‘Tarih, Bellek ve Modern Çağda Siyaset’ kitabının yazarı Halil Turhanlı “İngiliz toplumbilimci ve tarihçi Robin Blackburn köleliğin etkilerinin salt ekonomik düzeyle sınırlı olmadığını ileri sürüyor” değerlendirmesinde bulunuyor.
Eric Williams, Afro-Karayip radikalizminin önde gelen temsilcilerinden biriydi. Sömürgeciliğe karşı her düzeyde mücadele etti. Aktivist, akademisyen, kamu entelektüeli, politikacı olarak… Ülkesi Trinidad ve Tobago’nun Britanya’ya kaşı yürüttüğü bağımsızlık mücadelesinde politik önder rolünü oynadı. Bağımsızlık sonrasında ilk başbakan oldu.
Kendinden önceki kuşağın Afro-Karayip entelektüellerinden etkilendi, en çok da Royal College’da öğretmeni olan C.L.R James’den. Eğitimini Oxford’da sürdürdü. Doktorasını bitirdikten sonra bir süre siyah akademisyenlere ve araştırmacılara açık olan Howard Üniversitesi’nde dersler verdi. Sonra ülkesine döndü. 1950’lerde halk kütüphanelerinde, üniversite yakınındaki meydanda Batı Hint Adaları’ndaki sömürgecilik ve işçi sınıfı üzerine konuşmalar yaptı, bir kamu entelektüeli olarak öne çıktı. 1956’da bağımsızlık mücadelesinde öncülük görevini üstlenecek bir politik parti kurdu. PNP (People’s National Movement-Halkın Ulusal Hareketi) adını taşıyan partinin tabanının ve destekçilerinin büyük çoğunluğun siyahlar oluşturuyordu.
Williams’ın Kapitalizm ve Kölelik başlıklı kitabı onun Oxford ‘da yazdığı doktora tezinin genişletilmiş biçimi. (Williams, Kapitalizm ve Kölelik, çev. A.Tarar, Dipnot Yayınları, 1994). İlk kez 1944’de Amerika’da yayımlanan kitapta Atlantik köle ticaretini, bu ticaretin sanayi kapitalizminin koşullarını nasıl oluşturduğunu ele alıyor. Çok yönlü köle ticareti trafiğinde Batı Hint Adaları’ndaki plantasyonlarda çalıştırılmak üzere götürülen köleler üzerinde odaklanıyor. Yeni Dünya’daki İngiliz kolonilerine satılan köleler de elbet kitapta yer alıyor, ancak ağırlık Batı Hint Adaları yönünde işleyen köle ticaretine verilmiş. Kapitalizm ve Kölelik hayli eleştiriler almış bir çalışmadır. Yıllar içinde sömürgecilik ve kölecilik üzerine çalışmaların sayısı çoğaldıkça eleştirilerin dozu da arttı.
Williams’a göre köleliğin kökeni ırksal değil, ekonomikti. Köleliğin “işçinin rengiyle hiçbir ilgisi yoktu, sadece iş gücünün ucuzluğuyla ilgiliydi.” (Williams, Kapitalizm ve Kölelik, 41). Williams öncelikle Batı’nın ekonomik temelini oluşturan kapitalizmin gelişmesinde Afrika’dan Batı Hint Adaları’na, Atlantik Okyanusu’nun öte yakasına kitleler halinde zorla getirilen, köle pazarlarda satılan siyah insanların emeğinin çok büyük payı olduğunun, şeker plantasyonlarındaki üretimde bütünüyle köle emeğinden yararlanıldığının altını çiziyor. Gerçekten İngilizler Batı Hint Adaları’nın sömürgeleştirdikten hemen sonra buraya plantasyonlarda çalıştırılmak üzere Afrika’dan köleler getirdiler. Böylelikle sömürgelerdeki plantasyon sahiplerinin ihtiyacı olan işgücü karşılandı.
Sömürge topraklarında çalıştırılmak ve beyaz nüfus oluşturmak için metropolden denizaşırı sömürgelere gönderilenler de vardı. Onyedinci ve onsekizinci yüzyıllarda İngiltere’nin liman şehirlerinden sömürgelere götürülmek üzere gemilere bindiriliyorlardı. Cezaevlerinden anlaşmayla çıkarılan mahkûmlar sömürgelere gönderilenlerin en başında geliyorlardı. Esasında çoğu kez anlaşma yapmaya gerek de yoktu; çünkü mahkemeler yasalar uyarınca bazı suçlarda sömürgelerde sürgüne gönderilmeyi bir ceza olarak veriyorlardı. Çalışabilir yaşta evsiz ve kimsesiz kişilerin kaçırılarak kolonilere götürüldüğü de oluyordu; içki içirildikten sonra geminin ambarına konuluyor, uzun bir yolculuğa çıkarılıyorlardı. Kolonilere götürülenler arasında ıslahevlerinden kandırılarak alınan çocuklar da vardı.
