Yeniçağ Yazarı ASLAN BULUT ‘un yazısı;
Her yıl, 24 Nisan öncesinde bütün Türkiye, “ABD Başkanı Ermeni soykırımı iddiaları konusunda ne diyecek?” sorusuna kilitleniyor. Mesajın niteliğine göre, HDP ve medyadaki uzantıları hariç bütün partiler ve medya olarak ABD’ye demediğimizi bırakmıyoruz.
Peki ama bu sözleri kime söylüyoruz? Birbirimize değil mi? Ne kadar “milliyetçi” veya siyasi meşrebimize göre ne kadar “yurtsever” olduğumuzu birbirimize göstermek için yarışıyoruz! Dünyanın ise bundan haberi bile olmuyor!
***
Peki ne yapmak lâzım? ABD’ye anladığı dilden mukabele etmek lâzım
Yıllar önce ABD’de Ermeni Soykırımı Karar Tasarısı’nın gündeme getirilmesi karşısında, Tercüman gazetesinde, “Kızılderili Soykırımı Karar Tasarısı çıkaralım, Ankara’ya Kızılderili Soykırımı Anıtı dikelim” başlıklı bir kampanya başlatmıştım. Başbakan Turgut Özal, bu öneriyi, nasıl bulduğunu soran Tercüman muhabirine “komik buluyorum” diye cevap vermişti. Fakat dönemin SHP Genel Başkanı Erdal İnönü, sessiz sedasız bir girişimde bulunmuş ve ABD büyükelçisine Kızılderili soykırımı karar tasarısı çıkarabileceklerini ve bunun için bir de anıt dikebileceklerini söylemişti. Bu girişim etkili olmuş, ABD gazeteleri konuyu haber yapmıştı. Sonuçta karar tasarısı reddedilmişti.
***
Aradan geçen 30 yılı aşan sürede ABD’nin soykırım dosyası kabarmıştır. Afganistan soykırımı, Irak soykırımı, Suriye soykırımı bunlara eklenmiştir.
Soru veya sorun şudur: AKP iktidarı, ABD’ye karşı Türk Milleti’nin şerefini koruyacak bir adım atabilir mi?
Atmadığı, atamayacağı görülüyor! Peki muhalefetten ciddi bir öneri var mı? Yok!
Öyleyse bu sorun nasıl aşılacak? Kendiliğinden mi?
Şimdi iktidar, ABD’ye sesini çıkaramıyorsa, hatta bir gün önce konuşmanın içeriği konusunda Biden ile mutabakat sağlamışsa, AKP’nin eski Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış bu yönde kanaat belirtmişse, önce bu sorun çözülmeli değil mi? CHP ve İYİ Parti, bu şartlarda nasıl bir çözüm düşünüyor acaba?
***
Dışişleri’nin “Açıklamanın hükümsüz olduğu kayıtlara geçirildi” demesi komiktir. Kayıtlara geçen, Biden’ın Türklerin Osmanlı döneminde Ermenilere karşı soykırım uyguladığını kabul etmesi ve “24 Nisan 1915’te Konstantinopolis’de Ermeni aydınları ve cemaat önderlerinin Osmanlı yetkililerince tutuklanmasıyla başlayarak bir buçuk milyon Ermeni bir imha harekatı dahilinde sınır dışı edildi, katledildi ya da ölüme yürütüldü. Bunu suç atmak için değil, olup bitenler asla yinelenmesin diye yapıyoruz.” demesidir.
Bu ifadelerin ne gibi sonuçları olabileceğini ise adı bile Anayasa’ya aykırı olan Halkların Demokratik Partisi’nin açıklamasında bulmak mümkündür.
HDP’nin, Biden ile aynı ifadelerle başlayan açıklamasında “Ermeni halkı, bin yıllardır yaşadığı anayurdundan sürülerek, büyük oranda katledildi. Anadolu Hristiyansızlaştırıldı. Soykırım neticesinde mülkiyet ve kültürel varlık kamu iradesiyle el değiştirdi. Ermeni soykırımı, yüzyılın başında devlet içindeki karanlık odakların ve katliamcı çizginin halklara reva gördüğü bir siyasetin sembolü haline gelmiştir. Rum, Süryani, Keldani, Kürt, Alevi ve Ezidî halklarına reva görülen ve bugün de sürdürülen katliamcı siyasetin şifrelerini ve soykırım mekanizmasının mahiyetini göstermesi açısından oldukça önemlidir. Bu katliam ve kıyım mekanizmasıyla yüzleşmek gerekir…” gibi ifadeler kullanıldı.
Biden’ın suçlamalarından daha ağır değil mi?
HDP, 2015 yılında “Tarihte, halklara yapılan soykırım ve katliamlar karşısında, halklardan devlet adına özür dilenecek. Devlet tarafından el konulmuş vakıf malları iade edilecek, devletin tasarrufundan doğan maddi zararlar tazmin edilecek” diyordu! Biz de 22 Nisan 2015 tarihli yazımızda “HDP, Ermenistan partisi midir?” diye sormuştuk? Zira Ermenistan’ın programı da “Tanıma, tazminat, toprak” şeklindedir!