HİZBULLAH (TÜRKİYE) / Kürt Hizbullahı
Merkezi Lübnan ‘da bulunan Hizbullah adı, Güneydoğu’ da artan PKK cinayetleri karşısında, PKK örgütüne mensup kişilerin faili meçhul kişi- lerce öldürülmesiyle Türkiye’de sıkça duyulmaya başladı. 1980’li yıllarda İstanbul’da yaptıkları eylemlerle adını duyuran Hizbullah’a ait ilk bilgi 1973 yılında Tahran’da elde edildi. Türkiye’de 19601ı yıllarda Tevhid Hareket’in savunucularından Prof Dr. Seyyid Kutub’un kitaplarının gelmesiyle oluşan Hizbullah fikirleri, Milli Nizam ve Milli Selamet partileri ile filizlendi. 1975 ‘de İran’dan gelen yayın organlarının etkisiyle taban bulmaya başlayan ha- reket, 1978’den sonra İran devriminin etkisiyle kendisini göstermeye başla- dı. 1973 yılında İranlı Ayetullah Mahmut Gaffari tarafından temeli atıldığı öne sürülen Hizbullah, 1983 yılında Şii Gruplar etrafında Lübnan’a yerleşti. 16 Şubat 1992 Tarihinde örgütün genel sekreteri Abbas Müsavi’nin İsrail ta- rafından öldürülmesinden sonra örgütün liderliğine Hasan Nasrallah getiril- di. Örgütün genel yapısında Şura, Politik Büro, Yürütme Organı, Fonk- siyonel Heyet, Yüksek Güvenlik ve Askeri Konsey (Bu konsey, Merkezi Güvenlik Organı, Karşı Güvenlik düzenlenmiştir ve Askeri Organ diye Üç bölüme Muhammed) gibi organlar bulunuyor. Hizbullah örgütünün stra- tejisi üç ayrı aşamadan oluşuyor. Bunlardan birincisi İslam dinini geniş halk kitlelerine yaymak için yapılan ve Telkin adı verilen propagandası, ikincisi silahlı çatışma safhası, üçüncüsü ihtilal.
Türkiye’de Hizbullah yanlılarının ilk eylemi, 1 Aralık 1984 Tarihinde İstanbul Şişli’de bir kuyumcu dükkanı soyulmak istenmesiyle gerçekleşti. Hizbullah militanları ile güvenlik kuvvetleri arasında çıkan çatışmada, soygunculardan biri yakalandı. Genişletilen operasyon sonucu 13 Hizbullahçı biri Sten marka 5 tabancayla yakalandı. Emniyet kayıtlarına göre Hizbullah yanlıları 1983-1984 yılları arasında İstanbul’da 19 soygun eylemi yaptılar. Adı bu soygunla ilk kez duyulan Hizbullah militanları arasında, sonrasında Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç ve diğer aydın cinayetlerini gerçekleştiren İslami Hareket örgütü lideri İrfan Çağrıcı da bulunuyordu.
Bu eylem ve davadan sonra örgütten uzun süre ses çıkmadı. Hizbullah’ın kurucuları ve militanlarının çoğu başta Diyarbakır ve Batman olmak üzere Kürt illerinden gelmelerine rağmen ilk dönemlerinde bölgede eylem gerçekleştirmedi. Silahlı mücadele yürütülmesi gerektiğini savunan Hüseyin Velioğlu’nun 1987’de örgütten koparak Batman’a yerleşmesiyle her şey değişti.
