Ülkemiz sorunlar yumağı olmaktan bir türlü kurtulamıyor. Tabii ki bunun bir çok nedeni var. Ekonomik, siyasi, dış baskılar, çarpık ilişkiler, hukuk, yanlış yönetim ve uygulamalar, salgın, savaş, göç vs. vs. Ama bir neden daha var ki, insanı çileden çıkartıyor. 35 yıllık bir gazeteci olarak eleştirmeden, ya da bu yaraya parmak basmadan edemedim. Kesinlikle bir çözüm olacağına inanmıyorum. Fakat kayıtlara geçmesi bakımından, gelecek nesiller, özellikle genç gazetecilere bir ibret vesikası olur inancındayım…
İktidarda kimin veya kimlerin olduğu her ne kadar beni ilgilendirmezse de, yönetenlerin medya üzerindeki sorumluluğunu kimse inkar edemez. Türkiye’nin en etkili, en büyük ve en çok traj veya reyting yapan kurumlarında çalıştım. “Dördüncü kuvvet” denilen gazeteciliğin bu kadar ayağa düştüğü (Bazı kişi ve kuruluşları tenzi ederim, onlar da kendilerini bilir!) görülmemiştir.
Çarpık ilişkiler yumağından, liyakatın sıfır olduğu, “yalama ustaları” nın cirit attığı Türk medyasındaki yanlı haber ve proğramlardan tutun, toplumu tamamen umutsuzluğa, bitkinlik ve bunalıma sürükleyen dizilere kadar medya bir sorunlar yumağı olmuştur. Bir kesime biat etmiyorsanız gazeteci olarak iş bulmanız mümkün değil. Eğitim, beceri veya liyakatinize bakılmadan, – örneğin – rahatlıkla genel yayın yönetmenliğine getirilebilirsiniz. Bu TGC’nin sol kökenden gelmeyen veya o cepheye yakın olmayan hiç bir gezeteciye ödül vermemesi gibi..
RTÜK denen kurum, yıllarca “gündüz kuşağı”nda yapılan, Türk töresine ters düşen iğrenç diyerek nitelendireceğimiz ahlaksız proğramlara nasıl göz yumdu ise, taraf olmayı ısrarla sürdürüyor. Gönül ister ki, RTÜK de, basın da olması gerektiği gibi tarafsız olsun. Ancak RTÜK üyelerinin siyasi partiler tarafından atandığına bakarsak, bağımsızlık hak getire… Bu uygulamanın son örneği açıklandı ! “2020 yılında Türkiye’de en çok şikayet edilen televizyon kanalına en az ceza verildi.”
Gelelim, bu analizi kaleme almamın asıl konusuna!.. Yıllardır “algı operasyonuna veya psikolojisine” tabi tutulan Türk izleyicisi bir türlü bu baskıdan kurtulamıyor. Aşırı muhalif kanallara baktığınızda, Türkiye bitmiş, hala tek kurtuluş sosyalizm.. Yandaş medyaya baktığınızda ise, Türkiye güllük gülistanlık. Vatandaşın bir eli yağda diğer eli balda. Milli gelir almış başını gidiyor. Türkiye nerede ise uzay da dahi ABD’ye Rusya’ya kafa tutuyor !
Bu abartılı benzetmeler bir yana; ya ekranlarda karşımıza çıkan çıkan “bilir kişiler“. Bunlar toplasan 20 – 25 kişi… Bazıları hızlı yandaş… Onlara göre ne dersen de, iktidarın yaptığı her şey doğru, Türkiye’den güçlü ve demokratik ülke yok! Bir kısmı ılımlı, en makulu onlar.. Bazıları ise gerçekten konularına hakim. (Bazı emekli general ve büyükelçiler gibi.) Bir takım küçük ortak yandaşlar var ki, evlere şenlik! Siyasi geçmişi olamayan, cahil, sokak kabadayısı sempatisi.. Bir de, muhalifler var. Bana göre, yetersiz ve çaresizler! Türkiye’de bir kriz oluyor.. Örnek verelim, döviz fırladı… Öyle TÜSİAD, Merkez Bankası, Maliye Bakanlığı hatta Kapalıçarşı’da yıllardır döviz işi yapanlara gerek yok.. İmam Hatip’li bir uzman dini konuda yorum yapabildiği gibi, rahatlıkla ekonomi veya dış politika ,Anayasa-hukuk, hatta futbol konularında da bilir kişi olarak açıklama yapabilmektedir. İktidar ile muhalafet bir birlerini akıl almaz hakaretlerle suçlarken, bir takım yerlerden cesaret alan yandaşları da bazen ağızlarından “salya akıtarak” , bu rüzgara kendilerini kaptırıp “senin değil, benim söylediğim doğrudur” yarışına girebiliyor. Bir tartışma-analiz proğramında konuşan her hangi bir yorumcuyu ele alalım. Mahkemenin verdiği ve gündeme oturan bir konuda analiz yapıyor. Görüş ve düşüncelerini açıklayarak, doğrunun onun dediği gibi olduğunu söylüyor. Aynı konuşmacı veya konuşmacılar, ertesi gün sınır ötesi operasyon veya Doğu Akdeniz’deki gerilim, ya da terörizm konularında uzmanlaşmış kimseler olarak karşımızda. Bir gün sonra ekonomideki kötü gidişatın nedenlerini ve gelecekte nasıl işlerin yoluna gireceğinin formüllerini veriyorlar. Birer döngü halinde kanallarda dolaşıp duruyorlar. Aynı kişiler tabi ki, pandemi konusunda da uzman oldukları gibi, ABD ile ilişkilerin nasıl olması gerektiğini, gelecek günlerde nelerin bizleri beklediğini “birer falcı ” edasında açıklıyorlar. Hatta başka gündeme gelmeyen konular var ise onlarla ilgili de rahatlıkla konuşabilirler. “Bu mübarek kişilerin” ihtisas alanlarına dahil etmedikleri ne kaldı, bilmiyorum?
Bu işte bir terslik yok mu? Yoksa ben de mi bir yanlış algılama var, bilemiyorum. Eğer yanılan ben isem, gerçekten ülkemiz bir çağ değil, bir kaç çağ atlamış! Yazar-çizerlerimiz akla gelen, hatta gelmeyen her ama ter türlü konuda uzmanlaşmış durumda!…
Vallahi ne diyelim, hadi bunlar utanmıyor, bunları proğramlarına davet edenler ile patronları da mı utanmıyor? Bu” sahte bilirkişiler “in topluma ne vermesini bekliyorsunuz ? Türkiye bu bilgi kirliliği ile nereye gidiyor ? Ne zaman bu ülkede, liyakatli kişiler söz sahibi olacak? Ahh, Mustafa Kemal Atatürk ah! Bir 10 yıl daha yaşayamadın! “Ne Mutlu Türküm” demenin dahi hor görüldüğü memlekette basın bu hale düşer miydi? Atam; Anadolu Ajansı’nı kurarken, işaret ettiğin Milliyetçi Türkiye yolunda giden gazetecilere medya kapıları tek tek kapanır mıydı?
Tüm bunları eleştirirken, konuyu genelleştirdiğimi özellikle belirtmek isterim. ( Doğrusu, RTÜK’ün de bu konuda yayıncı kuruluşları uyardığını öğrenince gözlerim yaşardı!)