Sedat Peker’in ağabeyi Atilla Peker, Kutlu Adalı suikastı ile ilgili yaptığı suç duyurusunun detaylarını SÖZCÜ’ye anlattı. Atilla Peker, “Öleceğimi bilsem bile ben bu konuyu açıklardım” dedi.
Suç örgütü lideri Sedat Peker’in ağabeyi Atilla Peker, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) öldürülen gazeteci-yazar Kutlu Adalı olayı ile ilgili olarak Korkut Eken’i suçlamıştı. Korkut Eken ise bu suikastın içinde olmadığını namusu ve şerefi üzerine yemin ederek SÖZCÜ’ye açıklamıştı. Bu kez de Atilla Peker, “Devlete hizmet ettiğimizi sanırken meğer kullanılıyorduk. Korkut Eken’in de bu şekilde kullanıldığını düşünüyorum” dedi.
Sağlık sorunları nedeniyle doktorların sakin hayat yaşamasını istediği Atilla Peker, Muğla’nın Fethiye İlçesi’nde oturuyor. Bulunduğu aracın içindeki ruhsatsız silah nedeniyle gözaltına alınan, Emniyette Gazeteci Kutlu Adalı’nın öldürülmesiyle ilgili savcılığa suç duyurusunda bulunan Atilla Peker, SÖZCÜ’nün sorularını şöyle cevaplandırdı:
“KKTC’DE OTELE YERLEŞTİK”
“1996 yılının mart ya da nisan ayıydı. Kardeşim Sedat Peker’in çağrısı üzerine otele gittim. Orada Korkut Eken de bulunuyordu. Kıbrıs’ta, Türk tarafını Yunanlılara satmak isteyen PKK’lılar olduğunu, bunların asker ve polislerimizi şehit edenler olduğunu söyledi. Ben o dönemde 27-28 yaşındayım. Her gencin gösterdiği refleksi gösterip Korkut Bey’le Kıbrıs’a gittim. Şükürler olsun ki Kutlu Adalı’nın ölümü benim elimden olmadı. Korkut ağabeyle birlikte Kıbrıs’a gidip bir otele yerleştik. Albay Galip Mendi’nin görev yaptığı Sivil Savunma Dairesi’ne gittik. Orada Yarbay Enver Topuz da bulunuyordu. Onların Kutlu Adalı suikastıyla ilgilerinin olup olmadığını bilmiyorum. O görüşme sırasında da Kutlu Adalı adı geçmedi. Ben bu şahsın o zaman PKK’lı terörist olduğunu sanıyordum.
“DAĞLARDA GEZEN TERÖRİST GİBİ”
KKTC’ye, Kutlu Adalı’yı öldürmek için gittiğimi biliyordum. Bana, Kutlu Adalı dağlarda gezen PKK’lı terörist gibi anlatılmıştı. Evinin orada keşif yapmak amacıyla iki kez dolaştık. Bu esnada yanımda hep susturucu takılmış Uzi ve Jeriko silah vardı. Evinin önüne gittiğimizde Adalı’nın yanında 12-13 yaşındaki bir çocuk bulunuyordu. Rahmetli belki başına böyle bir şey gelecek diye çocukla dolaşıyor diye de aklımdan geçti. Yanında çocuk olursa belki canına kıymazlar diye böyle bir yola başvurduğunu düşündüm. Ev yola yakındı. Evin ışıkları yanıyor ve sesler geliyordu.
“CEPLERİNİ DOLDURUYORLAR”
28 yaşındaydım, 53 yaşına geldim. Olaylardan öğrendiğim, birileri rant peşindeyken, birileri de vatan millet adına hizmet ediyor. Ben bunu anladım. Korkut ağabey de bu şekilde kullanılan, ülkesine hizmet etmek isteyen birisidir. Kıbrıs’ta çalışmamızın üçüncü gününde, Kutlu Adalı’yı alayın içine getirdiler. Şimdi düşünüyorum da alay komutanı öldürülmek istendiğini anlamış olacak ki bilinçli şekilde alayın içerisine alınmasını istedi. Bu sebeple eylemi gerçekleştiremedim. Zaten bu durumda evinin etrafında dolaşıp da bu adamı (Kutlu Adalı’yı) öldürmenin bir anlamı kalmadı. Bu teşhir olduğundan biz de Türkiye’ye döndük. Ama kendisi bana dedi ki, ‘Atilla’cığım, bu olay için tekrar geleceğiz.’
“CEZAEVİNE DÜŞTÜM”
3-4 ay sonra ben silahla yaralamadan dolayı Paşakapısı Cezaevi’nde yatarken Korkut ağabey bana kendisi telefon etti. Benim cezaevinde o zaman cep telefonum vardı. ‘Atilla’cığım ben seni görmek istiyorum’ dedi. Günlerden cumartesi ya da pazardı. ‘Belki içeriye giremezsiniz, ben geleyim’ dedim. ‘Atilla gelip de bana açılmayacak kapı var mıdır?’ dedi. Ben de ‘Komutanım o zaman zahmet etmeyin ben gelirim’ dedim. Akşamüstü kendimi hastaneye sevk ettirdim. O zaman fazla ring aracı olmadığı için cezaevinden hastaneye taksiyle gittik. Cezaevine dönmek için iki sivil araç getirttim. Tabii amaç cezaevine dönmek değil, Silivri’ye gitmekti.