Genellikle eylemlerini üstlenmeyen Hizbullahçılar, PKK’lılar ve PKK sempatizanlarını hedef aldı. Hizbullah yanlılarının ilk başlarda, güvenlik kuvvetleri ile devlete yönelik eylemlere başvurmadığı gözlendi. Ancak örgüte yönelik operasyonlarla birlikte polisleri de öldürmeye başladılar. Dindar kesimin PKK’ya karşı teşkilatsız bir yapı ile başlattığı eylemler zamanla organize olarak Hizbul- lah adını aldı. Yakalanan Hizbullah üyelerinin verdiği bilgilere göre Tür- kiye’deki Hizbullah lideri, Ankara Üniversitesi SBF mezunu, 1952 Ger- cüş, Batman doğumlu Hüseyin (Abdullah) Velioğlu idi. 1980’den sonra Diyarbakır’da yaşamaya başlayan Abdullah Velioğlu, uzun süre de Batman da kaldı. 1987’de Batman’da bir kitap evi açarak, bunları diğer il ve ilçeler- de yaygınlaştıran Abdullah Hüseyin Velioğlu’nun Grubu ilk önce PKK’ya karşı silahlı mücadeleye başladı. Daha sonra, diğer İslami Grupları’da karşısına aldı. Velioğlu, ileride değineceğimiz üzere İstanbul Beykoz’daki bir evde öldürüldü. Velioğlu liderliğinde İlim Kitabevi çevresinde başka organize olan bu gruptan, Molla Mansur Güzelsoy liderliğinde Menzil Kitap evi çevresinde toplanan ve Tevhitçi olarak adlandırılan diğer bir grup da İran tarafından organize ediliyordu. Hizbullah kanadının yapılan- masına göre teşkilatın Genel Emiri Hüseyin Velioğlu idi. Şura üyelerini İsa Altsoy, Cemal Tutar, Edip Gümüş, Mehmet Sudan, Mehmet Emin Başol ve Selahattin Uruk gibi isimler oluşturuyordu.
Eylemlerini ikişer veya dörder kişilik timlerle gerçekleştiren ve he- def seçtikleri kişilerin istihbaratını yaptıktan sonra onları ev ya da iş yerlerine gidiş veya dönüşlerinde öldüren Hizbullahçılar, halen özellikle Güneydoğu’da geniş bir tabana sahipler.
Öte yandan merkezi Lübnan’da bulunan Hizbullah örgütünün lideri Ab- bas Musavi’nin İsrail tarafından öldürülmesi, İstanbul’daki Hizbullahi taban- da tepkiyle karşılanmış, bu saldırıyı protesto etmek amacıyla 21 Şubat 1992 günü Fatih ve Beyazıt camilerinde gösteriler yapılmıştı. Kudüs Günü dola- yısıyla benzer gösteriler 27 Mart 1992 günü tekrarlandı. PKK tarafından öl- dürülen Hizbullah liderlerinden Mehmet Zeki Atak, öldürülmeden kısa süre önce Nazmi Ortaç ile Mahmut Akyol’u görevlendirerek İstanbul’da 1 Mart 1992 günü Şişhane’deki Neva Şalom Sinagogu’na el bombaları ile saldır- dılar ve Morgi Yanni adındaki bir Musevinin yaralanmasına neden oldular. Saldırgan olay yerinden kaçtığı Batman’da yakalandılar.
Ana faaliyet alanı olan Güneydoğu’da Hizbullah, PKK’ya karşı Diyar- bakır, Batman, Silvan gibi bir çok yerleşim merkezinde hakimiyeti eline almıştı. Adana, Ankara, Konya’dan sonra 1999 yılında yönetim kadrosu İstanbul’a gelen Hizbullah, Güneydoğu’da yüzlerce kişiyi öldürdü. Bu ci- nayetler o dönemde faili meçhul olarak geçiyordu. Ancak daha sonra dü- zenlenen operasyonlarda faillerin bir çoğu yakalandı. Ocak 2000 tarihinde İstanbul Beykoz’daki bir eve düzenlenen operasyonda örgüt lideri Hüseyin Velioğlu ölü olarak ele geçirildi. Şura üyelerinden Edip Gümüş ile “Cemal Tutar sağ yakalandı. Örgütün ana bilgisayar arşivinin ele geçmesi üzerine, bu tarihten sonra ülke genelinde düzenlenen operasyonlarla yüzlerce Hizbullah militanı yakalandı. İran’da Askeri Eğitim gören Hizbullahçılar’ın öldürerek gömdükleri bir çok