- KAYNAK: VOA – Yıldız Yazıcıoğlu
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan savunma uzmanı Arda Mevlütoğlu, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi satın alması gerekçesiyle ABD tarafından CAATSA kapsamında uygulanan ve Türkiye’nin savunma sanayisini hedef alan yaptırımların Ankara’nın üçüncü aktörlerle ilişkilerini etkileyebileceğini belirtti.
Türkiye’ye Rusya’dan füze satın aldığı için uygulanan ilk yaptırımın aslında F-35 askeri uçak programından çıkartılması olduğunu hatırlatan Mevlütoğlu, Türkiye’nin Joe Biden döneminde ABD’den yeniden Patriot hava savunma sistemi satın almasının da gündeme gelebileceğini ve bugünkü aşamada ise S-400 hava savunma sistemiyle ne yapılacağına sadece Ankara’nın karar vereceğine işaret etti.
Türk savunma sanayisi açısından ABD’nin şimdiki yaptırımlarından nasıl etkileneceğini değerlendiren savunma uzmanı Arda Mevlütoğlu’na göre, yerli fırkateyn üretimini amaçlayan Milgem Projesi’nin etkilenmesi söz konusu olabilir. Bunun gibi deniz savunma sistemlerinin yanı sıra bazı hava savunma sistemlerinde de ABD’den alınması öngörülmüş malzemeler bulunduğunu belirten Mevlütoğlu, şimdi ABD yerine farklı alıcılara başvurulması veya yerli üretim çabası gösterilmesi gerektiğini kaydetti.
“İki yıldır ağır çekim tren kazası misali yaptırımlar bekleniyordu”
VOA: ABD’nin Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımları sürpriz mi? Siz nasıl yorumluyorsunuz?
Arda Mevlütoğlu: Yaklaşık iki yıldır bu yaptırımların uygulanacağını bekliyordum. Benim için tek sürpriz açıklandığı gün oldu. Geçtiğimiz Cuma günü, Senato’nun 2021 Amerikan Savunma Bütçesi’ni onaylamasında sonra açıklanmasını bekliyordum ancak Pazartesi günü açıklandı. Benim için sürpriz bu oldu. Yaptırımların dozu açısından da çok büyük bir sürpriz olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü elimizde emsal var. Çin Halk Cumhuriyeti Rusya Federasyonu’ndan S-400 ile Su-35 savaş uçakları almıştı. O sırada CAATSA daha yürürlükte değildi, ortada yoktu. Ancak CAATSA yasası yürürlüğe girdikten bir süre sonra Çin bunları teslim aldı ve daha sonra yanlış hatırlamıyorsam Eylül 2018’de Amerika, Çin’in ilgili kurumuna ve başkanına CAATSA yaptırımı uygulamıştı. Sürpriz olmamasının benim nezdimde en önemli sebebi bu sürecin en başından itibaren Türkiye tarafında başta sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere tüm yetkililerin çok keskin ve kararlı ifadelerle açıklamalar yapmış olmaları; S-400 sistemi alımından geri dönüşün olmadığını vurgulamaları ve eşzamanlı olarak Amerika tarafından hem resmi makamlardan hem de basın, düşünce kuruluşları gibi yollarla bunun CAATSA yaptırımlarıyla sonuçlanacağına dair sinyaller idi. Bu ikisini bir araya getirdiğinizde İngilizce tabiriyle ağır çekim bir tren kazası diye söylememiz gayet mümkün. Bugünü neredeyse iki sene öncesinden görmüş olmak mümkündü, o yüzden de sürpriz olmadığını söyleyebiliriz.
“SSB üzerinden ithalat yapılması sıkıntılı, alternatifler kullanılabilir”
VOA: ABD’nin yaptırımı Türk savunma sanayisi üzerinde ne derece etkili olacak?
Mevlütoğlu: Öncelikle yaptırımların iki ana boyutu var. Birincisi yetkililere yaptırımların çok dramatik etkilerinin olacağını zannetmiyorum. Başta sayın İsmail Demir olmak üzere hayatlarında, belki biraz can sıkıntısı dışında, çok büyük bir fark yaratmayabilir. Diğer boyutu Savunma Sanayii Başkanlığı’nın (SSB) kurumuna yönelik olan yaptırımlar. Kurumsal yaptırımları da iki ana başlık altında toplamak mümkün. Birincisi ihracat lisansı ile ilgili olarak yasaklama getirilmesi. İkincisi de SSB’nin finansman arayışına ya da finans enstrümanlarına erişimi kısıtlamaya yönelik yaptırımlar.
