Türkiye’nin en çok okunan yazarı Yılmaz Özdil, Bizim TV’de Lale Özan Arslan’ın konuğu oldu. “Andımızı yasaklayanlar, kaldıranlar, Türküm diyemeyenler. Andımızın okunmasını istemeyen adam, Türk milletini bu topraklarda istemeyen adamdır” diyen Özdil, “SÖZCÜ gazetesi, doğru bildiği yolda Mustafa Kemal Atatürk devrimlerinde Burak Akbay’ın liderliğinde yoluna devam ediyor. Bu anlamda çok şanslıyım. Biz elimizden geleni yapıyoruz ve biat etmiyoruz, etmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Andımız’ın okullardan kaldırılmasına yönelik tepkiler devam ediyor. Sözcü Gazetesi yazarlarından Yılmaz Özdil de, bugünkü köşesinde “veryansın” etti.. Özdil’in konuyla ilgili yazısı aynen şöyle;
Danıştay 8. Dairesi, 2018’de “Andımız kaldırılamaz” dedi. MEB itiraz etti. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, 8. Daire’nin kararını iptal etti. Andımız artık okullarda okunmayacak.
Türkiye’nin en çok okunan köşe yazarı Yılmaz Özdil de Bizim TV’de Lale Özan Arslan’ın programında andımız kararına değindi. Andımızın kaldırılmasına sert tepki gösteren Özdil, “Andımız, imbikten süzülmüş bir ruhtur” dedi.
“TÜRKÜM DEMEKTEN ONUR DUYMUYORLAR”
Yılmaz Özdil, şunları söyledi:
* Allem ettiler, kallem ettiler andımızı yasakladılar. Birincisi burada çok açık bir şey. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ demek istemiyorlar. ‘Türküm’ diyemiyor adam. ‘Türküm’ demekten onur duymuyor.
* Biz mesela Türk olmaktan da Türk demekten de onur duyuyoruz ama ‘Ne mutlu Türküm diyene’ kavramı, zaten aslında herhangi bir etnik kökeni yücelten değil, tam tersine hiçbir etnik kökeni dışlamayan bir kavramdır. Anayasal vatandaşısındır ve aynı zamanda toprak vatandaşlığıdır.
* Dünyanın her etnik kökenini ağız dolusu söyleyip, her etnik kökenin söylenme hakkı olduğunu söyleyip, Türk diyemeyenler… Adam Türk olmak istemiyor ya, bu kadar basit. Yoksa insan andımızı niye yasaklar?
* Burada ‘Ne mutlu Türküm diyene’ herhangi bir etnik kökeni dışlamayan, tam tersine bütün etnik kökenleri kapsayan bir kavramdır.
* Bunların kafası basmaz ama mesela Truvalı Hektor da Türktür. İzmirli Heredot da Türktür. Bu topraklarda bizimle beraber, hep beraber aynı kaderi paylaşan bütün insanlar ‘Ne mutlu Türküm diyene’ şemsiyesinin altında ve garantisindedir.
“SÖZCÜ GAZETESİ ATATÜRK’ÜN DEVRİMLERİNDE YOLUNA DEVAM EDİYOR”
* Aslına bakarsanız, ‘Ne mutlu Türküm diyene’ şemsiyesinden çıkanlar için bir toplumsal tehdit söz konusudur. Çünkü ‘Ne mutlu Türküm diyene’ şemsiyesi, hepimizi anayasal vatandaşlıkla eşit yurttaş eşit birey yapar, bütün haklardan eşit şekilde faydalanmamızı sağlar.
* Andımızı yasaklayanlar, kaldıranlar, Türküm diyemeyenler. Andımızın okunmasını istemeyen adam, Türk milletini bu topraklarda istemeyen adamdır ama andımızı kaldırmanın bir başka gerçekliği vardır. Toplum kendi devrimini kendi gerçeklerini unutursa ve bilmezse birtakım kelime oyunlarına saplanıp kalırız.
* Bu toplumun çocuklarına andımızı okutursanız Reşit Galip gibi özgür ruhlu, vatan millet yurt sevgisiyle Mustafa Kemal’in karşısında bile diklenen Mustafa Kemal’e bile biat etmeyen özgür karakterli, namuslu insan evlatları yetiştirirsiniz.
* Ama andımızı yasaklarsanız biat kültüründen gelme abidik kubidik adamlar yetiştirirsiniz. Andımızın aslında arkasındaki ruh, sadece ‘Ne mutlu Türküm diyene’ kavramı değildir. Reşit Galip ruhudur, Mustafa Kemal devrimidir. Kendisine bile diklenen adama doğru söylediği için Milli Eğitim Bakanlığı’nı veren ruhtur, andımız.
* Bu ülkenin her yurttaşının Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına milli mücadeleye borcu var. Biz burada çok şanslıyız çünkü ben Burak Akbay gibi bir patronun gazetesinde çalışıyorum. SÖZCÜ gazetesinde çalışıyorum ve ister yargıla ister ceza kes. Hapis cezaları veriliyor, bizler neredeyse adliyeden gazete çıkaracağız. O hale geldik hepimiz.