kişi- nin cesetleri toplu mezarlarda ortaya çıktı. (Ayrıntılı Bilgi için IQ Kültür Sanat Yayıncılık’tan çıkan; Hizbullah adlı kitaptan yararlanabilirsiniz.) Hizbullah faaliyetleri özellikle Güneydoğu Anadolu’da illegalitenin ya- nısıra çeşitli yöntemlerle devam etmektedir. Mustafazlar (Ezilmişler) Derneği’nin faaliyetlerini buna bir örnek olarak gösterebiliriz. Ancak, bu tarz dernek faaliyetlerinin Hizbullahi yapılanmanın devamı olduğu ve silahlı terör örgütü yapılanmasına destek verdiği gerekçesiyle kapatıldı. Bunun üzerine siyasi çalışmaya yönelen Hizbullahçılar, Hüda-Par adıyla siyasi parti kurarak, Şeriatçı bağımsız Kürdistan hayallerini politik ortamda aramaya koyuldular. HÜDA PAR’ın belirgin önceliğinin Kürt sorunu ve bu sorunun çözümünün din olduğuna vurgu yaparak, Kürtlerin genel taleplerine veya önceliklerine ayak uydurmaya çalışıyorlar. Bütün siyasi faaliyetleri, eylemlerinin ve gündelik yaşamlarında Kürtçeyi kullanıyorlar.. İbadetlerini Kürtçe yaparlar. Kürtçe ilahi müzik yaparlar. Aile bazlı bir parti örgütlenmeleri vardır. Eylemlere ve etkinliklere bütün aile gider, dört yaşındaki çocuk dahildir. Son yıllarda Bingöl’deki toplumsal faaliyetler dikkat çekmektedir. Hüda Par, 2023 seçimlerinde AKP ve MHP’ninbaşını çektiği Cumhur İttfakı’na davet edilmişti..
MİT’E DİNCİ SIZMA
ABD’de deşifresi yapılan Hizbullah disketlerinin çözümleri şeriatçı örgütün, devletin istihbarat birimlerine kadar nasıl sızdığını gözler önüne seriyordu. Örgüt tarafından infaz edilen Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Sekreteri İbrahim Sarı’nın emniyet istihbaratına çalışmasına karşın Hizbullah’a da Üniversite personeli hakkında bilgi verdigi ortaya çıktı. Sarı’nın eski İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu’nun kayınbiraderi Ahmet Göksu’nun da MİT çalışanı olduğunu belirlendi. Recep Buttanrı adlı bir kişinin de hem MİT hem de Hizbullah için muhbirlik yaptığı, istihbaratçı- ları deşifre ettiği belirlendi. Hizbullah lideri Hüseyin Velioğlu’nun 17 Ocak 2000’de öldürüldüğü Beykoz operasyonunda polisin eline geçmesin diye militanlar tarafından kurşun yağmuruna tutularak tahrip edilmek istenen 41 bilgisayardan 24’ünün hard diskinin çözümleri yıllar sonra yapılabildi. Örgütün askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar ile siyasi kanat sorumlusu Edip Gümüş’ün de yargılandığı Hizbullah anadavası dosyasında yer alan sabit diskler mahkeme kararıyla çözüm için Amerika’ya gönderildi. Disket çözümleri sonunda mahkemeye ulaştı.
Hizbullah tarafından kaçırıldıktan sonra öldürülen Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Sekreteri İbrahim Sarı’nın da örgüte ayrıntılı bilgi verdiği öne sürülmüştü. Dönemin Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ın “Adı Hizbullah’a ait dokümanlarda geçiyor” dediği (daha sonra kemikleri Diyarbakır’da örgüte ait Mardinkapı Savaş Mahallesi Küçüksavaş Soka’ta- ki 11 no’lu sorgu evinde bulunan) Sarı’nın ifadeleri, bir çelişkiyi de ortaya koyuyordu. Sarı sorgusunda Diyarbakır polisine çalışan sadık bir muhbir olduğu ve bu gücünü kullanarak Üniversite veya günlük yaşam içinde sıkıntılarla karşılaşan çok sayıda kişiyi de muhbirliğe zorladığını söylemiş ve Dicle Üniversitesindeki Hizbullahçılarla ilgili ayrıntılı bilgi vermiştir.
