Ahmet Yabuloğlu // Her canlının mutlak yüzleşeceği hakikat
İnsanoğlu, tarih boyunca ölümle yüzleşmekten kaçınmış ve ondan kurtulmak için yollar aramıştır. Ölümün kaçınılmaz olduğunu anladığında ise fiziki varlığının yok olacağı düşüncesiyle savaşabilmek için ölümün ardından gidilecek yeni dünyalar yaratmıştır.
Kapadokya Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Nükhet Okutan Davletov, “Hakas Türklerinde Şamanizm ve Ölüm” çalışmasıyla; ölüme karşı geliştirilen inanış ve uygulamaların günümüzde Rusya Federasyonu sınırları içindeki Hakas Cumhuriyeti’nde Yenisey Kırgızlarının torunları olarak yaşayan Hakas Türklerinde nasıl şekillendiğini ortaya koyuyor. Bu kapsamlı çalışmada ölüm, Hakas-Minusinsk Vadisi’nde geçmişten günümüze dek detaylı bir biçimde ele alınıyor.
Bunun sonucunda cumhuriyet içerisinde genel nüfusun yaklaşık yüzde 12’sini oluşturan Hakasların, yaşamı ve ölümü anlamlandırırken evrenin yaşıyla bir tuttukları Şamanizm tarafından şekillendirilen bir düşünce yapısıyla hareket ettikleri; misyonerlik çalışmalarının ardından gelen ateist propagandaya karşın atalarına ait gelenekleri ve inançlarını kaybetmedikleri görülmüştür. Hâlâ tüm yönleriyle çalışılmamış olan ölüm konusunu şimdiye dek üretilen yayınlar ışığında güncel bir alan araştırması ile destekleyerek inceleyen “Hakas Türklerinde Şamanizm ve Ölüm”, Yenisey Nehri’nin orta havzasındaki eski kurganlar ve modern mezarlıkların tasarımları ve konumları, ölülerin baş ve ayaklarının baktığı yönle ilgili düzenlemeler, kremasyon, insan ve at kurbanı; eski Türk panteonunda alt dünyanın iyesi olan Erlik’in yirmi birinci yüzyılda Hakasların inanç dünyasındaki yeri, ölen kişinin bu dünyayı terk etmeyi reddeden ya da yolunu kaybeden ruhunu öbür dünyaya göndermek için gerçekleştirilen özel ritüeller, reenkarnasyon ve ölüm üzerine yapılan çalışmalarda Türkologlar tarafından sıklıkla göz ardı edilen intihar meselesine dair özgün bilgiler sunması ve kendisinden sonraki çalışmalar için de bir örnek olması bakımından önem arz etmekte.
Çalışmada ayrıca hakkında çok az kaynağın bulunduğu ve yine yeterince araştırılmayan insan kurbanı meselesi üzerinde de durduğunu belirten Dr. Nükhet Okutan Davletov konuyla ilgili olarak şu değerlendirmede bulunuyor:
“Kültigin yazıtında geçen bir ifadenin bu geleneğe işaret edip etmediği tartışılıyor. Bu noktada Köktürk yazıtlarına ek olarak Bizans tarihçilerinin ve Çin hanedanlıklarının kayıtlarından, Avrupa Hunlarının hükümdarı Attila’nın cenaze töreninde Romalı tarihçilerin kaydettikleri gözlemlerden ve Altay kültür dairesine mensup Korelilerdeki hükümdar cenazelerinde yer alan ritüellerden de istifade edilmiş. İnsan kurbanı meselesi ele alınırken balbal dikme geleneği üzerinde de durulmuş ve doğrudan Köktürk yazıtlarındaki cümleler ile yazıtlarda adı geçen kişilerin kim tarafından hangi tarihte öldürülmüş olabileceklerine dair tarihî kaynaklara dayanarak balbalın bir kişinin şerefine sunulabileceğine ya da hediye edilebileceğine dair görüşler ileri sürülmüştür. Köktürk yazıtlarından yapılan bu çıkarımlara göre ölen kişi yalnızca kendi eliyle öldürdüğü düşmanlarının balbalına sahip olmakla kalmıyor, aynı zamanda kendi adına ve şerefine öldürülen düşmanlarının balballarını da alabiliyor olmalıdır.”
