Afganistan’da 20 yıl ve 2 trilyon Dolar harcadıktan sonra ki, sonuç ?
Kabil’in düşüşünün şokunun, tahliye çabalarını çevreleyen kaosun ve yaygın ihanet duygusunun ortasında, son 20 yılın, kaybedilen on binlerce hayatın ve harcanan 2 trilyon Doların ardında, boşa gitmiş olabileceğine akabinde, beklenen insan göçüne dair yaygın bir korku var.
ABD’nin çarpıcı yenilgisi, Afganları ve Amerikalıların kafalarını karıştırdı adeta perişan etti. Taliban savaşçıları artık 24 saat Kabil’de nöbet tutuyor. “Kabil’de hayatın tamamen değiştiği gün” dememiz mümkün, çünkü sokaklarda tek kadın yok,. Afganistan’ın başkentinde kadınlar örtünmedikleri için Taliban tarafından dövülme ve öldürülme korkusuyla evde kaldılar. Kabil’de bir Afgan kadın: ‘Şimdi elde ettiğim her şeyi yakmam gerekiyor’ diyor. Bir üniversite öğrencisi, çevresinde “Kadınların korkulu yüzlerini ve kadınlardan nefret eden erkeklerin çirkin yüzlerini” gördüğünü anlatıyor.
ABD’nin Afganistan’ın yeniden inşası için özel müfettişi “Sigar” salı günü Afganistan’a askeri müdahalenin daha geniş bilançosu hakkında bir rapor yayınladı ve detaylar adeta lanetliydi. Son 20 yılda bebek ölüm oranları yarı yarıya düştü ama ilk Taliban rejiminde hemen hemen hiçbir kız okula gitmemişti. Artık her üç genç kızdan birden fazlası okuyup yazabiliyor. 2005 yılında, dört Afgan’dan birinden daha azının elektriğe erişimi vardı. Şimdi, neredeyse hepsi elektrik kullanıyor.
Bunlar silinmesi zor kazanımlardır şeklinde değerlendiriliyor. Bu anlamda, askeri yenilgi ezici ve net olsa da, aradan geçen yirmi yılın fedakarlıklarının başarı veya başarısızlık derecesi, hâlâ verilmesi gereken, farklı bir savaş niteliğinde olduğu vurgulanıyor.
Afganistan’daki yirmi yıllık savaşta 172.000’den fazla insan hayatını kaybetti, işte liste ;
Afgan ulusal ordusu ve polisi 66.000
Taliban ve diğer muhalif savaşçılar 51.191
Afgan siviller 47.245
ABD’li müteahhitler 3.846
ABD servis üyeleri 2,448
Diğer müttefik servis üyeleri 1144
Yardım görevlileri 444
Gazeteciler 72
Sigar raporunda ayrıca, kayıtlara geçen 172.000’den fazla insanın hayatlarını kaybettiği yer alıyor. Ortalama yaşam süresi, çocuk ölümleri ve okuryazarlık alanlarındaki tüm kazanımları kabul ediliyor, ancak şu yorum da ekleniyor: “Bu kazanımlara rağmen, kilit soru, bunların ABD yatırımıyla orantılı mı yoksa ABD düşüşünün ardından sürdürülebilir mi. Sigar’ın analizine göre ikisi de değildi.”
Yaklaşık bir aydır Türkiye’nin İran ile sınırından ve sınıra yakın kentlerinden Türk televizyon ekranlarından paylaşılan bazı görüntüler, bu konuyu gündeme getirmişti. Önümüzdeki günlerde, Taliban’ın Kabil havaalanını teslim alması ve güç kazanmasının ardından, Türkiye’ye yeni bir göç dalgasının yöneleceği ihtimaller dahilinde.
Türkiye’nin İran üzerinden gelen bir Afgan göçmen dalgası ile karşı karşıya kaldığı henüz dünya basınında önemsenmiyor ve satır araları dışında pek yer almıyor.
Yapılan yorumlarda ise ;
Mümkün olduğu kadar çok mültecinin tahliyesinin yanı sıra, ABD’nin Çin, Rusya ve Afganistan’da çıkarı olacak diğer dünya güçleriyle ortaklık da dahil olmak üzere elindeki tüm araçları kullanmaya başlaması gerektiği savunuluyor. Geriye dönüp bakıldığında Afganların, amaçları ne olursa olsun işgalcileri sevmedikleri bilinir. Taliban vatansever direniş anlatısını istismar etmeyi senelerce çok iyi başardı ve bugün Kabil’de kontrolü eline tam olarak alma aşamasında.
Sovyet işgali ve işgalinin talihsiz deneyiminden kesinlikle dersler alınmadı. Amerika ve müttefiklerinin bu deneyimden de ders almayacakları kesin. Aradan geçen 20 sene gibi bir süreç sonrasında Afganistan tekrardan, farklı başlıklar altında Türkiye ve Dünya gündemi ilk sırasında, diyebiliriz.
