Birleşmiş Milletler geride bıraktığımız 2020’yi büyük Türk bilgini ve filozof Farabi yılı ilan etti. Farabi’nin doğumunun 1150. Yıl Dönümü, başta doğduğu topraklar Kazakistan olmak üzere, Türkiye ve dünyanın pek çok ülkesinde çeşitli etkinliklerle kutlandı.
Farabi, İslam felsefesinin en güçlü filozoflarındandır. “İlk Muallim” Aristoteles’den sonra, “İkinci Muallim” unvanıyla tanınmış; felsefe ve düşünce tarihinde böyle anılmıştır. Kazakistan, Çimkent Otrar sınırlarında eski Farab kentinde 870 yılında dünyaya gelen Farabi ayrıca, “İlk Türk Filozof” diye de bilinmiştir.
Hayatını, en büyük erdem olarak gördüğü “bilgi”ye adamış olan Ebu Nasr Farabi, insanlığın ikinci öğretmeni payesine erişmiş büyük Türk bilginidir. Çocukluktan itibaren bilgiye olan tutkusu zamanla büyük bir aşka dönüşmüş ve bu mefkûre onu, memleketinden koparıp diyar diyar dolaştırarak zamanının en büyük ilim merkezi olan Bağdat’a yöneltmiştir. O, din ilimlerinden dil ilmine oradan mantığa, matematiğe, müziğe, fiziğe, astronomiye, siyasete, ahlaka ve felsefenin bütün alanlarında varlığa dair ilimlerin tamamını zihin heybesine yükleyip varoluş sırrının izini sürmüştür.
Farabi, içinde yaşadığı çağı sadece anlamakla kalmayıp bu çağa dair fikrî ve kavramsal hazırlıkları binbir zahmetle inşa ederek felsefeyi aslına uygun yorumlamış, İslam kültürünün sorunlarını kurucusu olduğu felsefe dilinin kavramlarıyla çözümlemeye çalışmış gerçek bir aydındır. Aklı ve onu vereni en yüce değer olarak benimseyen Farabi, insanın toplum, tabiat ve Tanrı ile ilişkisini tutarlı bir sistem bütünlüğü içinde açıklayarak hem mensubu bulunduğu İslam toplumunu hem de Batı’yı derinden etkilemiştir.
Farabi, Müslüman bir filozof olarak yaşadığı çağın sorunlarıyla yüzleşmiş, hesaplaşmış ve bu uğurda yüzü aşkın eser yazmıştır. O, İslam felsefesinin hakiki kurucusu olmanın yanı sıra aynı zamanda ortaya koyduğu öncü fikirlerle güçlü bir kültür ve medeniyet inşacısıdır. Onun uzlaştırmacı yaklaşımı, doğru bilgi temeline dayanan hakikat arayışı ile insanın mutluluğunu merkeze alan iyi insan, iyi toplum ve ideal devlet görüşleri yüzyıllardan beri bütün insanlığı aydınlatmaya devam etmektedir.
Mürsel Gündoğdu’nun kaleme aldığı “Farabi” romanını okurken kadim Türk şehri Otrar (Farab)’dan Semerkant’a, Buhara’ya, Rey’e, Merv’e ve Bağdat’a oradan da Harran, Şam ve Halep’e dek uzanan yollarda doyumsuz ilim kokuları eşliğinde seyahat etmenin yanında, çocukluğundan beri üzerinden hiç çıkarmadığı Türk kıyafetiyle malı-mülkü, makamı ve dünyaya dair her şeyi yağmaya vererek kendini ilme adamış dervişmeşrep dahi bir Türk bilginiyle tanış olacaksınız.
Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50
***
Basın ve siyasetin saygın abisi
Gazetecilik mesleğinde 70 şeref yılını kutlayan duayen gazeteci, yazar, siyasetçi ve Cumhuriyet Halk Partisi eski Genel Başkanlarından Altan Öymen’in yakın tarihimize not düşen hayatı, “Altan Abi / Yaşamıyla ve Türk Siyasi Hayatında Altan Öymen” adıyla kitaplaştırıldı.
Siyasetin ve basın dünyasının “Altan Abi”sinin yaşamı ve Türk Siyasi hayatındaki yerini detaylarıyla ve belgeleriyle inceleyen Çağhan Uyar, Altan Öymen hakkında tam bir başucu kitabı ve eşsiz bir biyografik esere imza attı.
TESAV Vakıf Başkanı, siyasetçi ve Altan Öymen’in en yakın dostlarından biri olan Erol Tuncer kitabın önsözünde Altan Öymen ile ilgili şunları paylaşıyor:
“Altan Bey zor zamanların insanıdır… Siyasal inançları gereği yaşamının büyük bölümünü muhalefette geçirmiş olan Altan Öymen, muhalefet dönemlerinde yaşadığı çeşitli sıkıntılara rağmen, hiçbir zaman doğrultusundan taviz vermemiştir. Onu Altan Abi yapan, başarılarının yanında kuşkusuz bu doğrultu tutarlılığı olmuştur.
Bizler, yaşamımız boyunca kendimizi hep ülkemize, toplumumuza karşı borçlu hissetmişizdir. Herkese nasip olmayan zenginlikteki bir hizmet geçmişine sahip olan Altan Bey, topluma karşı borçlarını ödemeye devam etmektedir.