Ötüken Neşriyat Tel:(0212) 251 03 50
***
Ya ölüm yeni bir başlangıçsa?
Ölüm, bir son mudur gerçekten? Dünyevi var oluş açısından değerlendirildiğinde, belki. Peki, ölüm nedir öyleyse? Somut yaşamın sona ermesi mi? Ya ölüm yeni bir başlangıçsa? Belki bu dünyada, belki başka bir boyutta… İnci Aral, yeni romanı “Yukarlarda En Uzaklarda” ile okuru yaşam ve ölüm kavramlarını yeniden düşünmeye çağırıyor. Yapıtlarıyla Türkiye’nin yakın tarihinin kaydını tutan yazar, bu kez bilimkurgunun sınırlarında dolaşarak kendi yazın alanını da genişletiyor.
Aral’ın bu ilginç romanının konusu hakkında fikir verecek ipuçları şöyle:
Türkiye’de sol siyaset içinde etkin biçimde rol aldıktan sonra Hollanda’ya iltica etmiş Fatih’in ve ailesinin hayatı, yirmi yaşındaki kızları Akdeniz’in “şüpheli” bir tramvay kazasında ölmesi ile altüst olur. Mutlu aile fotoğrafına kan damlamıştır. Eşi Müjgan ise Akdeniz’in ölümünün bir kaza olmadığını düşünür. Ona göre, Fatih de suçludur. Çünkü kitaplaştırdığı bir araştırma nedeniyle olaya mafyanın parmağı karışmıştır. Yıllar içinde dişleriyle tırnaklarıyla oluşturdukları mutlu yeni hayatları sona ermiştir… Ancak Fatih, eliyle gömdüğü kızını yıllar sonra kanlı canlı karşısında gördüğünde gerçeğin gizemini çözmeye girişecektir.
“Ne çalıyordu anımsamıyorum, ağır, hüzünlü bir şarkıydı. Kokusunu, saçının sıcağını yanağımda duydum. Elimi beline koyarak ince ipeğin üzerinden belinin çukuruna hafifçe dokundum. Elini omzuma bıraktı. Kollarımda tutuyordum onu, yavaşça dönüyorduk. Onu kucakladığım bütün yaşları, yaşanmış, kaybolmuş güzel günlerimizi bir an yeniden anımsadım. Başım dönüyordu. Bir daha doğmuştum. Bu hüzün ülkesinde ilk adımlarımı atıyor ve düşmekten korkmuyordum…”
Kırmızı Kedi Yayınevi Tel:(0212) 244 89 82
***
HAFTANIN KİTABI
Batılılaşma ama nasıl?..
Azerbaycan’ın bir parçası olan Karabağ’ın Şuşa şehrinde doğan, Ağaoğlu Ahmet (1869-1939, İstanbul) ilk tahsilini orada almış, sonra Tiflis’te ve Paris’te eğitimini tamamlamış, büyük yıkılış ve kuruluş döneminin bir aydınıdır. Türkçe, Rusça, Arapça, Farsça ve Fransızca bilen bir fikir adamı, devlet adamı, hukukçu, üniversite hocası, gazetecidir. Ağaoğlu, derdi olan, ülkenin kalkınmasını gerçekleştirmenin yollarını arayan, köylü sorunları üzerine düşünen ülkücü bir aydındır. “Üç Medeniyet” kitabı, İngilizler tarafından haksız biçimde zorla alıkonulduğu Malta tutsaklığında 1919’da kaleme almıştır. Eserin yayımlandığı 1927 yılında, yazarın savunduğu Batı medeniyetine geçme artık yerine getirilmiş, Mustafa Kemal ve arkadaşları cumhuriyeti kurmuş ve yönünü Batı’ya çevirmiştir. Bununla birlikte; kitapta ele alınan her bir konu, bugün de güncelliğini korumakta, üzerinde düşünülmesi, tartışılması gerekmektedir.. “Üç Medeniyet” eseri yeniden ciddi şekilde okunmayı ve değerlendirilmeyi hak ediyor.
