Türklerin Gök Tanrı inancını aslında hiç bırakmadıklarını ve
kabul ettikleri dinler içerisine sindirmek suretiyle
hep devam ettirdiklerini söylemek mümkündür.
Bu durum bozkurt motifinin ortak millî hafızanın
bir unsuru olarak halen yaşamasında da ortaya çıkmaktadır.
Bozkurdun Türk kültüründeki yeri ve öneminin izahında,
yaşayan millî söz varlığı ile halk inanışları tamamlayıcı unsur olarak tanımlanabilir.
Sözlü kaynaklar, arkeolojik veriler ve tarihi kayıtların yanında;
yaşayan kültür unsurları da Türk kültür coğrafyasının hudutlarını
netleştirmeye yardımcı olacaktır.
Bir diğer tanımla bozkurdun ayak izini bıraktığı her nokta,
oradaki Türk varlığına delil sayılabilir.
Bundan dolayı unvan, kişi, boy ve yer adları ile
atasözleri, deyimler ve diğer sözlü kültür ürünlerinde geçen
bozkurt motifi önem arz etmektedir.
Bu bağlamda bozkurt işaretinin Türkiye’ye gelişi de
ilginç bir hikâyeye dayanmaktadır.
1991 yılında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra
Bakü’de Ebulfeyz Elçibey’in düzenlediği mitingde
bir milyon Türk, Alparslan Türkeş’i “Bozkurt” işaretiyle selamladı.
Rahmetli Türkeş bu işareti Bakü’de ilk defa gördüğünde sordu:
“Bu ne?” diye Elçibey’e,
Hanım Halilova’ya…
“Efendim bu, kurt işareti” dedi.
Orada görülen bu işaret daha sonra Türkiye’ye de geldi.
Aslında bu sembol Türk hakanları tarafından
başarı anlamına gelen bir zafer işaretidir.
Batıya göç eden Hun, Kıpçak, Peçenek Türkleri
aynı zamanda bu işareti “soy belirtir” olarak
yani “Ben Türküm” mânâsında da kullanmışlardır.
Öyle ki bu sembole İranlı Şair Firdevs’inin Şeyhname’sinde de rastlanmaktadır.
Türk kadınların minyatürünün yer aldığı bu eserde
Bozkurt işareti yapan kadınlar resmedilmiştir.
Bozkurt işaretinin, İslamiyet öncesi Göktürk döneminde ve
diğer Türk devletlerinde Türk hakanlarının zafer işareti olduğu,
mağaralarda bulunan 6.yüzyıla ait
Türk hakanı heykeli ile apaçık anlaşılmıştır.
Kurt motifinin Türk destanları bağlamında
Türk diliyle yapılan ilk değerlendirmelerini
M. Fuad Köprülü, Çin kaynaklarında yer alan
Göktürk menşe efsanelerini aktararak;
“… Bütün bu ayinler, Tu-kiielerin kendilerini
Kurt nesli saydıklarını, yani kurdu kendileri için
bir Ongun/Totem bildiklerini göstermektedir.
Oğuz Destanında da mühim bir mevkii olan Kurd’un
Tu-kiie menkıbelerinde bu kadar ehemmiyet kazanması
işte bundan dolayıdır” şeklinde belirtmektedir.
Uygur, Göktürk destanlarından ve
Oğuz Destanı’ndan örnekler vererek kurdun mahiyetini açıklamaya çalışan
Nihat Sami Banarlı “Türkler, anayurtlarının
bu müthiş varlığına önce Tanrı diye tapmışlar,
sonra kendilerinin bozkurt soyundan geldiklerine,
böylelikle birer bozkurt olduklarına inanmışlardır.” demektedir.
Türk destanlarının atla birlikte en önemli unsurlarından
biri olduğu düşünülen kurdun
türeyişi sağlayan kurt (ata-kurt, ana-kurt),
kurtarıcı kurt, cetlerine yardım eden ruh ve
kılavuz kurt vasıfları ile görüldüğü görüşü
araştırmacıların müştereklerindendir.
