“KAFKASLARDAN ESEN YELLER !…”
Azerbaycan – Türkiye yakınlaşması gözlerimizi yaşartan görüntülere sahne oldu. Geçtiğimiz günlerde televizyonlarda canlı yayınlarla tüm dünyaya nisbet yaparcasına! gösterilen Türk askerinin yürüyüşü, normal bir törenden çok daha fazlasını anlatıyordu ! İlk kez bir ülkenin milli ordusu, bir başka ülkede resmi geçit törenine katılıyordu. Bu fotoğraf başta Ermenistan, Rusya , İran ve Fransa olmak üzere tüm dünyaya imalı mesaj iletiyordu.
44 gün süren, Türk askerinin kahramanlık dolu mücadelesi zaferle sonuçlanmış; tam istenildiği gibi olmasa da, işgal altındaki toprakların büyük bölümü ”azad” edilmişti.Rusya, emperyal gücünü devreye sokarak, Azerbaycan’a “ dur, buraya kadar” diyerek bir kez daha kalleş yüzünü göstermiş ve askerlerini Karabağ’a yerleştirmiştir. Buna rağmen Türkiye Cumhuriyeti de yıllar sonra ( Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa komutasında ,15 Eylül 1918’de Kafkas İslam Ordusu, 1130 Osmanlı askeri ile Azerbaycan’ı Ermeni çeteler ile Bolşevik Ruslar’dan kurtararak, Bakü’ye girmişti.) “”öz gardaşlarının”” yanında olduğunu haykırarak, Kafkaslarda “ ben de varım “, Kafkaslar’da istikrar bensiz olmaz”, demesini bilmiştir. Bu bağlamda, yıkıma uğrayan işgal altındaki yerleşim merkezleri ile yerle bir edilen Karabağ’ın yeniden onarılmasında Türkiye başak rol üstlenecek ülke konumundadır. Hazar bölgesinde İngiliz yatırımları, Fransızlar’ın Kafkaslar’da etkisinin kalmayışı ve ABD’nin Karadeniz’de Rusya’yı tehdit eden “manevralar” yapması, Türkiye’nin önemini – dolayısıyla gücünü – bir kez daha ortaya koymuştur.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakü’deki törende yaptığı konuşmada, bölgesel barıştan söz etmesi (aşağıda tarihi sürecine değinecek olduğumuz) Kafkas topluluklarını etkilemiştir. Bölgedeki gelişmelerin yanı sıra, Türkiye – Ukrayna yakınlaşması bölge ülkelerini rahatsız etse de, onlara verilen bir cevap niteliğindedir. Nitekim ABD ve Avrupa da son yıllarda başlayan “ Türk düşmanlığı rüzgarı”nı dikkate almalıyız. ABD Başkanı Biden’in göreve başlamasından sonra bunun etkilerini çeşitli alanlarda göreceğiz.
Kafkaslarda esen Türk rüzgarının etkisinin, Libya, Doğu Akdeniz, Suriye ve Irak’a yansıması doğal gelişmeler arasında sayılmalıdır. Türkiye – Azerbaycan ( Bence yetersiz, yarım kalmış bir zafer olsa da) muzaffer olmanın sarhoşluğuna kapılmadan, mevcut durumdan rahatsız olan İran ( aşağıda kökenleri ititbariyle belittiğimiz gibi İran’da çok geniş Oğuz kökenli Türkler yaşamaktadır ) ile de “gri zeminde” temaslarını sürdürmeli; bu bağlamda Ermenistan’dan Rusya’nın asla vazgeçmeyeceğini ve Karabağ’da Rus askeri varlığının bulunduğunu da hatırlayarak diplomatik temeslara devam etmelidir. Halen devam eden pazarlıklar doğrultusunda – Ermenilerin savaş tazminatına karşılık- güneyde, Ermenistan-İran sınırında alınacak bir toprak parçası ( Nahcivan, dolayısıyla Türkiye – Azerbaycan arasında direkt bağlantı kuraracak) Türk düyası açısından da büyüyk bir zafer olacaktır.
-.-
Peki, Oğuz Boyları’nın birer parçası olan Türkiye ve Azerbaycan devletleri için Kafkasya’nın önemi nedir? Bölgenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri mi ? Stratejik konumu mu ? Kafkaslar daki Türk nüfusunu unutmamaız lazım.. Bu topraklar binlerce yıl öncesinden Türk topraklarıdır.
Avrasya bozkırlarında Türk hakimiyetinden önce bazı göçebe topluluklarının bulunduğu, bunlarında da İrani diller konuştuğu, tarihciler tarafından belirtiliyor. Kafkas bölgesindeki tarihi toplumsal yapılanmaya bakıldığında bir karmaşıklık olduğu görülebilir. Ünlü Türkolog Peter B. Golden, “ Türk Halkları Tarihine Giriş “ adlı eserinde, Kafkas bölgesi ile Karadeniz kıyıları ve Balkanları birlikte değerlendirmeyi yeğlemiştir.
