Özbekistan, SSCB’nin parçalanmaya başlamasıyla 20 Haziran 1990’da
egemenliğini, 31 Ağustos 1991’de ise bağımsızlığını ilan etmiş ve 1 Eylül
tarihini de Bağımsızlık Günü olarak kutlamaya başlamıştır. Yaklaşık otuz
beş milyonluk nüfusuyla Özbekistan Cumhuriyeti, günümüzde Uluğ
Türkistan’ın en kalabalık ülkesi olmuştur.
Özbekistan’ın bağımsızlığı, diğer Türk devletlerinde ve topluluklarında
olduğu gibi tarihi bir akış içerisinde gerçekleşmiştir. Özbeklerin
etnonimini ve bağımsızlığa varana dek geçirdikleri evreleri inceleyerek
Özbek Türklerini daha yakından tanıyacağız ve onları daha iyi anlayacağız.
Özbek Türklerinin Kökeni
Özbek kimliğinin temelleri, Karahanlılar döneminde atılmıştır. İlk Türkİslam Devleti olarak Karlukların kurduğu ve 9’uncu yüzyıldan 13’ncü
yüzyılın başlarına kadar varlıklarını sürdürmeyi başaran Karahanlılar
Devleti, Özbek ulusunun kimliğinin belirginleşmesine imkân sağlamıştı.
Cengiz Han döneminde Celayir, Barlas, Konurat ve Mangıt gibi bazı
boyların bu bölgeye gelerek yerleşmeleri ise kalabalık Türk boyları içinde
erimelerine neden olmuştu.
Özbek isminin, tarihi kaynaklarda 1313-1341’li yıllarda hüküm süren Cuci
soyundan gelen Altın Orda Hanı Muhammed Özbek Han zamanında
kullanılmaya başlandığı ifade edilmiştir. Deşt-i Kıpçak bölgesinde yaşayan
ve Muhammed Özbek’in idaresinde bulunan toplulukların, Özbek Han’ın
ismiyle ilişkili olan ve herhangi bir etnik mana taşımayan “Özbek Ulusu”
şeklinde adlandırılmasıyla Özbek etnonimi ortaya çıkmaya başlamıştır.
1429’da Özbek kabilelerinin desteğiyle Batı Sibirya’daki Tara şehrinde
han seçilen Cengiz Han’ın torunu Şiban’ın soyundan olan Ebü’l-Hayr Han,
zamanla Deşt-i Kıpçak coğrafyasının büyük bir bölümünü ele geçirmişti.
Ebü’l-Hayr Han’ın başşehri ise Sığnak’tı. Tarihi kaynaklarda Özbek
ulusunun, Ebü’l-Hayr Han’ın önderliğinde Kafkas Dağları’nın kuzeyinde,
Dinyester ile İrtiş ırmaklarının arasındaki bölge olan Deşt-i Kıpçak’taki
çeşitli Türk boylarının Özbek diğer bir ifadeyle Şeybani Hanlığı çevresinde
teşkilatlandığı yazar.
Ebü’l-Hayr Han’ın yönetiminde önemli başarılar elde eden Özbekler,
Moğol asıllı Oyratların saldırıları ile güç duruma düşerek saygınlıklarını
kaybetmeye başlamışlardı. Ebü’l-Hayr Han’ın iç siyasette yaptığı bazı
hataları da Özbeklerin bir bölümünün ana kitleden ayrılarak Moğolistan
Hanı İsen Buga Han’ın yanına göç etmesine yol açmıştı. Kazakları
oluşturan da Moğolistan’a göç eden bu Özbek topluluğuydu.
Ebü’l Hayr Han, 1468’de uçmağa vardıktan sonra Özbeklerde çıkan iç
karışıklıklar, Özbek boylarının çeşitli bölgelere dağılmalarına yol açmıştı.
Ebü’l Hayr Han’ın torunu ve Dulkadiroğulları Beyliği’nin Sekizinci
Hükümdarı Şah Budak da aynı yıl öldürüldüğünden Şah Budak’ın oğlu olan
on yedi yaşındaki Şeybani Muhammed Han, XVI. yüzyılın başında dağılan
Özbek boylarını yeniden bir araya toplamıştı.