HİZBULLAH’IN EYLEMLERİ
Gaffar Okkan Suikastı:
17 Ocak Beykoz operasyonunun yıldönümünde Hizbullah’ın intikam eylemine girişeceği konusunda istihbarat alan güvenlik kuvvetleri, gizli bir yazışma ile tüm birimleri uyararak Hizbullah militanlarının herhangi bir karakola, muhtemelen de İstanbul veya Diyarbakır’da intihar eylemi yapa- bileceğini belirtmişti. Ancak beklenen eylem 17 Ocak’ta değil, 24 Ocak’ta meydana geldi. Hem de beklenmedik bir tarzda, beklenmedik bir biçimde!
Hizbullah militanlarının 24 Ocak 2001 tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan’a düzenledikleri suikast yurt içinde ve yurt dı- şında büyük yankı uyandırdı. Benzerine pek rastlanmayan bir şekilde dü- zenlenen suikast sonucu Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ile koruma polisleri Mehmet Kamalı, Sabri Gün, Mehmet Sepetçi, Atilla Durmuş ve Selahattin Baysoy hayatını kaybetti. 15 civarında kalabalık Bir grup ta- rafından düzenlenen saldırı, Diyarbakır Emniyet Müdürü’nün bulunduğu araçlar yaylım ateşine tutulmasıyla başladı. Emniyet Müdürü’ne eşlik eden koruma aracı ve korumalara kurşun yağdı. Militanlar kaleşnikofun yanı sıra el bombaları da kullandılar. Pusu kuran Hizbullah militanları araçlara 11 ayrı kaleşnikoftan ateş etti. Olay yerinde 446 boş kovan bulundu, sal- dırganların attığı dört el bombasından üçünün de patlamadığı, bu eylemden sonra, Güneydoğu’daki PKK’nın boşluğunu doldurarak Hizbullah’ın böl- geye hakim olduğu görüşleri ortaya atıldı. Dünya çapında bir eylem olarak nitelendirilen bu olayla ilgili çeşitli yorumlar yapıldı. Bazı çevrelere göre suikast emri, Almanya’da olduğu sanılan İsa Altsoy tarafından verilmiş- tir. Ancak İsa Altsoy‘un örgütten ayrılmak için yurtdışına çıktığı tezleri de aynı dönemde konuşulur oldu. Örgütün Diyarbakır Cezaevi‘nde bulunan Lider kadro tarafından yönlendirilmiş olabileceği kuşkusuna da varıldı. Diğer bir tez; yurt dışına çıktığı ve Fransa’da bulunduğu öne sürülen Er- meni asıllı Hizbullah Üst Şura üyesi Sülhadin Ürük’tü. Daha sonra Adana Pozantı’daki bir operasyon sırasında öldürülen Sülhadin Ürük’ün, Ermeni soykırım tasarısının Fransa Parlamentosu’nda kabul edildiği bir dönemde yabancı istihbarat birimlerince yönlendirilerek Hizbullah için bu eylemi yaptırmış olabileceği yönündeydi.
Oysa eylemi düzenleyen Hizbullah, gerçekleştirenler ise Diyarbakır Askeri kanadıydı.
