Birbirinden güzel ve alımlı “kedicikler”i ile ünlü Adnan Oktar, Temmuz 2018’de “organize silahlı suç örgütü elebaşısı” olarak yargılandığı davada bin 75 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı.
Oktar, davada “cinsel saldırı”, “çocuğun cinsel istismarı”, “kişisel verilerin kaydedilmesi”, “şiddet kullanarak kişiyi hürriyetinden yoksun kılma”, “siyasal ve askeri casusluk suçuna teşebbüs”, “nitelikli dolandırıcılık” ve “kaçakçılık” gibi suçlardan suçlu bulundu.
İddianamede, Oktar liderliğindeki oluşum “organize silahlı suç örgütü” olarak nitelendiriliyordu. İddianamede, şüphelilerin “Siyasal veya askeri casusluk suçuna teşebbüs”, “Cinsel saldırı”, “Tehdit”, “Şantaj” dahil toplam 24 ayrı suçtan cezalandırılmaları talep edilmişti.
Kırmızı Kedi Yayınevi, Mine G. Kırıkkanat’ın “Adnan’ın Tek Taşı”ndan sonra, Adnan Oktar cemaatini teşhir eden ikinci kitabı, Odatv Editörü Hakan Erol’un “Turnike”sini yayımladı.
FUHUŞ VE ŞANTAJ MAFYASI
Nurcuların bir kolu olan Adnan Oktar cemaati, sözcüğün gerçek anlamında bir fuhuş ve şantaj mafyasıydı. Adnan Oktar ve tayfası FETÖ’ye “teknik destek” sağlayan bir ekipti. Hedef aldığı kişileri izleyen, dinleyen, sesli ve görüntülü kayıtlar çıkararak sahte kanıt üretmeye hizmet eden bir çeteydi.
11 Temmuz 2018 günü Emniyet Müdürlüğü, Adnan Oktar ve üyelerine bir operasyon başlattığını açıkladı. “Kedicikler” ve yüzlerce “mürit” gözaltına alındı. Daha önce cemaatin televizyonu A9 TV’de Oktar’ın karşısında fantezi kıyafetlerle dans ederken gördüğümüz “kediciklere” bu kez cemaat evlerinde teker teker kelepçe vuruluyordu.
Adnan Oktar’ın tüm mülklerine ve lüks araçlarına el konulurken; şirket, dernek ve vakıflarına da kayyum atanıyordu.
HABER ALMIŞTI
Ancak Oktar, kendisine bir operasyon yapılacağını aylar öncesinden bildiği gibi, gelip çatan operasyon gününde de baskın kulağına fısıldanmıştı. Oktar’a operasyon yapılacağı yaklaşık yarım saat önceden bir “kuş” tarafından duyurulmuştu!
Oktar, operasyon günü, 1993 yılında yerleştiği ve cemaatin merkezi olan, Üsküdar’daki “Dragos” olarak adlandırılan villadan kaçmış, ancak polisin takibiyle Sarıyer’de aracının önü kesilerek yakalanmıştı.
“MEHDİ”
“Oktar, cemaat içinde ‘mehdi’ olarak görülüyordu. Oktar, Kuran’da geçen ‘Allah Resulüne ve içinizden emir sahiplerine itaat edin’ mealindeki ayetleri kendisine yorarak, bunu Kuran’ın bir emri durumuna getiriyordu. Cemaatte Oktar’a isyan, Allah’a isyan olarak yorumlanıyordu.
Adnan Oktar’a hizmet etmenin, talimatlarına sorgulamadan uymanın imanın bir gereği olduğu, aksi takdirde cehennemlik olunacağı anlatılarak müritlere benimsetiliyordu.” (s. 16)
“Kısacası, Fethullah Gülen nasıl ki kendi cemaati tarafından ‘mehdi’ olarak görülüp, kamuoyuna öyle sunulmuşsa, Oktar cemaati de aynı yolu izlemiş ve yıllar boyunca dini kullanmıştı.” (s. 18)
Adnan Oktar ve müritleri mahkemedeki savunmalarında, ısrarla “örgüt” olmadıklarını, hep bir ağızdan anlaşmış gibi, “arkadaş grubu” olduklarını savunuyordu.
Gerçekten, Oktar ve arkadaşları “örgüt” ya da “cemaat” değil miydi?