İhracat lisansına bakıldığında; SSB’nin en başta gelen görevi, TSK ve güvenlik güçlerimizin ihtiyaçlarının azami ölçülerde yerli kaynaklardan karşılanması. Bunun için de bir sanayi politikası çerçevesinde yerli savunma sanayisinin geliştirilmesi için faaliyetlerin koordine edilmesi. Dolayısıyla TSK’nın ihtiyacı için bir üretim yapılacaksa bu üretim sırasında belli parçaların temin edilmesi gerekiyor. Amerika’dan da temin edilmesi gereken sistemler var. Söz gelimi MİL-GEM fırkateynindeki ya da MİL-GEM’in gelişmiş versiyonu olan İstanbul Sınıfı olan motorlar gibi. Çeşitli hava-deniz sınıflarındaki silah sistemleri ya da elektronik donanımlar gibi. Bunlar Amerika’dan gelmekteydi. Bu alanlarda yeni üretimler yapılacak ise eğer bunların SSB üzerinden ya da SSB’nin dahil olduğu süreçlerle tedarik edilmesi mümkün olmayacak gibi gözüküyor. Türkiye başta MSB olmak üzere alternatif vasıtaları kullanabilir. Türkiye ile Amerika arasında siyasi müzakerelerin, diplomatik ilişkilerin biraz seyrine bakmak gerekecek.
“Türkiye’nin finansal risk primi yükselmiş olabilir”
SSB’nin finansal enstrümanlara erişiminin kısıtlanması ise daha önemli olabilir. Şundan dolayı; CAATSA yaptırımlarında Amerikan EXİM Bank kaynaklarının kullandırılmaması, Amerika’dan asgari 10 milyon olmak üzere herhangi bir kredi yardımı ya da kredi finansmanı sağlanmaması ve Amerika’nın etkili olduğu finans kurumlarından yardım alınması ya da finans, kredi alınmasının engellenmesi var. Hem Türkiye’deki projelerin finansmanı için hem Türkiye’nin yapacağı savunma ihracatlarının finansmanı için kaynakların yaratılmasında iki tane sorun çıkabilir. Zaten bir numaralı sorun Amerika kaynaklı ya da Amerika’nın dahil olduğu bir finansmana ulaşmak mümkün değil. En azından SSB üzerinden mümkün değil. İkincisi ise daha dolaylı bir risk. Alternatif finans kaynaklarına yönelecekse bu sefer tabir-i caiz ise teşbihte hata olmaz Türkiye’nin ve Türk savunma sanayisinin risk primi yükselmiş olacak. Alternatif kaynakların finansmanının maliyeti artmış olabilir bu da yine Türkiye’nin diplomatik ilişkilerinin diğer üçüncü ülkeler ile ilişkilerinin seyrine bağlı olarak gerçekleşebilecek bir şey. Bunlar kesinlikle hesaplanması gereken riskler.
“Üçüncü aktörler Amerika’yla ilişkilerine zarar gelmesinden endişe duyabilir”
VOA: Üçüncü aktörler ile yani üçüncü ülkeler, şirketler veya finans kuruluşlarıyla sıkıntılar olabilir mi?
Mevlütoğlu: Burada esas önem verilmesi gereken konu şu: Bunun bir örneği yok. Çin örneği var ama Çin NATO ülkesi değil, Çin Batı ittifakının bir üyesi değil. Türkiye bir NATO üyesi ve bu durumun bir emsali yok. Kısa vadede Amerika ile ilişkilerini zora sokmak istemeyecek ya da risk almak istemeyecek ülkeler olabilir. Ve bu ülkeler ve firmalar kendilerine Amerika’dan bir baskı gelmese dahi değerlendirdikleri riskleri önlemek için Türkiye ile ilişkilerine mesafe koyabilirler. Tüm ülkeler bu davranış içine girmeyebilirler. Söz gelimi Türkiye’nin İngiltere ile çok derin çok yoğun diplomatik, askeri, savunma sanayi ilişkileri var. Belki bu ilişkiler görece hafif hasar alabilir ya da hiçbir etki almayabilir. Başka bazı ülkeler belki küçük Avrupa ülkeleri Amerika ile ilişkilerine zarar gelmesin diye temkinli yaklaşabilirler. Bu alternatif arayışında Türkiye’nin yine göz önünde bulundurması gereken son derece önemli bir risktir.
