Adalet ve Kalkınma Partisi, 2002’de tek başına iktidara geldi ve 20 yıldır kesintisiz iktidarı elinde tutuyor. Peki salt bir değişim tabanına yayılmış dünyamızda A’dan Z’ye her şey bir değişime mahkumken bir partiyi 20 yıl ne iktidarda tutar? Akla ilk gelen olgunun Türkiye’nin genellikle muhafazakâr bir kitleden oluştuğu ve aynı zamanda ortalama öğrenim düzeyinin de düşük olduğu gerçeği oluyor. Gerçekten de AKP oylarının öğrenim düzeyi yükseldikçe oransal olarak düştüğü görülüyor. Aynı oran düşüklüğü gelir düzeyinin yüksek olduğu kesimler için de geçerli.
Yıllardır malum partinin uyguladığı tek bir politika var. Karşındakini düşmanlaştır, kendi tabanını konsolide et.” yani daha basit şekilde şöyle söyleyeyim: ‘’Ben sizdenim, onlar değil. Onlar iktidara gelirse size düşmanlık güdecekler”… Yıllardır muhafazakar seçmeni elinde tuttuğu en büyük gücü hep ‘düşmanlık’ üzerine inşa etti. Vatandaş ‘Aç kalırım, açıkta kalırım ama değerlerimi kaybettirmem’’ dedi. AKP’yi bir kurtarıcı gördü. Çünkü karşı tarafın düşman olduğuna inandırılmıştı. Peki kim aslında düşmanlığı körüklüyor? Kim kendilerinden olmayanı sistem dışına atıyor? Kendilerinden olanları hiçbir vasfı olmamasına rağmen liyakatı alaşağı ederek devletin en üst kademelerine getiriyor?
Peki 20 yılı nasıl devirdik birlikte? Bir evlilik düşünün anlaşamadığınız apaçık ortadadır ama boşanmaya da cesaretiniz yoktur. Türkiye cesaretsiz davrandığı ve bu birlikteliği devam ettirdiği her gün daha mutsuz olacak. Tabii ki daha da fakir…
AKP için ise gerçek manada bir başarı söz konusu değil. Bakmayın siz her yıl açıklanan büyüme verilerine. Türkiye büyüyor zırvalıklarına. Türkiye rakamlarla büyüyor. Vatandaşın cebine koyduğu pay gün geçtikçe küçülüyor. Neye bakalım peki? Tutuklu en çok basın mensubu olan ülke olduğumuza bakalım, cemaatlerin eline mahkum edilen öğrencilerimize bakalım, PKK’nın devletleşmesine bakalım, işsizlik, intihar, kadın cinayeti, komşu ülkelerden ve gönül bağı olan ülkelerden uzaklaşma ve buna zirvedeki yalnızlık denmesine bakalım. Bir parti bunları yapıp hâlâ hükümet ise bir şeyler yanlış demektir. Bu onun başarılı olduğu anlamına gelmez. Yanlış sadece hükümet olmuyor bu durumda. Biz de yanlışız. Değiş Türkiye! Seçimlere doğru hızla giderken uyan Türkiye! Şimdi seçim öncesinde kızgın ve yorulmuş halkı tekrar kendi kanatları altında toplamak için kollar sıvandı bile. Bol keseden para saçılacak. Seçime kadar halkın gönlü alınmaya çalışılacak. Ağzımıza çalınan bir parmak bal silecek mi bu zor günlerin izini peki?
TOKİ’nin sosyal konut projesi, asgari ücret, Aile Destek Programı, EYT, Kredi Yurtlar Kurumu borçları, İcra takibi altında bulunan 5,5 milyon kişinin borçlarının silinmesi, bunlar şu an için iktidarın seçimlerdeki mermileri. Peki bunlardan hangileri ülkenin kronik fakirliğine çare olacak? Uzun süreli ekonomik darboğaz döneminin ardından birkaç aylık bir rahatlama seçmen için inandırıcı olur mu? Seçmenleri etkilemek için hayata geçirilen uygulamaların kamusal maliyeti ne olacak? Diyelim ki bunca para saçmaya rağmen seçilmediler. Bu sefer de saatli bombayı muhalefetin kucağına atacak ve kaçacaklar. Faturanın ödenmesi gerekecek. Bunu yandaş sermayedarlar ödemeyeceğine göre yine bizim cebimizden çıkacak ve bu sefer daha çok can yakacak!
Türkiye ekonomide olağan üstü günler yaşıyor. Uygulanan politikalara ne ekonomistler ne politikacılar ne gazeteciler ne de halk anlam verebiliyor. Yaşanan krizin etkileri gittikçe daha da belirginleşiyor. Ekonomide yaşanan olumsuz gelişmelerin altında ezilen seçmen şüphesiz sandığa giderken bu acıları da cebinde götürecek.