiren tek ülkenin Türkiye olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu şunları söylüyor:
“Türk dilinin yapısı matematik gibidir.
Dünya üzerinde böyle bir dil daha yok.
Bunu ben değil, Alman dilbilimciler söylüyor.
Sanki birtakım matematikçiler oturmuşlar,
şöyle matematiksel yapısı olan, kuralı düzgün bir dil icat edelim diyerek Türkçeyi bulmuşlar.
Oysa bu dil en az 10 bin yıllık.
Şimdi iddia ediyorum ki, eğer Türkçe bilim yapar,
yanımıza da bilgisayar teknolojisinin inanılmaz olanaklarını alırsak,
matematik gibi olan bu dille harikalar yaratırız.”
Binlerce yıllık köklerimizden bize miras Türkçemizin
ne kadar kıymetli olduğunu görüyor musunuz?
Öyle ki; Belçikalı dilbilimci Türkolog Johan Vandewalle
1983 yılında Türkçenin matematiksel olduğunu,
her harfin bir rakama karşılık geldiğini;
BEN demek için 011,
SEN demek için 010,
O demek için 000 demenin yeterli olacağını, ama
Türkçe’den başka hiç-bir dilde matematik olmadığını belirtmiştir.
Büyük Alman dilbilimci Max Müller ise Türkçeyi şöyle övmüştür:
“Türkçe bir dilbilgisi kitabını okumak,
bu dili öğrenmek niyetinde olmayanlar için bile gerçek bir zevktir.
Türlü dil bilgisel biçimlerin belirtilmesindeki ustalık,
ad ve eylem çekimi sistemindeki düzenlilik ve
bütün dil yapısındaki saydamlık ve kolayca anlaşılabilme yeteneği,
insan zekâsının dil aracıyla beliren üstün gücünü kavrayabilenlerde hayranlık uyandırır.”
1854 yılında yayımladığı Suggestion for the Assistance of Officers in Learning the Languages of the Seat of War in the East 4 adlı kitabında F. Max Müller,
“Türkçenin bilimselliğini” vurgularken,
bu dili yaratan insan zekasına sonsuz hayranlık duyduğunu belirtmiş ve
şu değerlendirmeyi yapmıştı:
“Yabancı sözcüklerden arındığında Türkçe kadar kolay,
rahat anlaşılan ve zevk verici pek az dil vardır.”
Ünlü Fransız Türkolog Jean Deny’nin “Türkçe bir bilim dilidir” sözleri de unutulmamak gerekir.
Yani öncelikle şunu kavramak gerekmektedir ki;
Bir gecede cahil bırakılmadık!..
Atatürk, Türk değerlerine önem verdiği gibi Türk diline de önem vermiş,
bu alanda çalışmalar yapmıştır.
Tüm bunların ışığında düşünmek gerekir;
Cumhuriyet’in kurucusu Kemal Atatürk, Türk kimliğini Türkçe ile tanımlıyordu.
“TÜRK demek, TÜRKÇE demektir. NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!” diyordu.
Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’ndan sonraki temel davası
Türkçe’yi, dolayısıyla Türk kültür ve kimliğini
yabancı boyunduruklardan kurtarma-koruma,
bunun için de eğitimi her düzeyde Türkçe ile yapmak,
halkın yabancı dille eğitime özenmesini önleyecek tedbirler almak olmuştur.
Atatürk, Türk dili konusunda;
“Türk milletinin dili Türkçe’dir.
Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir.
Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır.
Bir de Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir.
Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde
ahlakının, an’anelerinin, hatıralarının, menfaatlerinin,
kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyin
dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor.
Türk dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir.” diyerek
Türk dilinin Türk milleti için önemini ortaya koymuştur.
Atatürk ayrıca, Türk dilini geliştirerek ve yayarak,
bütün Türk dünyasının lehçe farklılıkları giderilerek müşterek bir dil bağı ile birleşmesini,
kısaca bütün Türk dünyasında bir kültür birliği meydana getirmek istiyordu.
Gazi Paşa, Şeyh Sait ayaklanmasının yarattığı bunalımı atlatır atlatmaz,
önce ‘Türk Dili Encümeni’ kurdu.
Atatürk, dildeki Arap kökenli sözcükler yerine,
halkın içinde yaşayan Türkçe sözcüklerin yerleştirilmesi için bir ön çalışma yaptırıyordu.
Her ilde, “Kelime Kolları” kurulmuştu.
Öğretmenlerin öncülük ettiği bu kollar,
evlerdeki yaşlı insanlarla ilişki kuruyorlar;
onların kullandıkları sözcükleri, Arapça karşılıkları varsa onları da ekleyerek,
Ankara’ya “Dil Encümeni”ne gönderiyorlardı.
Eğer bir Türk Dünyası yeniden kurulacaksa, onun dili
Arap ve Fars dilinin egemenliğinden kurtulmalıydı.
