Kara, deniz ve hava sınırlarının güvenliğini sağlayacak yeni yapılar oluşturulması gerektiğini ifade eden İçişleri Eski Bakanı ve Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan; Türkiye’nin emperyalist devletler tarafından çok yönlü bir savaşa çekilmek istendiğine dikkat çekti. Türkiye’nin güvenlik mimarisinin doğru kurulabilmesinin en temelden başlayacağını bunun da ancak modern bir eğitim sistemi ile mümkün olabileceğini vurgulayan Tantan, “Türkiye tek tip insan yetiştirme eğitimi mi yoksa çağının gereklerine uygun, teknolojik bilgi ve birikimi, bilimsel metodları temel alan bir eğitim mi yapacak buna karar vermeli. Gelecekte görünen, Taliban ya da buna benzer kullanılan bir yapı Türkiye içerisinde var olabilir, bundan derin bir endişe duyuyorum” diye konuştu.
Misak-ı Milli’nin güncellenmesi gerektiğinin altını çizen Tantan, bunun Türk kimliğinin sahip olduğu gücün bir gerekliliği ve Türkiye’den sahiplenme bekleyen insanlara ve topluluklara güç, heyecan ve moral vereceğini ifade ederek: “Ege adalarının, Musul ve Kerkük’ün nasıl dönemin küresel güçleri tarafından elimizden alındığı biliniyor. Birinci Dünya Savaşı sona ermedi, Sevr dayatması sona ermedi. Küresel güçler yeni yaklaşımlarla yeni birlikteliklerle karşımıza çıkıyor. 20 yılda ülkenin siyasetinin, toplumunun ve ekonomisinin çökertildiğini tespit etmek ve bunun nedenini iyi okumak gerekir. Halk artık günlük hayatını idame ettirebilmenin derdine düşmüş vaziyette. AKP anlayışının ülkeyi getirdiği nokta maalesef bu. İç politikada popülizm üzerinden ekonomi yönetilmeye çalışılıyor. Asker ve polis okullarının kapatılması, kurumların çökertilmesi Türkiye’nin zararına oldu. Türkiye’nin potansiyelinde sahip olduğu merkez güç aktif olarak kullanılamaz hale geldi. Türkiye merkez gücünü geri kazanabilir. Bunun için öncelikle; Misak-ı Milli’yi günümüz şartlarına göre güncellemek gerekiyor. Toplumun kucaklaşmaya, kucaklaşma diline ihtiyacı var. Anadolu’daki büyük potansiyeli kullanmak için toplumsal ayrışmayı yok etmek, kutuplaşmaya dur demek gerekiyor. Bu da ancak; Misak-ı Milli’nin tıpkı son Osmanlı Meclisi’nin aldığı kararlarda olduğu gibi güncellenerek yaşam alanlarımıza , kilit mekanlarımıza sahip çıkarak mümkün olabilir. Antakya, İdlib, Halep, Musul, Kerkük, Tebriz, Kafkasya, Kırım, Doğu Karadeniz havzası Türkiye’nin yaşam alanları, ticaretin ve kültürel etkilerinin en yüksek etkileşim halinde olduğu bölgeler. Marmara havzası, Ege adaları, Kıbrıs bu yaşam alanlarından ayrı düşünülemez. Türkiye yaşam alanlarından ve kilit mekanlarından asla taviz veremez” dedi.
Rusya’nın son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin aldığı Misak-ı Milli kararlarını tek küresel devlet olduğunu ve Suriye’nin Kuzeyi’ndeki gelişmelerin Türkiye’yi yakından ilgilendirdiğini vurgulayan Tantan, “1920’de Rus Dışişleri Bakanı Çiçerin, Mustafa Kemal’e cevaben gönderdiği diplomatik ilişkilerin kurulmasına ilişkin mektubunda Misak-ı Milli’yi aynen tanıdıklarını ifade etmiştir. Milli Mücadele yıllarında Musul-Kerkük’ü, Ege adalarını, Suriye’nin kuzeyindeki kritik noktaların Türk toprağı olduğunu kabul ettirebilen Türkiye, günümüzde mevcut tehditleri bertaraf ederek bunu tüm dünyaya kabul ettirebilir” dedi.
Bölgedeki enerji ve ticaret savaşlarının yoğunlaştığını ifade eden Tantan, küresel güçlerin devlet dışı aktörleri devreye sokarak Türkiye’yi güçsüz kılmaya gayret ettiğini ancak Türkiye’nin Misak-ı Milli’nin güncellenmesi, temel altyapısı güçlü kamu kurumları ve iç cephedeki birlikteliği sayesinde bu oyunu durdurabileceğini ifade etti. Ekonomik krizin bir milli güvenlik meselesi olarak ele alınması gerektiğini ifade eden Tantan, Türk Dünyası Teşkilatı’nın önemli bir adım olduğunu belirterek, şunları kaydetti:
“Binali Yıldırım, Rusya ve Çin ile bütünlük olduğunu belirtti. Bunun karar merciinde Türkiye varsa doğru ancak karar merciinde biz yoksak Türkiye kaybeder. Zengezur Geçidi’nin ve kara yolunun aktifleştirileceği belirtildi oysaki sadece kara ve demiryolu değil, hava sahası da Türkiye’nin kontrolünde olmalı. Mısır ve İsrail ile veya diğer bölge ülkeleriyle yakınlaşmak Türkiye’nin menfaatine bir adım ancak öncelikle işadamlarını bir araya getirerek ekonomik ve güvenlik mimarisini tamamlamak ve ortaya koymak gerekiyor. Türk Kimliği’ne sahip çıkmak zorundayız. Türk Dünyası Teşkilatı’nın, akraba topluluklarının güvenlik kuşağı bakımından faaliyetlerinin birlikte ele alınması gerekiyor. Kürt, Arap, Hristiyan, Çerkez, Musevi, Gürcü, Rum cemaatleri bir bütün olarak huzur, barış ve güven duygusu içinde ele alınmalı ve refah, kalkınma planları birlikte oluşturulmalı. Bu hareket bütünü içinde paralel tehditlerden korunduğunuz gibi Türkiye’nin merkez gücünü oluşturmasını temin edebilirsiniz. PKK ve YPG’yi kullanan güçler bunun devamında ısrarcı ise; Türkiye’nin en üst perdeden sert tavır koyması ve teröristlerin silahlarına el koyması bir zorunluluktur. Teröristlerin silahlarına el konmasına hiç kimse karşı çıkamaz. Türkiye, bölgedeki IŞİD varlığının da sınır bölgesindeki faaliyetlerini engellemeli.”