“Hazar’ın Doğusu” denince akla ilk gelen Türk Yurtları olmalı.. Olmalı diyorum, çünkü maalesef günümüzde Türklükten bahsetmek hak getire! Kimsenin Türk Dünyası’yla ilgilendiği yok! Zaman zaman nadiren de olsa Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın “Daha bizim Turan davamız var” gibi şaşkınlık yaratan (!) açıklamalarda bulunması memnuniyet verici. Gerçi şahsen ben de bu açıklama şaşkınlık yarattı! Turancılığı savunmak kimin görevi, anlayamaz oldum? Yusuf Akçura’ya, Ziya Gökalp’e, Hüseyinzade Ali Turan’a, Nihal Atsız’a, İsmail Gaspıralı’ya, Mustafa Kemal Atatürk’ e sahip çıkmak, dolayısıyla Turancılığı savunmak kimin görevi dersiniz? Bu değerlere sahip çıkanların Doğu Türkistan’a da sahip çıkması tabiatın doğası gereğidir… (Doğu Türkistan konusunda, Vahabi Hareketler ‘den uzak durmak ve ABD’nin oyununa gelmemeye özen gösterilmelidir.)
Konumuza dönecek olursak, Sovyetlerin çökmesi üzerine yeniden ortaya çıkan Türk ülkeleri acaba ne kadar bağımsızlar? Ve Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkileri ne aşamada? Neden Türkiye Cumhuriyeti bu ilişkilerde yetersiz kalıyor? Çin, Rusya, ABD ve AB ülkeleri neden Hazar’ın Doğusu’nda “cirit atıyorlar”.
Pamir bölgesinden hak iddia eden Çin, niçin kuzeye ve batıya doğru yayılma politikası güdüyor? Hazar’ın Doğusu’nda enerji kaynakları Çin’i ne kadar ilgilendiriyor? Bunların her biri ayrı ayrı konular olmakla birlikte, kısaca şunu belirtmek istiyorum: ABD ile mücadeleye girişen Çin, bu bölgede de etkili olmak istiyor. İran ile 200 milyar dolarlık yeni bir ticaret anlaşması yapan Çin, Afrika ve AB ülkelerine ulaşmak için bu yolu (Eski İpek Yolu) kullanmak için bölgede… İpek Yolu güzergahının Türkiye açısından da ayrı bir önemi bulunduğu gerçeğinin altını çizelim. Bizim için, kadim Türk Yurtları’na kara ve demir yolu ulaşımını sağlalacak bir proje…
Bu bağlamda, Hazar’ın Doğusu’nda ABD Çin’i çevirmek için Hindistan ile ilişki kurarken, Çin buna karşılık Pakistan ile yakınlaşıyor. Asya ülkelerinden Myammar (Burma) ‘daki darbenin perde arkasındaki Çin, bölgede ABD yanlısı bir hükümet istemiyor…
Çin’in işgal altındaki Uygur Türkleri’nin uğradığı “soykırım” ve çok ileri düzeydeki “asimilasyon” politikası yeni değil. Yıllardır sürüyor… Türkiye, örtülü operasyonlarla Doğu Türkistan’lı soydaşlarımız ile yakın alakalı idi. Çin ile siyasi ilişkileri aksatmadan, en azından ciddi sekteye uğratmadan “Uygur yarası”nı iyileştirme çabasında idi. Ne zaman İstihbarat duayenlerimizden Kaşif Kozanoğlu, FETÖ’cüler tarafından tutuklanarak cezaevinde öldürüldü; Türkiye’nin bölgedeki kolu-kanadı (belki kırılmadı ama) ciddi yara aldı. Her şey, devletin bu konuya bakış açısı ve dış politika ilişkisiyle bağlantılıdır! Mutlaka bizim bilmediğimiz ilişkiler ya da sorunlar yumağı vardır.
Şimdilerde ise görüyoruz ki; Uygur soydaşlarımızla bizden çok ABD ilgileniyor. Neden dersiniz? Bir hayal olsa da; Çin’e rağmen aman oraya da demokrasi getireceğim diye girerse 5-10 milyon Uygur Türkü kesin katledilir. Diyeceğim odur ki; stratejik açıdan önemi dolayısıyla bölgeyi ABD kaşıyor. FETÖ ve benzeri unsurlar ile Türk Cumhuriyetleri’nde etkili olmaya çalışıyor. Türkiye bu konuda başarılı mücadele veriyor! Dışişleri, TİKA, Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı bu konuda olumlu çalışmalar yapıyor. Çavuşoğlu’nun geçtiğimiz günlerde Hazar’ın Doğu’suna yaptığı ziyaretler boşuna değil ? Geç de olsa, yıllar sonra Türk yurdu Semerkant’ta TC Başkonsolosluğu’nun açılması memnuniyet verici bir gelişme olmuştur.