Orada komik bir hikaye anlatayım. Astsubayla uzman çavuş bizimle hastaneye geliyor. Ama uzman çavuşun da gardiyanın da Silivri’ye gideceğimden haberi yok. Sadece astsubay biliyordu. Gardiyan sivil araca binmek istemedi. Zorla kolundan çekerek bindirdik. Giderken, ‘Nereye gidiyoruz?’ dedi. Alt sokakta bir yakınımı göreceğimi söyledim. Gardiyan ve uzman çavuş, ‘Biz nereye gidiyoruz’ diye tedirgin oldular.
“O İŞİ HALLETTİK”
Bizim aracı kullanan akrabam, ‘Sizlerin kaç çocuğu var?” diye sordu. Birisinin üç, diğerinin iki çocuğu varmış. Onlara daire alacağımızı söyledik. Tabii bunları espri mahiyetinde yapıyoruz. ‘Yunanistan’a kaçıyoruz’ deyince uzman çavuş, ‘Atilla, eğer böyle bir şey yaparsan kendimi öldürürüm’ dedi. Şaka yaptığımı söyleyince, ‘Silivri’ye gideceğiz, orada görmem gereken birileri var. Görüşüp döneceğiz’ dedim. Ama inanmıyorlardı. Otele girince rahatladılar. Erlerle gardiyana lobide oturmalarını söyledim. Uzman çavuş ve astsubayla beraber kardeşim Sedat Peker, Korkut Eken ve tanımadığım iki kişi otelde bekliyorlardı.
O gün yaşadığımız yine komik bir şey daha söyleyeyim. Yukarıda, Korkut ağabey astsubay ve uzmanı alnından öpüp, ‘Siz şöyle geçin, yiyin, için’ dedi. Yolda yaşadığımız ilginç olayı anlattım. Orada bulunan kişilerden birisi, ‘Bir aşağıya inip -ben adalet bakanıyım, sizin burada işiniz ne?- diyeyim’ dedi. Orada gülme, curcuna koptu.
“SUSURLUK OLMASAYDI”
Korkut ağabey de ‘Kıbrıs’taki meseleyi hallettik, duydun mu?’ dedi. Ben gazeteden okumuştum, Kıbrıs’ın Uğur Mumcu’sunun suikasta uğradığını. O zaman Kutlu Adalı’nın gazeteci olduğunu öğrendim. Barış Kuvvetleri Komutanı Korgeneral Hasan Kundakçı Paşa’nın da makamına gittik. Ama herhangi bir şey konuşmadık. Kıbrıs’ı fazla bilmiyordum, Lefke’ye mi, Girne’ye mi gittiğimi bilmiyordum.
Böyle bir şey tabii ki yok. Susurluk kazası olunca, dolayısıyla Mehmet Ağar’a bağlı olan bu ekip bir travma geçirince, Korkut ağabey cezaevine girdiğinde, kardeşim Sedat Peker söylediği için ben yanımdaki kardeşlerimden Ali’yi komutana hizmet etmesi için Ayaş Cezaevi’nde yanına verdim. Tahliye olana kadar ona hizmet etti. Ben de dönem dönem cezaevine giderdim. Allah’ın işi, keşke Susurluk kazası olmasaydı. Yine devletin görevlileri, ülkeye hizmet edenler orada rahmetli olmasaydı başka olaylar belki de peş peşe gelecekti.
DİLEKÇE VERİLMESİ
Ben savcılığa bu konuda dilekçe verdim. Sedat Bey’in videosunu gördüğümde, yanımda ailesiyle birlikte misafirlikte olan Yunus Olcay’a bir an önce gidip Fethiye’de ifade vermek istediğimi söyledim. Fakat o esnada bulunduğum yerden orası 3-4 km. vardı. Yol izni gelir gelmez de yola çıktım. Sivil kişileri evin çevresinde gördüğümde onlar polis mi değil mi tam emin olmadım. Yanımdakine ‘Hızlı şekilde savcılığa gidelim’ dedim. Diğer araçların da peşimden geldiğini gördüm. Bunların, polis olacağını düşündüğümde durduk. Polis olduğunu söyleyen kişilerle eve geldik, ev araması yapıldı. Emniyete geldik. Emniyette silahla ilgili ifademi verdim. Mahkemeye çıkacağımı beklerken beni bir oraya, bir buraya götürüp yordular. Sonunda Yatağan İlçesi’ne getirdiler.
Emniyette yanımda bir de memur bekliyordu. Bana kırıcı davranmadılar. Sadece psikolojik ortam kötüydü. Burada ifade vermeden, silahla ilgili Fethiye’de terör suçlarına bakan savcıya ifadeye verdim. Ayhan Sağıroğlu isimli avukatım, ‘Kutlu Adalı ile ilgili ifade vermek istediğimizi’ söyledi. Ancak o ifadem alınmadı. İfademin alınmamasını ‘Sen bu ifadeden vazgeç’ diye yorumladım. Baro odasında ifademi yazıp dilekçeyi müracaat savcısına sunduk. İfademin alınmasına neden olan silah da benim değil. Evde silah bulunmadı. Araçta bulunan silah bana ait değil.