Suikastten bir süre önce yakalanan Diyarbakır Askeri Kanat Sorumlusu Sabri Özdemir, ifadesinde Gaffar Okkan’a yönelik bir suikast hazırlığın- da bulunduklarını itiraf etmişti. Sabri Özdemir, düşünülen eylemle ilgili Hacı Hoca kod isimli Hacı Bayancık’tan talimat aldıklarını söylemişti. Sabri Özdemir’in, yakalanmasından sonra Hacı Bayancık’ın, örgüt yöneti- minden aldığı talimat doğrultusunda diğer militanlara bu eylemi yaptırmış olabileceğinden kuşkulanılıyordu. Ancak, suikastın Hizbullah Diyarbakır Asker Kanadı tarafından düzenlendiği ortaya çıkmıştı. Geçen zaman içe- risinde Gaffar Okkan suikastıyla ilgili sırlar ortaya çıkmaya başladı. Bağ- lar semtindeki bir eve düzenlenen operasyonda örgütün Diyarbakır Askeri Kanat sorumlusu olduğu öne sürülen Hasan Sarıağaç, çıkan çatışmada öl- dürüldü. Sarıağaç’ta ele geçirilen kaleşnikofun Gaffar Okkan suikastında kullanıldığı belirlendi. Bu operasyondan bir süre sonra yakalanan Mehmet Fidancı, Okkan suikastına katıldığını ve çevreye taciz ateşi açtığı itiraf etti. 1 Haziran 2001 tarihinde düzenlenen üçüncü operasyonda ele geçirilen si- lahlarda, 4 kaleşnikofun Gaffar Okkan suikastında kullanıldığı ortaya çıktı. Suikastın planlayıcısı ve tetikçilerinden olan Hasan Sarıağaç’ın ağabeyi de 2002 Temmuz ayında Elazığ’da öldürüldü. Okkan suikastına katılanlar tek tek yakalanmaya başlamıştı. Olayda kullanılan 5 kaleşnikofla birlikte Bed- ran Salamboğa’nın ele geçmesi, diğerlerini izledi. Temmuz 2001 de Abdül- hakim Tan ölü olarak bulundu. Suikasta katılanlar tek tek yakalanıyordu.
Gaffar Okkan ile 5 polis memurunun şehit edilmesi eyleminin talima- tını verdiği gerekçesiyle yargılanan Mehmet Beşir Varol, 12 Nisan 2009 tarihindeki duruşmada 18 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırıldı. Mehmet Çiçek aynı davada ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırıldı.
İtirafçı Şaban Altuneri, Gaffar Okkan’ın şehit edilmesinden 7 ay sonra İstanbul’da oğluyla birlikte öldürüldü.
Örgütün Kasası Öldürüldü
5 Eylül 2001 sabahı saatler 03.00’ü gösterirken Adana ve Niğde’de iki ayrı operasyon düzenlendi. Örgütün ileri gelenlerinden Şura Üyesi Hacı Bayancık sağ ele geçirildi. Adana’nın Pozantı ilçesindeki bir dağ evinde örgüte yönelik operasyonda, örgüt arşivinin büyük bölümü çatışma sırasın- da yakılarak imha edildi.
Çatışmada Hizbullah ilim kanadının önemli isimlerinden olan Selahau- din Ürük ölü olarak ele geçirilmişti. Örgütün kasası olarak nitelendirilmiş- ti. Ermeni uyruklu Ürük uzun yıllar aranmasına rağmen yakalanamamıştı.
Hizbullah terör örgütüne yönelik olarak İstanbul Emniyet Müdürlü- ğü ve Batman Emniyet Müdürlüğü’nün başlatmış olduğu operasyonlarda Esenler’de 25 Ağustos 2001 tarihinde 34 … 4062 plakalı otomobilde Hizbul- lah terör örgütünden itirafçı Şaban Elaltuneri ve oğlu Mehmet Elaltuneri’nin öldürülmesi ile Küçükçekmece’de 3 polis memurunun şehit edilmesi ola- yının tetikçisi Nezir Dana sahte kimlikli, Rıfat Demir ile olayda gözcülük yaptığı belirlenen Mehmet Tahir Ak isimli örgüt üyeleri ile birlikte, gözlem altına alınan diğer 8 kişinin arasında bulunan Ahmet Durmaz’ın Esenler’de öldürülen baba oğulun öldürülme olayını planladığını, Beşir Acar isimli gözlem altındaki kişinin de baba ile oğlunun hakkında öldürülmeden önce istihbarat topladığı, yapılan operasyonlar sonucu ortaya çıkartıldı.