Hatta o dönemde bilim insanlarınca ‘Güneş Dil Teorisi’ ortaya atılmıştı.
Teori; bütün dillerin kökünün-aslının aynı olduğu iddiası üzerine kurulu idi.
Kök ise; Türkçe idi. Teori, içeride ve dışarıda büyük heyecan uyandırdı.
Meksikalılar, Atatürk’e Astekler’e ait bir kitap gönderdiler ve genç,
idealist, çalışkan ilim adamlarınca çalışmalar derinleştirildi.
Prof. Adile Ayda Etrüsklerin dili-tarihi üzerinde dururken,
Hamit Koşay Baskların dilini inceledi.
Lakin, Güneş Dil Teorisi’ni beğenenlerde oldu, aşırı bulanlar da.
Atatürk’ün ölümünden sonra bu teori rafa kaldırıldı!..
Bu sırada Sovyetler Birliği, Atatürk’ün Rusya işgali altındaki
Türk halklarıyla iletişiminin tedirginlikle izliyor,
yazışmaları engellemek için, o dönem kullanılan Arap harflerini yasaklıyor,
Sovyetler Birliği yönetiminin milliyetçi davrandığını gizlemek için ise
Kirl harfleri ile değil, Latin harfleri ile okuyup yazmayı kanunlaştırıyor.
Orta Asya Türkleri ile bağların kopmaması gerekiyordu.
Büyük bir hızla 1928 Harf İnkılabı gerçekleştirildi.
Böylece Türkiye, Latin harflerini benimsedi.
Plan büyüktü, ama Arap zihniyetine ve
Arap milliyetçiliğine hizmet eden bir kesimin
bu inkılabı anlaması tabii ki mümkün değildi, günümüzde bile!..
Ki; Arapça bir kaos dilidir.
Bu sebeptendir Kur-an’ın onlarca farklı şekilde yorumlanması,
Mezhep savaşları, cemaat çatışmaları
Arapça’daki kaos yüzündendir…
Atatürk, Türk dilinin yabancı kelimelerden arınmasını bilimsel kararlara bağlayacak
“Türk Dili Kurultayı” çalışmalarını her şeyin üstünde tutuyordu.
Dünyayı şaşkına çevirecek, ‘Büyük Türk Devletleri Birliği’nin temel taşları,
işte bu kurultay çalışmaları idi.
Bilimsel terimlere bile Türkçe karşılıklar bulunmuştur.
Atatürk bu konuda şöyle diyor:
“Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere,
onlardaki kavramları anlatacak keskinliği,
açıklığı haiz Türk bilim dili terimleri tespit edilecektir.”
Atatürk; son nefesine kadar bilfiil milleti için,
milletin geleceği için çalışmış, eşi benzeri olmayan büyük bir lider!..
Türkçemizin kıymetini bilmek gerekmektedir.
Akın akın gelen mülteci göçleriyle
ülkenin her köşesinde Türklük bilincine
demografik yapıya dinamitler yerleştiriliyor,
ana dilde eğitim saçmalığı hadsizce ağza alınıyor…
Kim ve nerede olduğu önemsiz Türkiye’de eğitim gören her birey
bu eğitimi Türkçe almalıdır.
Bu, yukarıda verdiğim örneklerce de bilimsel olarak bir gerekliliktir,
Bunun ötesinde ülkenin varlığı ve bütünlüğü olarak da bir gerekliliktir…
İngiltere, Amerika ya da Fransa’da milli bütünlüğü sağlamak adına
alınan bir karar için kimse ırkçılık naraları atmazken,
Söz konusu Türkiye’nin birliği ve bütünlüğü olduğunda işin adı
“Irkçılık”, “faşistlik” oluveriyor…
Ülkemiz bu tuzağa düşmemelidir;
Ana dilde eğitim önü alınamaz bir bataklıktır.
Bugün a bölgesi için verilecek bu kararı
yarın sayıları 10 milyonları aşan Suriyeliler de isteyecek…
Tehlikenin farkında olmayanların önce bunu kavraması gerek,
Tekrar ediyorum, bir gecede cahil kalmadık!..
Ama atılan adımlar ince elenip sık dokunmazsa
bir gece uyandığımızda vatansız kalabiliriz…
Tarihte dilsiz yaşamış millet yoktur.
Dil, millet için milli benliğin, milli anıların, duyguların ve düşüncelerin,
bütün maddi ve manevi değerlerin, buluş ve yaratışların ortak hazinesidir.
Son olarak gazetemiz yazarlarından Türk dil bilimci, Türkolog Ahmet Bircan Ercilasun’un şu cümlelerini aktarmakta fayda görüyorum;
“Yeni Türk nesilleri yüksek Türk kültürüne sahip
fakat kendilerini yenileyen ve çağdaşlığı hedefleyen insanlar olmalıdır.
Atatürk devrinde olduğu gibi.
Millî birliğin yeniden inşası için başka çıkar yol yoktur.”