Doğu’nun Başbuğu denirdi… Yılma Durak için… O Dadaş diyarının “Bilge Ülkücüsü” idi.. 12 Eylül öncesi birkaç kez seminerine katılma fırsatı bulmuştum. Yanlış hatırlamıyorsam Yavuz Selim’de Aydın Yurdu’nda idi.
Yılma Durak Başkanım ile yollarımız 12 Eylül sonrası Ankara Mamak Askeri Cezaevi’nde kesişti. Bütün Ülkücüler akıl almaz, insanlık dışı muameleye tabi tutulmuştu. Yılma Durak, ABD uşağı 12 Eylül’cülerin en ağır işkence yaptıkları önderlerimizden idi. Bir kez rahmetli Servet Kabaklı ağabeyimin Sultanahmet’ teki mekanında görüştük. Ondan sonra kısmet olmadı. Zaman zaman telefon ile görüşüyorum tabi ki… Fazla uzatmayayım. MHP yönetimi ile ters düştü. Ne olur du, bir dönem milletvekili yapılsaydı. Dava kısmen de olsa, diyet borcunu ödeseydi. Neden hep belli isimler milletvekili yapılıyor onu da anlamak mümkün değil.
Konumuza dönecek olursak; Yılma ağabeyden bir mesaj geldi. Önem vermese göndermezdi. Doğrusu (Eski Ülkücü sözünden hoşlanmıyorum ama) ben de okuyunca duygulandım. Yılma Durak’ın mesajını aynen sizlerle paylaşmak istiyorum :
Kırıkkale Lisesi’nden sınıf arkadaşım,
İstanbul’da ikamet eden Ömer Faruk
Altıntaş’ın Kırıkkale Liseliler grubuna gönderdiği, NECATİ GÜLTEPE arkadaşımızın sevgili kızı HİLAL’in,okuyan ve TÜRK,TÜRKİYE ve ATATÜRK’e mensubiyet duyan herkesi duygulandıracağına inandığım 68 kuşağı ile ilgili yazısı aşağıda…Teşekkürler kızım HİLAL, ALLAHIM seni dış şer güçler ve yerli ortaklarından korusun…
“Necati Gültepe Kardeşimin biricik yavrusu, kızı ve de biz ağabeylerinin Hilâl’i; Av.Hilâl Gültepe’nin bizleri anlatan nefis yazısı.
‘Günaydın Ömer’ciğim, Sana bizim Hilalin bizleri anlatan ( Eski Ülkücü) bütün arkadaşları duygulandıran nefis bir yazısını sana gönderiyorum . Zannımca sende bu söylemin yayılması duyulmasını istersin….senin mesajların menzili uzun bu söyleminde duyurulmalı…
Selamlarım ve muhabbetle ..
————–
BIR ZAMANLAR ÜLKÜCÜLER VARDI
Eskiden ülkücülerin tamamını tanıdığım ağabeylerim, amcalarım, baba dostlarım gibi sanırdım. Hepsini bu yüzden çok ama çok sever saygı duyardım.
Meğer ülkücülük eskidenmiş… Dobraydılar, merttiler, cana yakın, babacan, yardımsever, nazik, yiğit ve gözüpekdiler.
Bir kısmı rahmet-i rahmana kavuştu. Bir kısmı yaşıyor Allah uzun ömürler versin. “Yeğenim” dediklerinde şöyle kocaman omuzlarından tutup sarılasım gelirdi ki, birçoğuna dayanamayıp “aslan amcam” diye atlamışlığım vardır.
Güvenilirdiler; Sırtınızı korkmadan yaslayacağınız dağ gibi adamlardı hepsi.
Güler yüzlüydüler, güldüklerinde ay gibi olurdu gözleri kısık kısık.
Şakacıydılar; Denk gelince takılmadan edemezlerdi. Türlü zulümlerden, sürgünlerden, işkencelerden çıkmış idam sehpalarında yargılanmışlardı ama hayatı da ellerinde tuttukları kehribar tesbihe dizmişlerdi.
Küçüktüm o zamanlar, hepsi babamın bıyıkları gibi, o filmlerde gördüğüm Hun askerlerinin bıyıkları gibi sarkık bıyıklıydılar. Sonradan “ülkücü bıyığı” olduğunu öğrendim.
Hepsi delifişekti; Türkü severlerdi güzel Türküler dinlerlerdi. Türküler söylerlerdi. Onlardan öğrendim Türküleri sevmeyi.
“Çırpınırdın Karadeniz” duymaya görsünler gözleri dolardı o kocaman kocaman adamların. Sesleri titrerdi. Ayağa fırlar, yüreklerini ellerine alır, ciğerlerini dağlar gibi gür sesleriyle eşlik ederlerdi hep bir ağızdan.
Severlerdi birbirlerini, hem de çok severlerdi. Arkadaşdılar, kardeşdiler, gardaştılar.
Kadınlar da vardı o zamanlar bacıları, asenaları, gökçeleri vardı.
İftira edilmeyen, çamur atılmayan, herkesin arkadaşlarını, bacılarını, gökçelerini başlarının üstünde Tanrı dağının doruklarında tuttukları zamanlar.
Kirlenmeyen bir zamanda tanıdım ben onları. Allah uzun ömürler versin içlerinde hayatta olanlar var.
Kimsenin onlara dil uzatamadığı ve kimseye dil uzatmadıkları zamanlar. Kimse dil uzatmadı ve kimseye dil uzatmadılar.
İyi ki tanımışım onları vefat edenler ve hayatta olanlar.
Bir kısmı doru bir atın terkisinde koyup gitti bizi. Biliyorum Tanrı Dağının eteklerinde o gür sesleriyle Türküler söylüyorlar.
Şimdi Meraklardayım: Bu tezgah kuranlar, iftira atanlar, çamur atanlar, yaltaklananlar, Koltuk için namusa dil uzatanlar, Koltuk uğruna namussuzluğa sessiz kalanlar, tarafsızım diyen yavşaklar, bu rezil kepaze adamlar, utanmadan “Ülkücü” kelimesini ağızlarına alanlar, yüreklerinde değil ağızlarında sakız yapanlar, bunlar o zamanlar yoktular. İyi ki de yoktular. Bunlar hangi çukurdan çıktı da o tertemiz maziyi kirletmeye namzet oldular. Kim bunlar?”
HÎLAL GÜLTEPE