Nestor Yayınları Tel:(0216) 232 23 28
***
Romanlar ve kahramanlar
Mehmet Can Doğan, “Benliğin ve Özgürlüğün Azabı” adlı yeni kitabında benliklerini inşa etme sürecinde özgürlüğü bir ufuk olarak belirleyen roman figürlerinin oluşumlarını inceliyor.
Kitapta, 1985-2000 yılları arasında yazılan tarihî romanların belirginleştirdiği sorunların irdelendiği oylumlu bir yazı da yer alıyor. Her bir kurgusal metnin açık veya örtük bir öneride bulunduğu savını ileri süren Mehmet Can Doğan, bu kitaptaki yazılarında inceleme nesnesi romanlardan kopmadan onların önerilerini benlik inşası bağlamında belirginleştiriliyor, başka bir deyişle “Benliğin ve Özgürlüğün Azabı” üzerine romanlarla düşünüyor.
Çolpan Kitap Tel:(0312) 419 80 96
***
KÜTÜPHANEMDEN
İnsanlık ve medeniyet tarihinin altın ile imtihanı
Araştırmacı yazar İbrahim Okur, 2016’da Okursoy Yayınları’ndan çıkan “Altın / Dünya Tarihine Farklı Bir Pencere” adlı 2016 tarihli kitabında altın, gümüş ve diğer kıymetli madenlerin izini sürerek 5000 yıllık dönemi kapsayan bir tarihin omurgasını ortaya koymaya çalışıyor. Merkezinde altın, gümüş ve diğer kıymetli madenlerin yer aldığı, ekonomi ağırlıklı bir dünya tarihi mahiyetindeki bu çalışması ile İbrahim Okur tarihe farklı bir cepheden bakmanın adımlarını atıyor. Mısır’da, Kudüs’te, Asur’da, Ninova’da, Babil’de, Persepolis’te, Atina’da, Kartaca’da, pagan tapınaklarında muhafaza edilen hazinelerin nasıl el değiştirdiği, bu emel doğrultusunda yapılan katliamlar, eski çağlarda ticaretin nasıl ortaya çıktığı ve günümüze doğru nasıl bir seyir izlediği kitapta öne çıkan konular arasında yer alıyor..
Sudan platosundan Sümer ovasına, Ötüken’den Doğu Anadolu’da Urartu’ya, Orta Anadolu’da Tabal’dan Alplerin eteğindeki Etrüsklere, Sarı Irmak Vadisi’nden Elâm Ovası’na, Nil’den Gana’ya, Gine’ye kadar olan coğrafyada, doğusuyla batısıyla Afrika’da, kuzeyiyle güneyiyle Amerika’da, deniziyle karasıyla Hindistan etrafında tarih boyunca cereyan eden olayların kıymetli madenlerin peşinde koşan insanlar tarafından nasıl tetiklendiğini ayrıntılarıyla inceliyor.
Kitapta Türk kültür tarihi de ağırlıklı olarak yer alıyor. Avrasya’nın her tarafında karşımıza çıkan kurganların, tümülüslerin ve piramitlerin ne ifade ettiği, nasıl bir dini inancın etkisiyle bilinen biçimiyle inşa edildikleri de inceleniyor. Bunun yanında, kurganlarda yapılan kazılarda çıkarılan ve günümüz teknolojilerine taş çıkartan muazzam sanat eserleri kitabın sonundaki renkli sayfalarda okurun incelemesine sunuluyor.
Son tahlilinde, dünya ekonomisinin nasıl bir seyir izlemekte olduğunu ve dünyanın gelecekte alabileceği biçimlere dair bazı işaretler de kitapta enine boyuna analiz ediliyor.
(Ahmet Yabuloğlu)