Bölünme
Hizbullahçı oldukları iddia edilen grubun Diyarbakır’daki taraftarları arasında 22 Kasım 1993 tarihinde çatışmalar başladı. PKK gibi bölgede bir Kürt devletinin kurulmasını savunan, ancak devletin İslami esaslar üzerine olması gerektiğini savunan Hizbullahçılar arasında, Ağustos ayından iti- baren görüş ayrılıkları ortaya çıkmaya başlamıştı. Şiddet yanlısı İlimciler ile ılımlı olarak nitelendirilen Menzilciler arasında silahlı çatışmalar çıktı. Diyarbakır’ın Bağlar semti Kuruçeşme mevkiinde silahlı saldırıya uğra- yan Batıl Şimşek öldü. Olaya misilleme amacıyla düzenlenen saldırılarda şehrin değişik semtlerinde Ahmet Haliç, Mehmet Sevinç, Salih Eser ve Ubeydullah Can adlı Hizbullahçılar, fraksiyon ayrılığı yüzünden canların- dan oldular. İlimciler ile Menzilciler birbirlerini öldürmeye başlamışlardı. İran İslam Cumhuriyeti’ni model alan bir Kürt Devleti kurmak amacıyla Güneydoğu’da önceleri Marksist ögütlere karşı faaliyete başlayan Hizbul- lah örgütü yukarıda da belirtildiği gibi Türkiye’de ikiye bölünmüşlerdi.
Her iki grubun liderleri de İran’da eğitilmişlerdi. Bunlardan birini “İlim” diğerini “Menzil Cemaati” oluşturuyor. Bir çok silahlı eylem gerçekleştiren “İlimciler”e karşı. “Menzil” Grubu, Türkiye’de silahlı mücadelenin henüz erken olduğu görüşünü savunuyordu. Menzil grubunun lideri Fidan Güngör siyasi, dini lideri Mansur Güzelsoy, Mehmet Yaşasın, Zeki Savaş ve Sadettin Ay şura üyeliğini oluşturuyordu. Örgütün Diyarbakır Askeri Kanat Sorum- luluğunu Emin Tenşi yapıyordu. Çatışmaların yoğunlaşması ve inisiyatifin Velioğlu’na geçmesi üzerine Fidan Güngör Istanbul’a gitti.
Batman ve İstanbul’da düzenlenen operasyonlardan kaçan Hizbullah örgütünün Hicret Grubu mensubu 6 Kişi 1997 Ağustos ayında Bursa’da
yakalandı. Menzil ve İlim Grubu olarak ikiye ayrılan Hizbullah gerçek- leştirilen Hicret Grubu Bursa’daki militanlarca oluşturuldu. Batman ve İstanbul bağlantılı olarak çalışan İlim Grubu militanları Fidan Güngör ün kaçırılması olayında rol almışlar, bazı cinayetlere de katılmışlardı.
Hizbullah’ın Ladin’in e Bakışı
Bir Zamanlar CIA tarafından yetiştirilerek ortaya çıkartılan (ve 29 Ni- san 2011’de ABD tarafından Pakistan’da öldürülen) Usame Bin Ladin’in daha sonra öğrendikleri gerilla eğitimini ABD’siz kullanmaya(!) başlayın- ca, Dünyanın en tehlikeli teröristi ilan edilmiş ve başına da 5 milyon dolar ödül konulmuştu. Usame Bin Ladin, 11 Eylül 2001’de ABD’deki intihar eylemlerinden sorumlu tutuldu. Binlerce Amerikalı’nın ölümüne neden olan Pentagon ve Dünya Ticaret Merkezlerine düzenlenen uçaklı intihar saldırılarından ABD, Afganistan’a askeri müdahalede bulunmadı. Amaç, Taliban Hükümeti tarafından korunan Ladin’i ele geçirmekti. Bir çok ge- lişmiş ülkede ekonomik krize neden olan ABD saldırısından sonra dünyada en çok konuşulan Ladin olmuştu. Türk Hizbullah’ı da Ladin’e Sempati ile bakan gruplardandı. Hizbullah’ın Usame Bin Ladin yada örgütü El Kaide ile bir ilgisi bulunmuyordu.
Hizbullah tatbik etme fırsatı olmasa da, eski ABD Başkanı Bill Clinton’un Türkiye ziyareti sırasında İzmir Efes’i gezerken öldürmeyi gün- deme getirmişti. Böyle bir çizgide olan Hizbullah’ın Ladin’i desteklemesi kadar olağan bir şey olamazdı. Dolayısıyla Hizbullah desteğini eyleme dö- nüştürmeyi de planladığı eylemle ilgili yorumu da, ilginçti. Hizbullah 11 Eylül saldırısını kendisine rehber edinen: “Bütün Müslümanların ufkunu açan, geleceğe ışık tutan bir eylem”.