Özbekleri birleştirdikten sonra topraklarını genişletmeyi ve yeniden
Özbek Hanlığı’nı kurmayı hedefleyen Şeybani Han, Cengiz soyundan gelen
Timurluların taht kavgalarından yararlanarak Mâverâünnehir’in,
Harezm’in ve Horosan’ın hemen hemen tüm şehirlerini topraklarına
katmıştı. Bu sayede Özbek etnonimi, Mâverâünnehir bölgesinde de
kullanılmaya başlanmıştı. Şeybani Han, Timurlu Devleti’ni yıkarak Özbek
Hanlığı’nı kurmuştu ve hanedanlığının başkentini Buhara’ya taşımıştı. Bu
olayla birlikte Özbeklere katılan Timurlu halkınının yanı sıra bu bölgede
bulunan ve bünyesine aldığı Arlat, Katagan, Kanlı, Kıpçak, Kıtay, Nayman,
Konrat, Uysun, Çerkes, Kırgız, Türkmen ve Kazak gibi boyların kültürel
etkileşimlerinin sonucunda ise günümüzdeki Özbekler oluşmuştu.
Özbek Hanlığı’nın Gelişim Süreci
Şeybani Han’ın önderliğinde Deşt-i Kıpçak bölgesinden Mâverâünnehir
bölgesine göç eden Özbeklerin farklı aileleri, XVI. yüzyıla gelindiğinde Uluğ
Türkistan’da iki hanlık oluşturmuştu. İlki; 1500-1785 yılları arasında
Şeybânîler ve Astarhanlılar’ın hüküm sürdüğü Buhara Hanlığı, daha sonra
1785-1920 yılları arasında Mangıtlar’ın yönetimi üstlendiği Buhara
Emirliği’ydi. İkincisi ise 1512-1920 yılları arasında Yâdigâroğulları ile
Kongrat hânedanlarının yönettiği Hîve Hanlığı’ydı. Özbek hanlıklarına daha
sonra katılan Hokand Hanlığı da 1710-1876 yılları arasında hüküm
sürmüştü.
XVI. yüzyılda Mâverâünnehir’deki Buhara Özbek Hanlığı ile İran’daki
Safevî Devleti arasında çetin savaşlar başlamıştı. Bu sıralarda Safevî
Devleti’ne karşı olan Osmanlı Türk Devleti ile Buhara Özbek Hanlığı
arasında da iyi ilişkiler kuruluyordu. Aynı yüzyılda Osmanlı-Safevî
mücadelesi sürerken Osmanlı-Özbek ilişkileri de gelişerek siyasi bir
ittifak haline gelmişti. Bu siyasi ittifak, Rusya ve SafevîDevleti’nin bölgede
yapılanmasına yol açmıştı. Osmanlı Türk Devleti’nin ve Buhara Özbek
Hanlığı’nın bölgede Horasan için birlikte verdikleri mücadeleler ise onların
ekonomik sıkıntılar yaşamasına neden olmuştu. Aralarındaki kültürel
iletişim, Rusya ve Safevî Devleti’nin bölgedeki varlığıyla zedelenmiş olsa
da sürüyordu.
XVI. yüzyılda kara ticaret yollarının öneminin azalmasına rağmen
Özbeklerin kontrolündeki kesimde olan Buhara, en eski zamanlardan beri
ticaret merkezi olarak tanınan önemli bir bölgeydi. Bu ticari bölgenin ise
Afganistan, Hindistan, İran, Hîve, Türkmen Bozkırı ve Rusya ile önemli
ölçüde ticarî ilişkileri vardı.
XVII. yüzyılın başında Buhara’da yönetimde meydana gelen değişiklikle,
1785 yılına kadar Buhara Hanlığı’nın başında bulunacak olan
Astarhanlıların ailesi iş başına geçmişti. Bu dönemde Buhara Özbek
Hanlığı ile Safevîlerin yoğun mücadelesi, yerini daha sakin ilişkilere
bırakmıştı.
1785’te Mâverâünnehir’in Timurlulardan beri Cengiz soyundan olmayan
ilk hânedanı Mangıtların yönetimindeki Buhara Emirliği’nin resmî yönetim
süreci, Şah Murad ile başlamıştı. Mangıtların yöneticileri, unvanlarını
Türk-Moğol geleneğinden İslâm geleneğine dönüştürerek han yerine emîr
unvanını kullanmaya başlamışlardı.