Rusya, doğal olarak bölgedeki Çin yayılmacılığına karşı, Türk Cumhuriyetleri üzerindeki etki gücünü daha da arttırıyor. Bu çerçevede, Çin ve ABD’ye karşı İran’ın yanı sıra Hindistan ile de çeşitli alanlarda anlaşmalar imzalıyor. Moskova’nın bölgedeki nifak tohumları yeni değil. Çar döneminde başlayan, emperyalist-sömürücü bir yayılmacılığın etkisi. Orta Asya’nın göbeğinde Türkler için kurulan bir tuzak olan Fergana Vadisi’ndeki sorun ( Özbekistan-Tacikistan-Kırgızistan-Kazakistan arasında) Ruslar tarafından yaratılmıştır. Ruslar, bu bölgeyi coğrafyanın bir sorun yumağı haline getirmişlerdir. Bilerek, Türk devletlerini karşı karşıya getirmişlerdir. Türkleri coğrafi açıdan adeta bir birlerinin içerisine geçiren Rusya, çeşitli manevralarla (politik) Türkiye’yi bölgeden uzak tutmuşlardır. Kendilerini ise, “bölgenin ağabeyi” konumuna sokarak, “sorun çözen aktör” rolüne sokmuştur. Böylece bölgedeki varlığını devam ettirmektedir. Emperyalist Rusya’nın benzer uygulaması bugün Karabağ’da en bariz şekilde cereyan etmektedir. Azerbaycan’ın (bence) zaferi yarım kalmış, Rusya “emrivaki” ile Karabağ bölgesine yerleşmiştir.
Rusya’nın Kırım ve Ahıska Türkleri’ne uyguladığı sürgün ve kıyımı unutmayalım. Azerbaycan işgalini ve katliamlarını unutmadık. Günümüzde hala Kırım’ı yeniden nasıl işgal ettiği gördük.. Ya yıllar önce Ahıska Türkleri’ne yaptıkları. Artvin’e 70-100 km mesafedeki soydaşlarımızı binlerce km uzağa sürmedi mi? Kaç milyon Türk katledildi. Özellikle Gürcü Stalin’i unuttuk mu? Türkler, bunları unutmaz…
Suudi Arabistan dahi, Doğu Türkistan’daki soydaşlarımızın dini itikatlerini suistimal ederek bölgeye girmeye çalışıyor. Vahabi Hareketler’i ( Özbekistan İslami Hareketi gibi örgütleri ) bahane eden, bulunmaz bir fırsat sayan Çin Komünist Partisi, Sincar Bölgesindeki Türkleri acımasızca katletmeyi sürdürüyor. Bir de içimizdeki hainle.. ( Doğu Perinçek gibi Mao’cu haysiyet yoksunu, Çin’ci hainlerin tavırlarından bahsetmeye gerek yok!) Doğu Türkistan’da Çin işgali ve planlı soykırımı halen sürüyor? Özel kamplarda işkencelere maruz kalan Uygur soydaşlarımız, nüfus kıyımına uğruyor. Bölgenin demografik yapısıyla oynanarak Çin nüfusunun yerleşmesini teşvik ediliyor. Şunu özellikle belirtmek isterim ki ; Eninde sonunda Doğu Türkistan konusu, Türkiye ile Çin arasında ciddi sorun olacaktır. Belki de, Özbek örneği gibi, Doğu Türkistan’da da 1917 Sovyet işgaline karşı ayaklanan “Basmacılar Hareketi” benzeri bir mücadele patlak verecek..
Not: Bu yazıyı kaleme aldıktan dakikalar sonra TBMM’de “Doğu Türkistan’da Çin Zulmü “nün araştırılması için verilen önergenin ret edildiğini öğrendim. Böyle bir milli davada asla particilik söz konusu olmamalıdır. Ancak, Andımız’ın okullardan kaldırıldığı, “Ne mutlu Türküm Diyene” yazılarının dağlardan kazıtıldığı, okullardan indirildiği bir Türkiye’de, böyle bir araştırma isteğinin reddedilmesi karşısında çaresiz kalmanın üzüntüsü içerisindeyim…