Hizbullah militanlarının düzenledikleri toplantılarda gündeme getirilen konular, zamanla yakalanan militanlarının ifadelerinde ortaya çıkıyordu. İslam kahramanı olarak niteledikleri Laden’e destek amacıyla İzmir’de oturan ABD’lilerle ilgili istihbarat yapılması, Türk-Amerikan Dernekleri hakkında bilgi toplanması, İstanbul’daki İsrail ve ABD’li kuruluşlara karşı bombalı eylemlerde bulunulması, İstanbul‘da yaşayan ABD’li gazetecile- rin tespit edilmesi gibi çalışmalar yapılmasına karar verildi. İzmir’de yapı- lan bir operasyon da ortaya çıkartılan bu bilgilerle, belki de Hizbullah’ın yeni eylemleri engellenmişti.
Etnik Köken Teması
Hizbullah’ın ideolojik yapılanması ile stratejik konumunu geçen bö- lümlerde ele almıştık. Yine zaman zaman değindiğimiz diğer bir konu Kürtçülük unsuru. Hizbullah mensuplarının yüzde 90’lık diyebileceğimiz büyük bir bölümünün Doğu ve Güneydoğu bölgesinden olması, örgütün etnik bir yapıya girmesini kaçınılmaz kılıyor. Bunu bir de bölgede Mark- sist-Leninist PKK rakip olarak karşısına çıkınca, Hizbullah’ın Kürtçülük faktörünü görmezlikten gelmesi imkansızlaşıyor.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ırkçı politika izleyip, aynı bölgede faaliyet gösteren PKK’yı da Marksistlikle suçlayan Hizbullah, PKK’yı Müslüman- lara karşı baskı ve şiddet uygulamakla suçlamıştı. Hizbullahi ideolojinin etnik kimlik yapılanmasına ters düşmesine rağmen Hizbullah özellikle, Diyarbakır, Batman, Şırnak, Siirt, Mardin, Urfa bölgelerinde etnik yapı- lanmaya önem vermiş ve bunu ona her kullanarak geniş bir taban sağlama başarısını göstermiştir. Bölgede, PKK’ya karşı olan inançlı halkın büyük bölümü Hizbullah’ın propagandalarına yenik düşmüştür.
Hizbullahi grupların Kürt kimliği ile ilgili düşünceleri PKK ve ben- zeri örgütler seviyesinde olmamakla birlikte konu üzerinde hassasiyetle durulması gerektiğini ortaya koymaktadır. Nihai amaca ulaşabilmek için destekleyici ve motive edici yan unsur olarak etnik kimliğin kullanıldığı da düşünülebilir.
Hizbullah İlim grubunun üst düzey sorumlularından Şura üyesi, Abdü- laziz Tunç, itirafçı olduktan sonra yaptığı açıklamalarda örgütün hedefiyle ilginç bilgiler veriyor:
“Kürdistarı Projesi özel manada olabilir. Çünkü siz isteseniz de iste- mezseniz de Suriye, İran ve Irak Kürtleri belli davalar güdecek. Siz de bu konuda görüş beyan etmek zorunda kalacaksınız. Bu konularda kitaplar yazdığına şahit oldum. Hatta ben Hüseyin’in 1990’lardan itibaren Kürtlere Kürdistan’a “Bir bakış konularında dizüstü bilgisayarına yazdığını biliyo- rum. Kitapları çıkartacağım zaman gelecek diyordu. Hepsi İstanbul’daki evde imha oldu.”