Observer Gazetesinde Emma Graham Harrison imzalı ilginç makale – “Amerika ve müttefiklerinin ayrıldığı ülke, onların şekillendirdiği ülkedir, sistemin her yerine yayılmış olan yolsuzluk, Afgan ve batı ceplerini doldurdu –
Pazar günkü Observer Gazetesinde Emma Graham Harrison imzasıyla “Jeopolitikayı unutun. Afganistan’dan çıkışın insani maliyetine odaklanalım” başlıklı makalesi yayınlandı. Sizleri Afganistan’da ki bilinmeyenleri iyi bir gözlemci olan gazeteci Emma Graham Harrison satırlarında ince detayları okumanız arzusuyla baş başa bırakmak istedim.
Emma Graham Harrison 2009’dan beri Afganistan’dan haber üretiyor, “Taliban, ABD’nin aceleyle çekilmesini istismar ederken, zemin felaket olabilir, özellikle kadınlar için” diyerek dikkat çekiyor ve şöyle devam ediyor ;
Afganistan’a ilk olarak 2009’da Başkan Obama’nın asker artışı devam ederken geldim ve zamanımın çoğunu güvenlik açısından işlerin iyi gittiğine dair resmi bir yanılgıya karşı bastırarak geçirdim. Generallerin ve diplomatların alâkaları vardı. Binlerce yeni kuvvet Afganistan’a ve çevresine uçarken bize brifinglerde “Taliban ivmesini kaybediyor” dediler.
Azalan bir tehdidin ona karşı koymak için neden genişleyen bir güce ihtiyaç duyduğuna dair sorularımızı savuşturdular.
Biden’ın ekibi başlangıçta Amerika’nın en büyük ulusal bayramlarından biri olan 4 Temmuz’u ülkenin son birliklerinin ayrılacağı gün olarak seçmişti. Şaşırtıcı bir seçimdi, dünyanın büyük çoğunluğunun aşağılayıcı bir geri çekilme olarak gördüğü şeyi bir tür zafer olarak gördüklerini öne sürdü. Taliban ilerlerken hız kazanırken, Biden yönetimi bu tarihten geri adım attı.
Biden’ın Afganistan’ı lojistik olarak mümkün olan en kısa sürede terk etme kararını destekleyen bazıları, dünyada kadınların veya azınlıkların, Afganların Taliban altında yaşadıklarından daha acımasız, belki de daha acımasız muameleye maruz kaldığı birçok yer olduğunu savunuyor. Amerika oraya müdahale etmiyor. Ama bu Afganistan’ı bu noktaya getiren 20 yılı görmezden gelmek demektir. Amerika ve müttefiklerinin ayrıldığı ülke, onların şekillendirdiği ülkedir.
Sistemin her yerine yayılmış olan yolsuzluk, Afgan ve batı ceplerini doldurdu. Başlangıçta ABD’nin Taliban’ı devirmesine yardım eden savaş ağalarının gücü pekiştirildi ve geçmişteki suistimaller görmezden gelindi.
Amerikalılar, onları etkili gördüklerinde, işkence ve yargısız infaz siciline sahip genç komutanlara güvendiler ve onları terfi ettirdiler. İnsan hakları gruplarının, bu şiddetin bir iç savaş döngüsünü körüklediği yönündeki uyarıları büyük ölçüde bir kenara itildi.
Ancak bu yirmi yılda Kabil’de ve diğer büyük şehirlerde de göreceli barış ve istikrar oldu ve bir nesil büyüdü, kendi kendini eğitti, aile kurdu, iş kurdu ve daha iyi yaşamlar için savaştı. Afganların yaklaşık üçte ikisi 25 yaşın altında, bu yüzden Taliban’ın aşırılıkçı ideolojisinin tüm ülkeyi kontrol ettiği yılları hiç yaşamadılar veya hatırlayamıyorlar.
Kırsal alanlardaki Afgan kadınları üzerinde yakın zamanda yapılan bir anket, eğitim, hareket özgürlüğü ve diğer haklar için savaşan feminist aktivistlerin çalışmalarının izole bir elit olduğu fikrine meydan okudu; bunlar, kırsal kesimin en muhafazakar kesimlerinde bile kız kardeşleriyle paylaşılan hedeflerdir. Taliban yaklaşırken, diğer ülkelerde onların mücadelesini destekleyen bizler, Afgan kadınlarını desteklemeye devam etmenin yollarını bulmalıyız. Uluslararası toplum diplomatik sermayesini bu konuda kullanmaya yeterince önem verirse hâlâ fırsatlar var.
Kadınlara yönelik hizmetleri ve aktivizmi finanse etmeye devam ettiğimizden, seslerini dinleyerek ve hangi bölgeyi alırlarsa alsınlar, kadınlara ve kızlara Taliban’ın devam ettiği gibi davranan hiçbir hükümetin uluslararası meşruiyetin tadını çıkarmayacağı konusunda hemfikir olduğumuzdan emin olmalıyız.