1512-1920 yılları arasında Yâdigâroğulları ile Kongrat hânedanlarının
yönetiminde bulunduğu Hîve Hanlığı ise Buhara Emirliği’nden farklı bir
şekilde varlığını sürdürüyordu. Yâdigâroğulları, Hârizm bölgesini
denetimleri almış ve özellikle bu bölgede yaşayan Türkmenlerle mücadele
etmeye başlamışlardı. Aynı dönemde Aral denizi civarında Karakalpaklar
vardı. Bu dönemde ticaret yollarının güvenliği sağlanamamış ve bölgede,
üretimle ilgili sıkıntılar baş göstermişti. Bu nedenler, bölgede hem siyasî
hem askerî alanda Buhara’dan daha güçsüz bir hanlığın ortaya çıkmasına
yol açmıştı.
Bölgede askerî ve siyasî güç olarak varlığını sürdüren Hîve Hanlığı’nın
nüfusunun, XIX. yüzyıla gelindiğinde 700.000’e ulaştığı ve bu nüfusun
40.000’ini Özbeklerin oluşturduğu biliniyordu. Rus istilâsı öncesi
Kongratların yönetiminde olan Hîve Hanlığı’nda, yüzyılın ilk yarısında
sulama sistemlerinin yaygınlaşmasıyla Özbekler, daha geniş ölçüde
yerleşik düzene geçmişlerdi.
Bu gelişmeler, hanlığın insan ve maddî kaynak sıkıntısı çekmesinin
önüne geçememişti. Tüm bunlara rağmen hanlık; Mâverâünnehir’e,
Horasan’a, Kazaklara ve Türkmenlere akınlar düzenlemeyi sürdürüyordu.
1855 yılında Hîve ordusunun Horosan’daki Tere Türkmenlerine
yenilmesiyle başlayan Türkmen isyanı, Hârizm bölgesinde 1867 yılına
kadar sürmüştü. Ekonomik ve siyasal açıdan güçsüzleşen bu hanlık,
güneyde bulunan Türkmen kabileleri üzerindeki denetimlerini yitirmişti.
Bu sırada Rusya ile de fiilî olarak bir savaş başlamıştı.
Özbek hanlıklarına daha sonra eklenen, 1876 yılına kadar hüküm
sürecek olan Hokand Hanlığı da 1710 yılında Özbeklerin Ming boyundan
olan Şâhruh Bey tarafından kurulmuştu. Bu hanlığın kurulduğu alan,
tahminen 750.000 nüfusa sahip olan ve Mergilân, Endican, Hokand,
Namangan gibi önemli şehirlerin bulunduğu Fergana Vadisi’ydi. Aynı
dönemde Hokand şehrinde Kıpçak, Kırgız ve Karakalpaklar da yaşıyordu.
Hokand Hanlığı’nın yayılma hedeflerinde; Ura-Tepe, Hucend, Uş, Taşkent
ve Türkistan’ın diğer vilâyetleri vardı. Hanlığın Ura-Tepe ve Hucend
vilâyetleri üzerindeki emelleri, Buhara Emirliği’nin menfaatleriyle
çatışmıştı.
Uluğ Türkistan’a Rus İstilası
Rusya, Uluğ Türkistan’daki yayılma hedeflerini bir bir gerçekleştirmeye
başlamıştı. İngilizlerle olan rekabeti, Rusya’nın yayılma hedeflerinin ana
çizgilerini, apaçık bir şekilde ortaya koymuştu. Özbek Hanlıklarına karşı
resmi bir tavır alan Rusların Uluğ Türkistan’ı işgali, 1860-1884 yılları
arasındaki seferlerin sonucunda tamamlanmıştı. Hokand Hanlığı’nın
elinde ise yalnızca Fergana Vadisi’yle sınırlı topraklar kalmıştı. 1876’da
Ruslar, Hokand Hanlığı’na son vermişse de Buhara ve Hîve’nin küçük bir
toprak parçası olarak kalmasına müsaade etmişti. Hîve Hanlığı, 1920’de
kaldırılacak ve 1924 yılına kadar sürecek olan Hârizm Halk Cumhuriyeti
kurulacaktı. Ruslar, 1884 yılında da Türkmenleri kontrol altına almıştı.