12 Eylül darbesiyle sağın önünün açılmasından Adnan Oktar da faydalanmıştı ve bu dönem cemaat faaliyetlerine hız vermişti.
“1987 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine yatırılmıştı. Bu dönem Oktar’ın ilginç ziyaretçileri vardı. Oktar’ı
FETÖ’nün kapatılan yayın organı Zaman gazetesinden muhabirler ziyaret ediyordu.” ( s. 21)
TANSU ÇİLLER İLE GÖRÜŞME
Cemaat, o yıllarda Tansu Çiller’in DYP’sinde de etkili bir örgütlenme gerçekleştiriyordu. DYP’nin İstanbul Gençlik Kolları tamamen Adnan Oktar’ın müritlerinin kontrolüne geçmişti. Bu dönemde partiye üye olmayan Oktarcı isimler bile partide tanınır hale gelmişti. Ve bir iddiaya göre, partiye üye olmayan ama partide herkesin tanıdığı isimler, dönemin başbakanı Tansu Çiller’le bile görüşmeye başlamıştı.
“27 Mart 1994 yerel seçimlerde Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’u kazandıktan sonra yaptığı konuşma esnasında arkada duran iki genç Oktar’ın müridiydi.” (s. 27)
HÜSEYİN AVNİ MUTLU SİLAH DAĞITIYOR!
FETÖ davasında 3 yıl 1.5 ay hapse mahkum edilen eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu, 13 Aralık 2018 günü tahliye edildi.
FETÖ’nün ‘Mülkiye’ yapılanmasına yönelik davada örgüte ‘bilerek ve isteyerek yardım etme’ suçundan hakkında verilen 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası nedeniyle Edirne F Tipi Cezaevi’nde kalan Mutlu, cezasını tamamladı.
Mahkeme heyetinin gerekçeli kararında Hüseyin Avni Mutlu’nun örgütün illegal tüm eylemlerine ve işlemlerine seyirci kaldığını, bu eylemleri yapan örgüt mensuplarının görevden alınması hususunda gerekli duyarlılığı göstermediği, ilgili kişi ve kurumları zamanında uyarmadığını belirtildi. Mutlu’nun örgütün devlet içerisindeki tehlikeli, hakkı, hukuku pervasızca çiğneyen ve paralel devlet oluşturmaya yönelik yapısını bilmesine karşın harekete geçmeyerek bilinçli şekilde yardımda bulunduğu kanaatine varıldığı gerekçeli kararda vurgulandı.
“BİLMEMESİ İMKÂNSIZ”
Gerekçeli kararda “Bu ortamda 7 Şubat 2012 tarihinde MİT Müsteşarımıza FETÖ/PDY silahlı terör örgütü tarafından kurulan tuzak ortaya çıktığında artık örgütün amacının ve kimlere, hangi yabancı devletlere hizmet ettiğinin netleşmeye başladığı, örgüt liderinin kendisine yapılan çağrıya rağmen ısrarla ülkemize gelmeyerek kendisini koruyan ve kullanan yabancı devletlerin himayesi altında ve onların emperyalist çıkarlarının hizmetkarı olarak kalmayı tercih ettiği, bu şekilde hizmet hareketi kavramının anlamının herkesçe anlaşıldığı ve bu durumun sanıkça da bilinmemesinin imkansız olduğu kanaatine varılmıştır.”
Dosya kapsamındaki müştekilerden olan Uğur Şahin, cemaatte yer aldığı dönemde kendisine ruhsatlı silahın sahte kuyumculuk üzerinden alındığını belirtiyordu.
“Ben örgütte iken örgüt tarafından bana verilen ve sahte kuyumcu dükkânı kurularak çıkarılan evrak ile aldırılan ruhsatlı silahımla Adnan Oktar’a korumalık yaptım.