Peter Golden, bölgedeki Gagavuzlar’ın (Keykaüs) bir Selçuklu boyunun uzantısı olduğunu açıklıyor. “ Irak, Suriye ve Arap dünyasının başka bölgelerinde (bunlar Selçuklular ve Osmanlı döneminde ve Osmanlı yönetimi sırasında buralara yerleşen Oğuz/Türkmen topluluklarının soyundan gelmektedirler) ve Güney Kafkaya’da da Türkçe konuşan küçük halklar bulunmaktadır. Güney Kafkasya’daki bu nüfus, Osmanlılar dönemindeki yerleşimciler ile din değiştiren Ermeniler ( mesela Hemşinler veya Hemşiller) ve Gürcülerden ( Orta Asya’ya sürülen “Mesket Türkleri” ) kaynaklanmaktadır. Sunni Müslüman bir Gürcü topluluk olan Acarlar, bir çeşit Türkçeleşmiş Gürcüce konuşmaktadırlar. Romanya (Dobruca Tatarları) ve Bulgaristan’da da Kırım Tatarları’nın oluşturduğu küçük topluluklar bulunmaktadır.
11. yüzyılda Oğuzların Azerbaycan bölgesine göçleri ile Türkleşmenin yoğunluğuna değinen Peter Golden, Türkleşmenin üç dönemden geçtiğini belitiyor ; “ Türkleşmiş Moğollar, Selçuklılar dönemi, azda olsa Oğuzlardan türüyen Uygur, Kıpçak ve Karluk ‘lar. Moğollar döneminde İran’a gelen Türkler ile Anadolu Türkleri birleşerek yeniden bölgeye yerleşmişlerdir. Günümüz Azerileri ezici bir çoğunlukla yerleşik hayata geçmiş ve boy bağlarından kurtulmuş bir halktır. Antropolik açıdan, bunlar İranlı komşularından çok farklıdırlar. Sovyet Azerbaycanı’n da dört topluluk kalmıştır : Ayrumlar, Padarlar, Şahsevenler (Bunlar daha çok İran Azerbaycanı’nda bulunmaktadır ) ve Karapapaklar. Sonuncusu kimilerce Türkmen kabul edilmekte ve Gürcistan, İran ve Türkye’de yaşamaktadır.”
Orta İran’da Halaç Türkleri ayrı bir Türk kolu olarak kabul edilmektedir. İran’da mesela Oğuz soyundan gelme Horasan Türkleri, direkt Oğuzdan türeme Afşarlar, Kaçarlar daha pek çok Türk topluluğu bulunmaktadır. Kuzeydoğu İran ve Afganistan’da da önemli sayıda Türkmen bulunmaktadır. 1944’de Stalin tarafından sürülmelerine rağmen Kırım Türkleri (Tatarlar) topluluğu bölgede yoğundur. Ancak, Dağıstan’da, Kumuklar Türkeşmiş halktır. Türkleşmiş Nogaylar ile Kıpçak ( bazıları Ortadoks), Karaimler (musevi), hahamları olan Yahudiler, Kımçaklar vardır ki ; Bunlar Sovyetler’in çöküşünden sonra İsrail’e yerleştirilen Yahudi toplumu olarak bilinir.
Şamhallık Kafkas Avarları, Darginler, Laklar, Agullar, Lezgiler ve Türk Nogaylar kadar Kumuklar “dağlı” veya “bozkırl halkı” olarak nitelendirirlerdi. Bölge Rus istilasına uğrayıncaya kadar, bölgenin hakim unsuru Türk halkları, Güneydoğu Dağıstan’da Azeriler, kuzey batı ve orta bölgelerde Nogaylar ve kuzeydoğuda Kumuklar’dı.
Karaçay- Balkarlar (Tavlı, Malkarlı) çoğrafi olarak bölünmelerine rağmen aynı dil lehçesini kullanıyorlardı…. Kuzey Kafkasya’daki Alan kabilesi ise Hristiyanlaşmış Türkler’den oluşuyordu.
…Nogaylar batı Sibirya’dan İdil ve Aral-Hazar bölgesine kadar uzanan geniş bozkırlarda göçebe hayatı yaşamaktadırlar. 16. yy’ın ortalarında bu birlik, Büyük ve Küçük Orda olarak parçalandı. Nogay toplulukları meydana geldi. Acıkulak bölgesinde Stravropol Nogayları (Küçük Nogay Orda kökenli), Kuzey Dağıstan’da Kara Nogaylar (Büyük Nogay Orda kökenli) ve Karaçak-Çerkez ve Çeçen – İnguş özerk bölgelerinde Ak Nogaylar.. Kara Nogaylar güçlü bir Kumuk etkisi altındadır. Ak Nogaylar ise Çerkez etkisine maruzdurlar. Günümüz Nogayları arasında ise kabile bilinci gelişmiştir.