19’uncu yüzyılın ortalarında zayıflayan Buhara Emirliği’ni, Hîve ve
Hokand Hanlığı’nı, Çarlık Rusya’nın istila etmiş ve onlara, on yıllarca baskı
politikası uygulamıştı. Bunun sonucunda diktatörlük ve mutlak yönetim
şeklinin hâkim olduğu Rusya’da,1917 yılında Ekim Devrimi’yle Bolşevikler
başa gelmişti.
Tüm bu baskılara karşılık 20’nci yüzyılın başında, İsmail Gaspıralı’dan
etkilenen Münevver Kārî, Mahmud Hoca Behbûdî, Sadreddin Aynî gibi
isimlerin liderliğinde; Türkistan halkını çağdaşlaştırmayı, kültürel ve
siyasi yönden reformlar yapmayı amaç edinen Ceditçilik Hareketi
başlatılmıştı. 1884’te Kırım’da açtığı ilk usûl-i cedit okuluyla bu hareketin
ilk somut adımını atan, İsmail Gaspıralı olmuştu.
Türkistan’daki bu entelektüel kesimi yok etmeye çalışan Ruslar,
zulümlerine devam ediyorlardı. Rusya’nın bölgedeki hâkimiyetine karşı
gardını alan Özbekler de 1917’de Basmacı Hareketi’ni başlatmışlardı. Her
ne kadar Enver Paşa’nın 1922’de ölümü, kurtuluş hareketinin seyrini
olumsuz yönde etkilemiş olsa da bu hareket, Özbekler tarafından 1934’e
kadar devam ettirilmişti.
Özbeklerin 1924’te SSCB’ye bağlanması, Basmacılık Hareketi’nin
başarısız olmasıyla gerçekleşmişti. Aynı yıl Ruslar, Uluğ Türkistan’ı
parçalayarak günümüzdeki Türk Cumhuriyetleri’ne bölmüşlerdi. 1924-
1926 yılları arasında ise Türkistan’da sınırları yapay bir şekilde oluşturulan
Özbek ve Türkmen Cumhuriyetleri, Tacik ve Kırgız Özerk Cumhuriyetleri
ile Karakalpak Özerk Vilâyeti meydana getirilmişti. 27 Ekim 1924’te ise
Amuderya, Siriderya, eski Türkistan topraklarından Semerkant ve
Fergana ile Buhara ve Hîve’nin bir kısmını kapsayan Özbek Cumhuriyeti
kurulmuştu. Bu cumhuriyet, 1929’a kadar Tacikistan’ı da içinde
bulundurmuştu. Aynı yıl Tacikistan, Sovyet Cumhuriyeti statüsü elde etmiş
Karakalpakistan da 1936 yılında Özbek Cumhuriyeti ile birleştirilmişti.
Bağımsız Özbekistan Cumhuriyeti
1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla SSCB’nin parçalanmaya
başlaması sonucunda, Uluğ Türkistan’daki Türk devletleri ve toplulukları
da ana yurtlarında bağımsız bir ulus devlet modelini benimsemeye
başlamışlardı. Uluğ Türkistan’a ulus devlet modelini yerleştiren, aslında
SSCB’nin ta kendisi olmuştu. Böylelikle Uluğ Türkistan’da bağımsızlığını
açıklayan devletlerden biri de Özbekistan olmuştu. Özbekistan
Cumhuriyeti 31 Ağustos 1991’de bağımsızlığını, 1 Eylül tarihini de
Bağımsızlık Günü ilan etmişti.
Bağımsızlığının 30’uncu yılında, kardeş ülkemiz Özbekistan
Cumhuriyeti’nin Bağımsızlık Günü’nü en içten dileklerimle tebrik eder ve
yüce Tanrı’dan, varlığının ebedi olmasını dilerim.
YELİZ ŞENYERLİ
TÜRK DÜNYASI ARAŞTIRMALARI VAKFI TARİH-KÜLTÜR DERGİSİ
EYLÜL 2021 SAYISI