“S-400 hava savunma sistemi istenirse kullanıma hazır görünüyor”
VOA: Peki test aşaması tamamlanmış olan S-400 hava savunma sisteminin akıbeti ne olacak, kullanılacaklar mı?
Mevlütoğlu: Açıkçası bu benim de takip ettiğim bir konu. S-400 hava savunma sisteminin aktif olduğunu biliyoruz. Radarların ya da kontrol sistemleriyle füzelerin çalıştığını biliyoruz. Bundan sonrası artık Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın kendi ihtiyaçlarına kalmış bir şey. Ankara’ya ya da Türkiye’nin güneyine, batısına konuşlandırılabilir. Sistemin doğasından dolayı günler mertebesinde bir-iki gün içinde Türkiye’nin herhangi bir yerine kurulup çalıştırılabilir.
Şu da var; S-400 karmaşık, girift sorunlar yumağının öznesi. Böyle bir ortamda eğer Türkiye herhangi bir sıkıntı görmüyorsa ya da siyasi bir kararlılık, stratejik bir irade göstergesi olarak düşünüyorsa S-400’ü kullanabilir. Bu bir olasılık. Eğer gerçekten bir pazarlık olarak değerlendiriliyorsa S-400’ün gayrı faal olarak bir süre daha kalacağını düşünebiliriz. Ama ‘Hayır S-400 alındı kullanıldı bu artık soru dışı’ deniyorsa normal bir silah sistemi gibi TSK’nın silah sistemi envanterinde ihtiyaç görülen yerlerde konuşlandırılacaktır.
Türkiye’nin 6 adet F-35’i ABD’de kaldı ve diğer siparişi de yok sayıldı
VOA: Türkiye’nin F-35 askeri uçak programından çıkartılması ABD’nin ilk yaptırım adımıydı. F-35 askeri uçak programıyla ilgili süreç hangi noktada? Türkiye’nin kaybı nedir?
Mevlütoğlu: Evet, aslında ilk yaptırım F-35 üzerine oldu. Türkiye’nin uçaklarının teslimatı durduruldu Amerika’da eğitim için bulunan pilot ve yer personeli sonra geri çekildi. Türkiye sanayi yatırımcısı olduğu projeden çıkartıldı. Şu andaki durum şöyle; Türkiye için üretilmiş olan uçaklar Amerika’da hava üssünde duruyorlar. Bunlar çok büyük ihtimalle Amerikalı personel tarafından belli sürelerde uçmaya devam ediyor olabilirler, belki depoya da kaldırmış olabilirler. Türkiye’nin kesin sipariş vermiş olduğu 30 uçak vardı. Uzun vadede toplam tedarik en az 100 uçaktı. Bunlar fasılalar halinde sipariş verilecekti. Bu 30 uçaktan, yanlış hatırlamıyorsam 6 taneydi, onlar üretilmişti teslimata hazır bir şekilde bekliyordu. Geri kalanları da üretim hattındayken, Türkiye yerine Amerikan Hava Kuvvetleri’nin siparişlerine kaydırıldı. Uçaklar konusu öyle. F-35 için eğitim almakta olan personelimiz Türkiye’ye geri dönmelerinden sonra hava kuvvetlerinin farklı birliklerinde şu anda görevlerine devam ediyorlar. F-35’lerin hizmete gireceği Malatya’daki 7. Ana Jet Üssü’nde hazırlıklar devam etmekteydi. Bunların durdurulduğunu biliyoruz. Amerika’nın teknik desteğini çekmiş olduğunu biliyoruz. Sanayi katılımında ise şöyle bir durum söz konusu: Savunma sanayimizin, şirketlerimizin projelerle ilgili sözleşmelerle aldıkları mevcut işleri vardı. Bu faaliyetler devam ediyor. Üretim hatları devam ediyor. Ancak bunların yenilerinin gelmeyeceğini öğreniyoruz açık kaynaklardan. Amerikan