* Hiç kimsenin yüzünde kıl oynamıyor. SÖZCÜ gazetesi, doğru bildiği yolda Mustafa Kemal Atatürk devrimlerinde Burak Akbay’ın liderliğinde yoluna devam ediyor. Bu anlamda çok şanslıyım.
* Biz elimizden geleni yapıyoruz ve biat etmiyoruz, etmeyeceğiz. Biz andımızla yetişmiş Türk evlatlarıyız. ‘Ne mutlu Türküm diyene’ kavramına inanmış, içselleştirmiş ve gerçekten gazetenin sahibinden muhabirine matbaa işçisinden idari personeline kadar Mustafa Kemal Atatürk devrimlerine, çağdaş Türk demokrasisine, Türk aydınlanmasına inanmış insanlarız.
* Sen mesela andımızı kaldırıyorsun. Bugün bizim gazetenin birinci sayfasında andımız var. Yarın poster yaparız gene dağıtırız. Çocuklarımıza ezberletiriz, okullara dağıtırız. Biz bu konuda geri durmayız ama biz diyoruz ki herkes elinden geleni yapmalı. Çünkü, bu ülkenin hamurunda dünya tarihinde görülmemiş bir fedakarlık, dünya tarihinde görülmemiş bir kahramanlık ve dünya tarihinde görülmemiş bir vizyon var.
“ANDIMIZ, CUMHURİYET’İN ÖZÜDÜR”
* İnsan andımızı kaldırır mı ya? Andımız, imbikten süzülmüş bir ruhtur. Bu Cumhuriyet’in özüdür.
* Onu kaldır, bunu sat, onu at. Mesela, memleketin malını mülkünü ne kadar kolay satıyorlar. Niye? Çünkü toplumda o bilinci yok ettiler.
* Mesela millet evindeki boş vita tenekesini bile atmaz, kanepesinin altına koyar. Abi senin limanını satıyorlar diyorsun, herifin umrunda değil. Çünkü liman ona bir şey ifade etmiyor. Kendisine ait olduğunun farkında değil.
“BU MEMLEKET KUVÂ-Yİ MİLLİYECİNİN PALTOSUYLA KURULDU”
* Senin toprağını satıyorlar, fabrikalarını sattılar. Bankalarını satıyorlar. Niye? Bir şey ifade etmiyor. Çadır kültürünün sonucudur bu. Sadece çadırın içini kendisinin biliyor, dışarıyla ilgilenmiyor. Böyle bir toplum haline getirirsen işte bu toplumun da böyle yöneticileri olur.
* Bu memleket Kuvâ-yi Milliyecinin paltosuyla, Kuvvacı müftünün kefen parasıyla kuruldu. Size hiçbir ifade etmiyor mu? Etmiyor.
* Süleyman Demireller, Bülent Ecevitler, Türkeşler, Erbakanlar neden birbirlerine karşı bu kadar saygılıydılar? Toplum önünde en azından birbirlerine nazik davranıyorlardı. Çünkü, yanmış, yıkılmış, felaketler yaşamış bir toplumun içinden geldiler onlar. Bu milletin de devletin de kıymetini biliyorlar. Elbette devleti yönetme biçimleri, doğrunun biçimleri konusunda aynı fikirde değillerdi. Hepsinin dünya görüşü de farklıydı, ideolojisi de farklıydı, devletin yönetim biçimleri de farklıydı ama ortak duygu, milletti, devletti.
“BİZ NASIL BU HALE GELDİK? BUNU DÜŞÜNMEK LAZIM”
* O yüzden Bülent Ecevit ile rahmetli Erbakan beraber çıktılar Kıbrıs’a. O yüzden Abdullah Öcalan’ı biz tutup buraya getirdiğimizde Bülent Ecevit başbakandı ama Süleyman Demirel de Çankaya’da oturuyordu. Abdullah Öcalan’ı Kenya’dan alıp getiren time Çankaya Köşkü’nde Süleyman Demirel, arkasına özel birer yazılı notla tarihi bir konuşmayla saat hediye etti.
* Çünkü, Abdullah Öcalan’ın yakalanması, Bülent Ecevit’e ne ifade ediyorsa Süleyman Demirel’e de onu ifade ediyor. Biz nasıl bu hale geldik? Bunu düşünmek lazım.
* Bu milletin, bu devletin kıymetini bilmeyen insanlarla ülkeyi yönetirsen işte böyle olur. O yüzden o insanlar son derece nazik, esprili, hoşgörülüydü. O yüzden şu anda Türkiye’de nezaket yok, hoşgörü yok, tam tersine kutuplaşma, kamplaşma var. Çünkü milletin ve devletin kıymetini bilmeyen bir siyasi ortam var.