Hızır’ın suyu benem
Ab-ı hayat bendedir.
Kevser’den içen gelsin.
Kadru Berat bendedir.
Hızır ve İlyas, hükümdarın ordusunda iki neferdir. Hükümdar ölümsüzlük suyu (Ab-ı Hayat) aramaya çıkar. Yolculukta Hızır ve İlyas diğer askerlerden ayrılır. Bir su başında durup, yemek için kurutulmuş balık çıkarırlar. Tam bu esnada akan sudan sıçrayan su balığa değer. Balık, canlanır ve suya atlar. Böylece; Hızır ve İlyas “Ölümsüzlük Suyu”nu bulmuş olurlar. Bu sırada gökten bir MELEK gelir, Hızır ve İlyas’ın kıyamete kadar yaşayacaklarını fakat HIZIR’ın karada, İLYAS’ın denizde insanlara, ihtiyacı olanlara yardım edeceklerini bildirir. Onların ayrı yaşayacaklarını ancak yılda bir kez (6 Mayıs) bir araya gelebileceklerini duyurur.
6 Mayıs’ın genelde yağmurlu geçmesi, Hızır ve İlyas’ın buluşma sevinç gözyaşları olmasına yorulur.
Hıdırellez kökeni hakkında değişik varsayımlar bulunur. Yazılı tarihte ilk kez Mezopotamya UR kentinde TAMMUZ adıyla anılmış. İslamiyet öncesi Orta Asya’da bir Türk geleneği olarak başlatılmıştır. Anadolu, İran, Osmanlı, Balkanlar ve Doğu Akdeniz ülkelerinde baharı karşılama kutlamaları olarak yaşatılmaktadır.
Hızır’ın Mardin kalesinde doğduğu, Ab-ı Hayatla Allah’a ulaştığı rivayet edilir. Peygamber olduğu iddiaları çelişkilidir. Kuran-ı Kerim’de Kehf suresinde (60-82. Ayetler) isim verilmeden anlatılır“. Musa ile bir gencin kıssası. “İki denizin birleştiği yer”de yemek için getirdikleri balığın kaçmasıyla başlayan olay sonrası, 65. Ayette “Derken kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, ilim öğretmiştik” denilerek isim verilmeden Hızır anılır. Bazı kaynaklar Hz. İlyas’la özleştirir Hızır’ı.
Nuh’un gemisinin son günlerinde “Ya Hızır kurtar bizi” duası ardından, zeytin dalıyla gelen karga ( ya da güvercin)’nın müjdesi mutlu sona ulaştırır. Üç gün Hızır orucu tutulur. Tüm kutsal kitaplar da saygın kişi olarak anılır. Eski Mısır’da Toth, Tevrat’ta Enoch, Yunan’da Hermes, İran’da mitolojik kral Feridun ve hatta Lokman Hekim’le bile özdeşleştirilir. Sümerli’lerde ki Hasısatra’da aynı kişidir.
Hızır ve İlyas’ın diğer bir versiyonu da; ikisinin kardeş olduğudur. Bir gün Tanrı’nın hoşuna gitmeyen bir davranışta bulunmuşlar, Tanrı da onları ayırmış, birini karalara, birini denizlere hakim kılmış. Senede sadece bir gün beraber olmalarına izin vermiş. 6 Mayıs’tan, 8 Kasım’a olan günlere “Ruz-ı Hızır” günleri, 8 Kasım’dan, 6 Mayıs’a kadar olan günlere Kasım (İlyas) günleri denir. Hızır ve İlyas 6 Mayıs’ta Antakya’da beyazlar giyinerek buluşur, ağlaşır, hasret giderirmiş. HIDIRELLEZ ikisinin birleşik adıymış.
Hıdırellez günü halk beyazlar giyinerek, gün doğmadan önce, yeşil ve bol sulu kırlara gider, eğlenir piknik yapar, seçilen yerlerde ağaç, su yanında türbe veya yatır olmasına da özen gösterilir. Böyle yerlere HIDIRLIK derler Anadolu’ da.
Hızır (Hadır, Hıdır) arapça; yeşil adam anlamına gelir. Hızır temiz evlere gider diye Hıdırellez de evler temiz tutulur. Hızır nereye elini sürse bereket dağıtırmış, buluşma günleri herkes yiyecek küplerinin ağzını, Hızır’ın eli değip bereket gelsin diye açık tutarlar. Hızır’ı bekleyenler bahçeye çamurdan evler, dükkanlar, arabalar, salıncaklar yapar. Sedef çiçeği veya gül ağacının dibine para konur. Yüzük, giysi, dua yazılı kağıt, tesbih bırakanlar da oluyor. Bir gün önceden yüzükler toplanır, çömleğe konur, gülün dibinde bekletilir, ertesi sabah hiç konuşulmadan sadece mimiklerle iletişim kurarak en yakın akarsu veya denize gidilerek sembolik olanlar su’ya atılır, isteklerin yerine getirilmesi yıl boyu beklenir. Saygı duymakla beraber olayı biraz da komik bulan ben, 1997 Mayıs 6’ sın da biraz da şaşkın sonuca şaşırmıştım. Hiç planımız yokken eşim ve komşu hanım gül ağacının dibine koydukları araba resmi (tesadüfen Peugeot), oğlumuzun kazanacağı üniversite binasının resmi aynen gerçekleşmişti.
Bazı yerlerde “Hızır Sopası”nın olduğuna, değdiği yerdeki hastalıkları iyileştirdiğine inanılır. Kütahya Tavşanlı’da bir yıllık yoğurt mayası Hıdırellez’i izleyen iki gün içinde hazırlanır. Trabzon Şalpazarı’nda Hıdırellez’de maya katılmadan yoğurt yapılır. Mayalama sıcaklığında ki sütün içine besmeleyle tahta kaşık konulur elde edilen maya bir sonraki Hıdırellez’e kadar bereketli şekilde yeterli olur.
Baharla gelen aşktır. Hıdırellez ve etkinlikler de “Baht Açma” önceliklidir. Denizli’de “bahtiyar”, Yörük’ler de “mantıfar”, Balıkesir’de “dağlara yüzük atma”, Edirne ve Trakya ‘da “niyet çıkarma”, Erzurum’da “mani çekme” adı verilen bu etkinlik en acıklı şekilde Emir Kusturica’nın “Dom za Vesanje” ( Çingeneler Zamanı) filminde işlenmiş ve Goran Bregoviç’in “ Ederlezi” adıyla bizlere kazandırdığı eski bir Boşnak ve Balkan çingene ezgisi. Tınısı kadar sözleriyle de etkiler bizi. Hani o kızın dokunaklı sesi ile giriş yok mu! “ Toroma baba ooo ebu kiremci yeee, ameno saroo ere vaz me sava !” Sözleri de özetle “ Kızların ağıtlar düzerken Bosna yaylalarında, Acıya bulanmıştı şenlikleri, Ederlezi yine gelmişti. Her sene geldiği gibi. Ne bilsin burada yetim kızlar var. Bu sene Ederlezi babasız kalmıştı. Yetim kızların yürekleriydi gelen. Sarı saçları, mavi gözleriyle gökyüzü bile özenirdi güzelliklerine. Deniz utanırdı mavisinden. Cenazelerle uğurlanmıştı Ederlezi. Ahh Ederlezi niye geldin bu sene”
Bu sene Pandemi gölgesinde umarım Hıdırellez bir öncelik tanır bize “ülke bereketsiz, kızlar evde kalmasın”
Sevgilerle
M.Ünvan ATLI