“(…) O dönemde çoğu erkek örgüt üyesi kuyumculuk şirketleri açarak bu yolla silah ruhsatı alıyordu. Bu kuyumcu şirketleri ruhsat alana kadar bir dükkân tutar, bu dükkâna sahte altınlar koyar, faaliyet belgesi vermeye gelecek olan görevliler gelip gerekli işlemleri yaptıktan sonra dükkânı kapatırdık. Biz de aynı yöntemle Üsküdar Emniyet Müdürlüğüne başvurarak taşıma silah ruhsatı aldık.” (s. 45)
Cemaat üyeleri silahlanmayı işte böyle “yasal” yoldan yürütüyordu. Oktar cemaati hakkında hazırlanan iddianamede de; yapılanmanın silahlanmak için sahte kuyumcu ve şirketler kurduğu, yine silahlı örgüt yapısını kuvvetlendirmek ve örgüt içerisindeki silah sayısını artırmak için çalışmalar yürüttüğü vurgulanıyordu. İddianamede, aramalarda ele geçirilen notlarda örgüt üyelerinin silahların hangi marka ve model olacağına kadar örgüt lideri Adnan Oktar’dan görüş aldığının altı çiziliyordu.
“Cemaatte silah taşımak prestij göstergesiydi. Silahlı cemaat üyesi Oktar’a daha yakın oluyordu. Oktarcılar hiçbir can güvenliği ve tehdit gibi sorunları olmamasına rağmen valilikteki tanıdıkları aracılığıyla silah alıyordu. “Can güvenliği” maddesi kapsamında silahlanan Oktarcılar, kuyumcu dükkânlarını silahı aldıktan sonra kapatıyordu.” (s. 45)
Oktar’ın talimatıyla çeşitli illerde göstermelik kuyumcu dükkânı açan cemaat üyeleri, bazı noktalarda “torpili” de devreye sokuyordu.
Bu torpillerde ise çok önemli bir kişinin ismi geçiyordu; FETÖ hükümlüsü, eski İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu!
Birçok cemaat üyesi verdikleri ifadede, Hüseyin Avni Mutlu’nun vali olduğu dönemde zorlanmadan silah aldıklarını anlatıyordu.
Hüseyin Avni Mutlu’nun Oktar ile ilişkisi bununla da sınırlı değildi. Hüseyin Avni Mutlu, 17-25 Aralık öncesinde Oktar cemaatinin FETÖ ve dış işlerinden sorumlu olan Didem Rahvancı’nın ağabeyi Ferit Erdem Rahvancı ile ofisinde sürekli görüşüyordu. Avni Mutlu, defalarca Ferit Erdem Rahvancı ile Ortaköy Portakal Yokuşu’ndaki Rubbit firmasında görüşmeler gerçekleştirmişti.
İstanbul Valisi’nin, bir cemaat üyesiyle onlarca kez görüşmesinin altındaki neden neydi dersiniz?
Çok düşündürücü değil mi?
“Dragos’ta silahlı nöbetler tutan cemaat üyeleri, iddiaya göre
bazı ‘özel harekâtçılardan’ poligonda eğitim de alıyordu.
Oktar da AVM’ye veya dışarıda herhangi bir yere gittiği
zaman cemaatin silahlı üyeleri tarafından silahlarla ve zırhlı
araçlarla korunuyordu. Oktar, bu haliyle bir devlet görevlisinden farksızdı! (s. 46)
Ayrıca, cemaat silahlanmayı başka yollardan da elde ediyordu. Eş dost ilişkisi bunlardan biriydi.
Şecaattin Çelikler adlı cemaat üyesi, silahını eşinin siyasi konumuyla almıştı.
Şecaattin Çelikler’in eşi kim miydi?
AKP Bakırköy İlçe Başkan Yardımcısı Aysun Çelikler…
“Turnike” yazdıklarımızdan ibaret değil.
Bir zamanlar Oktarcı olan ve ona yakın duran ünlü isimler kimlerdi?
Hangi ünlü şovmen hasta yatağında Oktar’la görüşmek için ayağına kadar gitmişti?
İsrail’den çantalarla gelen hahamlar ne taşıyordu?
Cemaat üyeleri öldürülen Rus Büyükelçisi Karlov’u neden ziyaret etmişti?
Oktarcıları “size operasyon olacak” diye uyaran eski bakan kimdi?
FETÖ’cü savcılar Oktar’ı nasıl kolladı?
Oktarcılara “dualarınızı eksik etmeyin” diyen saraydaki kritik isim kimdi?
Oktar, Acun Ilıcalı’yı neden cezalandırmıştı?
Bu soruların ve daha nicelerinin yanıtını merak ediyorsanız Hakan Erol’un “Turnike”sini mutlaka okuyun derim.
Kaynak: Odatv.com