Öymen, her kulun erişemeyeceği derecedeki başarılı hizmet zenginliğine sahip birisi olarak toplum hafızasındaki yerini koruyacaktır.
Bu değerli çalışmayı yaparak Altan Öymen’in yaşadıklarını, siyaset ve basın dünyasındaki başarılarını kamuoyuna sunan Sayın Çağhan Uyar’a teşekkür borcumuz var. Kendisini bu titiz çalışmasından ötürü gönülden kutluyorum…”
Galeati Yayıncılık Tel:(0539) 669 60 69
***
HAFTANIN KİTABI
Küçük şeylerden büyük değişime
Korona sonrası dünyaya, “Sivrisinek ve Nemrut” adlı kitabıyla bakan Mehmet Bedri Gültekin, çarpıcı bakış açısını şöyle izah ediyor:
Nemrut meseli, halkına zulmeden, İbrahim peygamberi ateşlerde yakmak isteyen, “Allah’a meydan okuyan” zalim bir hükümdarı anlatır. Ama en sonunda “bir sivrisinek burnundan içeri girer, beynine yerleşir”. Dayanılmaz ve sürekli bir acıya sebep olur. Nemrut, acıdan kurtulmak için başını duvarlara vura vura sonunda kendini öldürür.Halk; mesellerinde dile getirdiği “Nemrut’u bir sivrisinek öldürdü, Firavun’un sarayını bir karınca yıktı” sözüyle, bir anlamda “bardağı taşıran son damlanın oynadığı rolü” anlatmaktadır.Tarihteki büyük değişimler, binlerce denecek küçük küçük gelişmenin yarattığı birikimin, uygun zaman geldiğinde bir vesileyle devrimsel bir gelişmeye yol açması, başka deyişle nicel gelişmenin bir noktadan sonra niteliksel bir sıçramayla sonuçlanması ile gerçekleşmiştir.
Kırmızı Kedi Yayınevi Tel:(0212) 244 89 82
***
Ustanın son kitabı
Eşi, Prof. Dr. İskender Öksüz, usta romancı Emine Işınsu’nun son kitabı “Kendimden Kendime”nin yazılış öyküsünü şöyle aktarıyor:
Bundan on yıl önce, Gökçe Nur Şafak ve Nebahat Akbaş, hemen her gün bize gelip Işınsu’ya röportaj sorularını sordular.
Konuşmaları baştan sona kaydettiler. Hakkında yazılan makaleleri, köşe yazılarını topladılar. Işınsu da bu kitapta yer alacak diye planlanan Kendimden Kendime’yi yazdı.
Başını bana çevirip imdat ister bir bakışla, “Güzel kelimelerimi bulamıyorum” deyişi hâlâ gözlerime yaş doldurur. Bu kitapta onun son güzel kelimeleri var.
Ihlamur Kitap Tel:(0535) 550 00 05
***
KÜTÜPHANEMDEN
Kaplan Hoca ve aynı gemide olmak üzerine
Milliyetçi Türk aydınları arasında mümtaz bir yere sahip olan, eserleri ve yetiştirdiği öğrencileriyle Türk kültür hayatına unutulmaz hizmetleri bulunan merhum Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın bir kitabı var elimde. 1969 yılında Türkiye Kültür Enstitüsü Yayınları tarafından basılan “Büyük Türkiye Rüyası”, Mehmet Kaplan Hoca’nın daha önce bir yerde yayımlanmamış deneme ve makalelerinden oluşuyor. Tam 52 yıl önce okuyucuyla buluştuğunda büyük alaka gören bu kitaptan, günümüze de ışık tutan “Sen de Gemidesin!” başlıklı denemeden günümüzdede çok dersler çıkarılabilecek tadımlık bir parça sunuyorum:
“Türkiye denilen bu gemi hepimizi üzerinde taşıyor. Türk milleti bu gemi ile yüzyılların ötesinden bugüne kadar gelmiş. Bundan sonra da aynı gemi ile ebediyete kadar gidecek. Onun iyi idare edilmesi, ona bakılması vatandaş olarak hepimizi ilgilendirir. Memleket işlerine karşı alaka duymayan, ‘Sosyal meselelerden bana ne?’ diyen her vatandaşa, Ali Suavi gibi biz de, ‘Sen de gemidesin!’ diye ihtar edebiliriz. Devleti, sadece idare edenlerin sorumluluğuna bırakmak ve bir daha onu düşünmemek, sosyal şuura sahip olmamak demektir. Bugünün insanı, kendini sosyal meselelerden sorumlu hissediyor. Hatta sadece milli meselelerden değil, dünya meselelerinden de. Zira bugün açıkça görülüyor ki, milletlerin mukadderatı yalnız kendilerine bağlı değildir.
Ferd ile millet arasında nasıl, istense bile koparılamayacak münasebetler mevcut ise, milletler arasında da öyledir. ‘Aynı gemide oluş’ fertleri ve milletleri ister istemez ortak bir kadere bağlamıştır. Tarih insanları adeta zorla birbirlerini düşünmeye mecbur etmiştir”
Bu ve benzeri önemli yazılardan ders çıkarmak, sonraki yıllarda yeni baskıları yapıldığı için kolaylıkla bulunabilecek “Büyük Türkiye Rüyası”nı bulup okuyacaklara kalıyor. (Ahmet Yabuloğlu)