Williams köle tacirlerinin elde ettikleri büyük servet birikimiyle bankacılığa giriştiklerini örnekleriyle açıklıyor. Gerçekten ilk özel bankalar köle tacirleri ve korsan gemisi kaptanları tarafından açılmıştı. Bu açıdan Atlantik köle ticaretinde merkezi öneme sahip olan ve bu ticaretinden büyük sermaye biriktiren bir liman şehri olan Liverpool başı çekiyordu. İngiltere’deki ilk özel bankanın, Heywood Bankası’nın 1773 yılında köle gemilerinin kalkış noktası Liverpool’da kurulmuş olması elbette tesadüf değildi. Heywood’un kurucuları uzun yıllar köle ticareti yapmışlardı. Bu şehirde ayrıca köleliğin kaldırılmasına karşı çıkan güçlü bir muhalefet vardı. (Wiliams, Kapitalizm ve Kölelik, 138-139)
Williams, Atlantik köle ticaretinin ve siyah köle emeğinin sanayi devriminin koşullarını olgunlaştırdığını, sanayi devrimini hazırladığını vurguluyor. Bu onun temel tezlerinden biri. Ama esasında ilk kez onun ileri sürdüğü bir tez değil. Marx 1846’da Felsefenin Sefaleti ’nde bu bağlantıya değinmiş, köleliğin “ modern kapitalizmin asli bir unsuru “ olduğunu vurgulamış; plantasyonlarda çalışan kölelerin ürettikleri pamuk olmasaydı dokuma tezgâhlarının, modern endüstrinin de olmayacağını ifade etmişti.
Sanayileşmeyle birlikte köklü değişimler yaşandı. Williams sanayileşme aşamasına geçişle köle emeğinin değil de özgür emeğin daha ucuz ve daha verimli hale geldiğini, kapitalistlerin köle emeğinden yararlanmaktan giderek vazgeçtiklerini, bunun da köleliğin ilgasının koşullarını oluşturduğunu ve yolunu açtığını belirtiyor. Karayipli kuramcı ve anti-kolonyalist aktivist bunun köleliğin ilgasındaki asli neden olduğunu ileri sürüyor.
Barış Ünlü’nün de Kapitalizm ve Kölelik’e yazdığı sunuş yazısında belirttiği gibi köleliğin kaldırılmasında kapitalizmin mantığını, daha doğrusu köle çalıştıran, köle emeğinden faydalanan kapitalistlerin iradelerini ve menfaatlerini asıl etken ve neden sayması Williams’ın en zayıf, eleştiriye en açık tezi. Gerçekten Williams kapitalizmin gereklerini belirleyici sayıyor. Bu teze göre sanayileşme aşamasına geçen metropolde köle emeği külfetli, verimsiz ve dolayısıyla gereksiz oldu. Yerini ücretli emeğe bıraktı. Sanayi kapitalistleri ekonomik nedenlerle köleliğin kaldırılmasına katkıda bulundular. Williams’ın tarihsel analizlerinde kapitalizmin değişen koşulları ve kapitalistlerin bu koşullara uyarlanma iradeleri öne çıkarken kölelerin özgürlük arzusu ve bu arzunun ateşlediği özgürlük mücadelesi sadece tali bir yere ve öneme sahip. Kuramını zayıflatan, yoğun ve haklı eleştirilere açık hale getiren de bu eksiklik. Williams’ı eleştirenlerden biri de Robin Blackburn.
Uzun yıllar solun saygın dergilerinden New Left Review’nün editörlüğünü yapmış olan İngiliz toplumbilimci ve tarihçi Robin Blackburn’nün köleciliğin tarihi üzerine yaptığı kapsamlı çalışmalar bu konudaki en zengin kaynaklar arasında sayılıyor. The Overthrow of Colonial Slavery 1776-1848. (Sömürge Köleciliğinin Yıkılması 1776-1848) bu çalışmalardan ilki. Atlantik köle ticaretinin, sömürgelerdeki plantasyonlarda faydalanılan köle emeğinin Britanya imparatorluğunun gelişmesinde, merkantilizmden sanayi kapitalizmi aşamasına geçişte oynadığı role de büyük yer ayırdığı bir çalışma bu. 1988’de yayımlandığı tarihten bu yana çok başvurulan, çok alıntılanan zengin bir kaynak.
Blackburn kitabında Eric Williams’ın Kapitalizm ve Kölelik’in önemli bir çalışma olduğunu kabul etmekle birlikte eksiklikler içerdiğini de vurguluyor: “Eric Williams, Kapitalizm ve Kölelikte’de köleliğin eski kolonyal merkantilizmin dünyasına ait olduğu ve metropolde ücretli emeğin ortaya çıkması, bunun giderek Asya ve Afrika’daki sömürge yönetimlerine yayılmasıyla birlikte gereksiz hale geldiği tezini geliştirdi. Kapitalizm ve Kölelik güçlü tezler ve çok iyi örnekler içermekle birlikte köle ticaretini ve kolonyal köleliği özünde ekonomik nedenlerle sanayi kapitalistlerinin ilga etmiş olduklarını ileri sürüyor. Daha kapsamlı toplumsal gerilimlere ve köle isyanlarına göndermede bulunsa da açıklamalarının asıl ağırlığını kapitalist ekonomik çıkarlar taşıyor. Britanya’da köleliğin ilgasını büyük ölçüde kendi kendine yeterli ulusal bir süreç gibi ele alıyor ve bağımsızlığını kazanmış Amerika’daki köleliğin akıbetini ne savlarının sınanması ne de Britanya’daki özgürleşme üzerindeki etkisi açısından incelemiyor. Williams kapitalizmin gelişmesi ve kölelik arasında yakın bağlantı olduğu gerçeğine yarı kapalı gözlerle bakmıyor. Fakat esasında tam aksi doğru olmasına rağmen köleliğin kapitalizmi yarattığını ileri sürerek açıklama sorunlarını asgari düzeyde tutuyor” (Blackburn , The Overthrow of Colonial Slavery 1776-1884, Verso, 1988, 26).
Blackburn köleliğin etkilerinin salt ekonomik düzeyle sınırlı olmadığını ileri sürüyor. Williams’ın sadece geçerken değindiği köle isyanlarını ön plana çıkarıyor. Özellikle devrimci dönem olarak nitelediği 1776-1884 yılları arasında kolonilerde de köle isyanlarının ve özgürlük ateşinin yükseldiğini vurguluyor.