28 Şubatlar: Direnç ve teslimiyet
Arslan TEKİN
28 Şubat 2021
Bugün 28 Şubat. Yakın tarihimizde iki meş’ûm 28 Şubat var: 28 Şubat 1997’deki örtülü darbe ve 28 Şubat 2015’te Dolmabahçe’de A. Öcalan‘a teslimiyet metninin okunması.
Başörtüsünü “şeriat”ın ayak sesleri görme absürtlüğüne düşenler, yanına bir de “sakal”ı ekleyerek harekât başlattılar.
RP ve DYP arasında 28 Haziran 1996’da kurulan 54. Hükûmet’te, Necmettin Erbakan Başbakan, Tansu Çiller Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı idi.
Millî Görüş kanadı, “laiklik bekçisi” komutanları çok ama çok kızdırdılar. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da boş durmadı. Erbakan‘ın 24 Ocak 1997’de Kayseri’ye yaptığı gezi sırasında, il örgütünden kimilerinin tek tip elbise giyip bere takmasını “Siyasî Partiler Kanunu’na aykırı” gördü.
31 Ocak 1997’de, Ankara’nın Sincan ilçesinde RP’li Belediye Başkanlığı “Kudüs Gecesi” düzenledi. İran’ın Ankara Büyükelçisi’ne nutuk attırıldı.
Gücü elinde tutanlar başların örtülmesinden çok rahatsızdılar. Erbakan, 1 Şubat 1997’de, “Üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan” kararnameyi bakanlar kurulunda imzaya açtı.
Laikliği bayrak yapanlar 4 Şubat 1997’de Sincan sokaklarında 15 tank ve 20 zırhlı araç yürüttü.
Sincan Belediye Başkanı, dokuz kişiyle birlikte tutuklandı.
28 Şubat günü MGK toplandı ve son noktayı koydu:
“MGK laikliğin Türkiye’de demokrasi ve hukukun teminatı olduğunu sert bir şekilde vurguladı. Laiklik için yasaların uygulanması istendi, tarikatlara bağlı okullar denetlenmeli ve MEB’e devredilmeli, 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmeli, Kur’ân kursları denetlenmeli, Tevhid-i Tedrisat uygulanmalı, tarikatlar kapatılmalı, irtica yüzünden ordudan atılanları savunan ve orduyu din düşmanıymış gibi gösteren medya kontrol altına alınmalı, kıyafet kanununa riayet edilmeli, kurban derileri derneklere verilmemeli, Atatürk aleyhindeki eylemler cezalandırılmalı…”
Girift ayrıntılar var. Girmeyelim. Bu baskıların AK Parti’yi doğurmadığını söyleyebilir miyiz?
Zorluklar yaşanmadan gerçekler görülmüyor. Ak Parti iktidara geldikten sonra, dinimiz âdeta başörtüsüyle, tarikatla sınırlandırıldı. Dinden uzaklaşan uzaklaşana. Yetmedi, etnikçilik aldı yürüdü. “Ümmet”in parçalanma yolu açıldı. PKK’nın başı Abdullah Öcalan “bilge kişi” ilân edildi; kundaktaki bebekler dâhil, binlerce insanımızın kanına giren adamdan medet umuldu.
Ve… 28 Şubat 2015’te, Ak Partiler ile HDP’liler Dolmabahçe Sarayı’nda bizzat Abdullah Öcalan‘ın hazırladığı metin üzerinde mutabakata vardılar. PKK/KCK Devleti’nin kurulmasının önündeki engeller kaldırıldı.
A. Öcalan‘ın, 1999’da, İmralı duruşmalarında ağzından çıkan sözleri bizzat not ettim: “Savunmamı demokratik çözüm kapsamında yapacağım.” demiş, “demokratik çözüm” üzerinde basa basa durmuştu. 10 maddelik mutabakat metninde de bu ifadeyi altı maddede tekrarladı.
“Demokratik çözüm”, bölünmeye uydurulan bir kılıftır.
R. T. Erdoğan, “mutabakat”tan sonra yaptığı ilk açıklamada: “Tabiî silahların bırakılması çağrısı bizler için çok çok önemli bir beklenti idi. Bu demokratik açılım süreci ile başlayan bir çağrıdır. Millî birlik ve kardeşlik projesi ile başlayan, şimdi de çözüm süreci ile devam eden ve bunu artık noktalayalım diye hasretle beklediğimiz bir çağrıdır.” dedi.
Sonra bir şeyler oldu, R. T. Erdoğan 180 derece döndü, bu toplantıyı doğru bulmadığını söyledi.
Gerisi malûm… Silahlar çekildi!
İki 28 Şubat, birbiriyle bağlantılıdır; Türkiye’nin geleceği için iyi tahlil edilmelidir.
Kaynak Yeniçağ: 28 Şubatlar: Direnç ve teslimiyet – Arslan TEKİN