Savunma Bakanlığı; daha doğrusu projeyi yöneten F-35 yönetim ofisi biraz daha esnek plan dahilinde Türkiye’yi çıkaracağını daha önceden açıklamıştı. Kısa vadede Türkiye’nin çıkartılması yeni tedarikçilerin bulunması, tedarik zincirinin değişmesinin getireceği maliyetten dolayı anladığım kadarıyla çok tercih edilmedi. Zaten araya bir de Corona virüsü pandemisi girdi. Bunun doğurduğu maliyetler ve sıkıntılar girdi. Daha esnetilmiş plan dahilinde Türkiye’nin programdan çıkartılması devam ediyor diye anlıyoruz. Zaten şu anda Türkiye’nin projenin yönetiminde bir dahli yok
“Patriot sistemi alımı ihtimali için gelecek dönemi bekleyeceğiz”
VOA: Türkiye, ABD’yle yeniden müzakereler yürütülmesiyle Patriot hava savunma sistemi satın alma yoluna gidebilir mi?
Mevlütoğlu: Artık öyle bir dünyada yaşıyoruz ki kesinlikle almayacak ya da kesinlikle alacak demekten kaçınırım. Çünkü hiç beklemediğimiz gelişmeler olabiliyor. Patriot bir kere Kongre’de onay aşamasına geldi Türkiye için. Birincisi (2013’te Savunma Sanayii Müşteşarlığı’nın gerçekleştirdiği) ihale kapsamında Patriot adaylardan bir tanesiydi. Türkiye’nin olası seçimine hazırlık olarak Amerikan yönetimi de Kongre’ye onay için bir belge gönderdi ve Kongre de o zaman bu satışı da onayladı. Yani Eğer Türkiye bu süreçte maliyet ve performans kriterleri bakımında Patriotları seçmiş olsaydı Kongre onayı önünde hazır bir şekilde bekliyor olacaktı. Ancak o ihalede maliyetten dolayı ve diğer teknik kriterlerden dolayı Çin sistemi seçildi. Patriot sistemi yanlış hatırlamıyorsam üçüncü sıradaydı. İlk yakın fırsat o oldu. İkincisi ise 2018 olsa gerek S-400 tartışmalarının en hararetli olduğu dönemde Amerikan yönetimi bir teklif yapmıştı, tabii bu da kamuoyuna yansıdı. Eğer Türkiye S-400 alımından vazgeçer ise Patriot satışı yapılsın diye özetlenebilecek bir teklifti. Bir şarta bağlı olduğu için bu teklif Türkiye tarafından kabul edilmedi. Ama bunun Kongre’den onayı çıkmıştı. Eğer Türkiye Amerika’nın dayattığı şartı kabul etmiş olsaydı Patriot izni mevcuttu. Kapalı kapılar ardında Türkiye’ye ne gibi teknik ya da askeri, siyasi kriterler dayatıldı bilmiyorum. Pazarlıkların ne şekilde ilerlediğini bilmiyoruz. Yine bu süreç içerisinde gerek Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar gerek diğer yetkililerin yaptıkları açıklamalarda, Türkiye’nin geniş bir coğrafyayı kapsadığı, S-400 başta olmak üzere çok sayıda bu tür sisteme ihtiyacı olduğu, dolayısıyla hala ihtiyacın baki olduğu, Patriot dahil eğer uygun koşul teklif edilirse görüşmeler yapılabileceği söylenmişti.
İşler bu noktaya geldiyse eğer, bundan sonra Patriot gündeme gelir mi açıkçası şüpheliyim. Ancak yine de bu olasılık için değil genel olarak Türk-Amerikan ilişkilerinin nasıl bir rotada seyredeceğini görmek için öyle zannediyorum ki Ocak ayında Biden’in yönetimi devralıp yeni Amerikan yönetimiyle Türkiye’nin muhtemelen beyaz ya da beyaza yakın bir renkte o sayfayı açmasını bekleyeceğiz.