“Türeme, soyu yok olmaktan kurtarma ve kılavuzluk etme” bağlamında
Türk kök efsaneleri ve destanlarında
yoruma dahi ihtiyaç duymayacak açıklıkta yer alan bu motifin,
temel ortak özelliği tanrısallığıdır.
Adının “Bozkurt” oluşu da bu tanrısallığın en açık delilidir.
Bozkurt, gök yeleli kurt, gökkurt gibi adlandırmalarda
“boz” veya “gök” nitelemeleri, gök bağlamında renk teşbihi olduğu gibi,
aynı zamanda tanrısallık nitelemesidir.
Göktürk hakanlığının bağımsızlık alâmeti olan bayrağında görülen kurt,
bağımsızlığına düşkün olması ve
esir edildiğinde kendini boğarak öldürmesiyle tanınmaktadır.
Ayrıca kurt, liderlik ve yol göstericilik vasfı olan bir hayvandır.
Türk hakanları, milletinin esaret karşısındaki tavrını ve
bağımsızlığına düşkün oluşunu
kurdun karakteri ile bir tutmuş ve
kendilerini bu hayvanın temsil edeceğini düşünmüşlerdir.
Eski Çin tarihnamesi Chou Shu;
Türklerin bir kurttan türediklerini unutmak istemedikleri için
tuğlarında altın kurt başlarını taşıdıklarını,
Kağanın korunmasıyla görevli olanlara da “f’uli” yani “böri” dendiğini bildirir.
Bu bilgi daha sonraki Çin kaynaklarında da vardır.
Göktürklerde tuğların ve bayrakların tepesinde yer alarak
bir devlet sembolü haline gelen kurt;
Türklerin yaratılış efsanelerine kahramanlık etmiş,
soylarının tükenmesi tehlikesi ile karşı karşıya kalan Türk boylarının kurtarıcısı olmuş,
onlara rehberlik ve kılavuzluk etmiştir.
Bu soy devam ettiren-kılavuzluk sağlayan kurt
genel itibariyle erkek kurt olmak ile birlikte dişi kurt da olabilmektedir.
Ele geçen en eski dişi kurt/kurt ana motifli destan Vusunlar’a aittir.
Nitekim Millî Mücadele döneminde kendisinde
bozkurt ruhu bulan Türk milleti;
onun esir edilemeyişini, azmini ve kararlılığını,
zor koşullara karşı direncini benimsemiştir.
Dönemin aydınları, yazarları ve sanatkârlarının eserlerinde
bozkurt temasını etkili bir şekilde işlemiş olması dikkate şayandır.
Batılılarca “bozkurt” olarak tanımlanan Gazi Mustafa Kemal Atatürk,
bu unvanı fazlasıyla hak etmiş ve asırlar öncesine gönderme yaparcasına
Türk tefekkürünün bu önemli sembolünü
her fırsatta yaşatmaya gayret etmiştir.
Cumhuriyetin kuruluş yıllarından Atatürk’ün vefatına kadar
yoğun bir biçimde işlenen bozkurt motifi,
devletin resmi kurumlarından sosyal hayata kadar
yurdun tüm sathında kendine yer bulmuştur.
Atatürk’ün vefatının ardından bozkurt,
Atatürk dönemindeki yükselişini
devam ettirememiş ve kademeli olarak silinmiştir.
1944 Irkçılık-Turancılık davasına giden sürecin öncesinde
yayınlanan Türkçü içerikli yayınlar,
millî şef hükûmetince engellenmiş ve
bozkurt bir tabu niteliğine bürünmüştür.
Ancak pulların, paraların ve amblemlerin üzerinden
silinmek suretiyle geri plana itilmeye çalışılan bozkurt simgesi,
Türk milletinin bilinçaltında manevi olarak kuvvetli bir yükselişe geçmiş ve
1950’de Kore’de,
1974’te Kıbrıs’ta,
1992’de Karabağ’da Türk askerleri tarafından kullanılmıştır.
Bozkurt simgesi Türk’ün simgesidir.
Bir siyasi oluşumun prangası altına alınamaz.
Benim gözümde özgürlük işareti neyse
Bozkurt işareti de aynen odur.
Bozkurt barışın simgesidir,
Bozkurt Türk’ün özgürlüğüdür,
özgürlüğünün simgesidir.