Yeniçağ Gazetesi’nden Armağan KULOĞLU’nun bugünkü yazısı aynen şöyle:
ABD, Türkiye’yi, anlaşması yapılmış, programa ortak olmuş, bir kısım parası ödenmiş ve devam eden F-35 programından, S-400 almamızı cezalandırma maksadıyla, haksız ve hukuksuz bir şekilde tek taraflı verdiği bir kararla çıkarmıştır.
F-16 ihtiyacı zaruretten
F-35 alınamamaktadır. Ancak yeni nesil uçak Türkiye için kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Bunun için Millî Muharip Uçak (MMU) projesine hız verilmiştir. Ancak etkin duruma gelmesi 2033 ve ötesini kapsamaktadır. Motor başta olmak üzere, yerli ve millî oranının da arttırılması gerekir.
MMU’nun etkin bir şekilde kullanılabilmesine kadar geçecek süre içinde, hava etkinliğimizin de devam ettirilmesi bir zarurettir. Muharip hava araçlarında eğitim, bakım, malzeme, bilgi, tecrübe ve sistem itibariyle NATO/ABD ağırlıklı bir yapıya sahip olmamız ve güvenlik ihtiyacının sürekliliği, bu duruma kısa vadede ve uygun bir çözüm bulunmasını gerektirmiştir.
Yapılan değerlendirmede, mevcut F-16 uçaklarını en etkin kullanan ve idame ettiren ülke olmamız da dikkate alınarak, sayısını modern F-16 almak suretiyle artırmamızın ve eldeki uçakların önemli bir kısmının da modernizasyon kitleri vasıtasıyla günümüzün teknolojisine uygun hale getirmemizin uygun olacağına karar verilmiştir.
Bu nedenle ABD’den, 40 adet yeni ve modern F-16 uçağı ve mevcut 80 F-16 uçağı için de modernizasyon kiti alınması için yapılan görüşmeler sonucunda 20 milyar dolarlık bir proje üzerinde anlaşma sağlanmıştır.
ABD bir öyle bir böyle
ABD, Türkiye’nin bölgesinde inisiyatif almasını ve kendi çıkarlarıyla uyuşmayan girişimlerde bulunmasını önlemeye çalışmaktadır. En belirgin örnek F-16 konusundaki tutumudur.
ABD, Türkiye için ikilem içindedir. Bir taraftan Türkiye’nin kendi güvenliğini gözeten, ancak ABD çıkarlarına yaramayan her girişimine karşı çıkmaya, hatta ambargo uygulamaya, CAATSA gibi cezalandırmaya kalkmakta, diğer taraftan da NATO’nun önemli bir üyesi ve kendisinin de bir zamanlar stratejik müttefiki olduğunu ve “Batı Çıpası” içinde kalması gerektiğini hatırlayarak dışlamamaya çalışmaktadır.
Bu nedenle ABD yönetimi, bir taraftan F-16 projesinin gerçekleşmesine çalıştığını göstermeye çalışırken, diğer taraftan da yetkinin kongrede olduğunu ifade ederek gerçekleştirme sorumluluğunu onun üzerine atmaktadır.
Ancak Yunanistan konusunu hepsinin önünde tutarak dengeleri onun lehine çevirme, Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve çıkarlarını gözetmesine de engel olma peşindedir.
Hâl böyleyken, ABD Dışişleri Bakanlığı, F-16 iletişim sistemi taktik veri bağlantı ağının modernizasyonu satışına ilişkin karını Kongreye ilettiğini bildirmiş ve bu gelişme Ankara’da memnuniyetle karşılanmıştır. Bu paket, asıl 20 milyarlık yeni F-16 ve 80 modernizasyon kiti projesinin parçası değildir. 259 milyon dolarlık ayrı bir pakettir.
Çıkan kararı, asıl F-16 projesinin gerçekleşeceğini gösteren bir ilerleme olarak görmek fazla iyimserlik olur. Bu yeni gelişme, iplerin kopmadığını, dışlanmadığımızı gösteren bir işaret olarak görülmeli, bu konuda oyalandığımız bilinmelidir.
ABD’nin beklentileri
Türkiye karşıtı senatör Menendez, Türkiye’nin ödül alacak bir şey yapmadığını söylemiş, Ankara’nın Atina’ya karşı savaşçılığını sona erdirinceye kadar F-16 ve modernizasyon kitlerinin satışına karşı olduğunu tekrarlamıştır. Ayrıca Türkiye’nin Ege’deki uçuşlarını kısıtlamasını, “ekümenik” olarak kabul ettiği Fener Patriğinin, dini lider olarak sözde “haklarını” kullanmasına izin vermesi gerektiğini de belirtmiştir.
Senatör Hollen ise, Türkiye’nin yapması gereken başka şeyler de olduğunu, en küçük ortak paydanın da İsveç’in NATO üyeliğine destek olduğunu söylemiştir.
Bunlar açıktan ve tekraren söylenenlerdir. Ancak kongre bu senatörlerden ibaret olmayıp, bizi oyalamak için ön plana çıkarılan aktörlerdir.
Ayrıca bizden, Rusya’ya uygulanan yaptırımlara uymamızı, ilişkide ileri gitmememizi, IŞİD’le mücadele ettiği ve müttefiki olarak gördüğü Suriye’nin kuzeyindeki yapıya dokunmamamızı, Suriye’yle ilişkileri de normalleştirmemizi istemektedir.
Kıbrıs için Federatif bir yapı oluşturulmasını içeren BM çerçevesinde müzakerelere başlanması ve Doğu Akdeniz’de de sıkıntı yaratmamamız beklentiler arasındadır.
ABD sonuçta; güvenliği, bekası uluslararası hukuk çerçevesinde hak ve çıkarları için inisiyatif alıp girişimlerde bulunmayan, ABD çıkar ve istekleri çerçevesinde hareket eden bir Türkiye görmeyi arzulamaktadır.
Seçimlerden sonra iktidarda kim olursa olsun, ABD’yle ilişkileri düzeltme adına, bu konularda verilecek her tavizin, Türkiye’nin bekası, güvenliği ve egemenliğinin tartışılmasına sebep olacağı bilicinde olmalıdır.