Hüseyin Velioğlu’nun öldürülmesinden sonra Hizbullah İLİM Kanadı’nın “Şehitler Kervanı” adlı kaset dizisinde yer alan “Kürdistan” başlıklı marşın sözleri:
“Kan şahadete Çağrı Yapan mesajdır bize Kan tarihlerden bir coşkudur yüreğimizde İslamiyet İçin kıyam ettik bizler Kürdistan da Uyandı bak azizlerimiz boyandı kana
Kan Bir nur görmeme fışkırdı aydınlattı bizi Kan Kürdistan’da Allah için boğdu haini Kan Hizbullahi medresesinin icazetidir
Kan Allah için ölümlerin bir müjdesidir Kan dirilen bu ümmetin bir meşalesidir Kan hürriyete giden yolun göstergesidir
Kan Hüseyin’den bir mirasdır üstüne mektebimize Kan bir feryattır, bir kıyamdır zulmün.”
Menzil grubunun 1993 yılında yayımladığı “Hira” adlı dergiden konu- muzla ilgili bir bölüm dikkat çekicidir:
“Yaşadığımız coğrafyada Müslüman Kürt halkı devletin yaklaşık 70 yıl- dır ırkçı laik. Devletin15 yıldır Ulusalcı-Marksist örgütün, son 4-5 yıldır da İslam adına ortaya çıkan zalimlerin katliam ve vahşetinden inim inim inlemektedir… Devletin yaptıklarına anlam vermek kolay. Çünkü Müslü- man Kurt Halkı, Türk ulusçuluğu ve laik temel üzerine kurulan TC için hem Ulusal hem de dinsel açıdan Tehlike teşkil ediyordu. Bunun için mustazaf Müslüman Kürt halkına iki boyutlu zulüm ve katliam birden uygulandı ….
PKK’nın yaptıkları da anlaşılır cinstendir. Çünkü hiçbir Marksist örgüt veya Devlet, insanlara kan, katliam ve göz yaşından başka bir sey kazan- dırmamıştır. Ateizmi temel alan PKK, Kürt halkı Müslüman olduğu için, zulüm ve katliamını, TC gibi katmerli olarak uyguladı….
Anlaşılması ve alışılması zor olan, din adına, İslam adına Müslüman halka reva görülen bu zulümdür…”
Hizbullah-PKK çatışmalarının ana nedeni bölgedeki örgütsel müca- deleden kaynaklanmaktadır. Hizbullah ilim grubunun PKK ile başlatmış olduğu silahlı mücadele, yasadışı örgütün stratejisindeki üçüncü aşamaya (cihad) geçtiği şeklinde anlaşılmamalıdır.
10 YILLIK DAVA!
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen 33 sanıklı Hizbullah davası 10 yıl aradan sonra karara bağlandı. 31 Aralık 2009 tarihinde son duruşması yapılan Hizbullah Ana Davası’nda 16 örgüt yöneticisi müebbet hapse çarptırıldı. Hizbullah ana davası, 10 Temmuz 2000’de 15 sanıklı olarak başlamıştı. İstanbul Beykoz’da 17 Ocak 2000’de örgüt lideri Hüseyin Velioğlu’nun öldürüldüğü operasyonda sağ olarak yakalanan, üst düzey sorumlularından Edip Gümüş ve Edip Tutar’ın da aralarında bulunduğu sanık sayısı zaman içerisinde artmıştı.
Emniyet Genel Müdürlüğü’nce Milli Güvenlik Kurulu (‘Hizbullah’ın gizli faaliyetler içersin olduğu ve yeniden diriltilmeye çalışıldığı görüşü- ne yer veriliyor) Sunulan bir raporda, örgütün Kurban Bayramları’nda binlerle ifade edilen aileye yardımda bulunduğu ve hücresel faaliyetle- re hız verdiği görüşüne yer verilmişti.
Mustazaflar ile Dayanışma Derneği ve İnzar Dergisi üzerinden faaliyetlerini yürüten örgüt, başta Diyarbakır olmak üzere Güneydoğu’da önemli ölçüde etkinliğini korumaktadır.
Özellikle Diyarbakır’da etkisini sürdüren Hizbullahi yapılanmaya kar- şı, PKK’nın din adamlarını kullanarak halkın inançlarına yönelik zaaflarından faydalanma şeklinde çalışmalarda bulunmaktadır. Bunun için bazı cami imamlarının PKK tarafından kullanıldıkları görülmüş olsa da, Feytul- lah Gülen gurubu olarak bilinen yapılanmanın bölgedeki etkin faaliyetleri Hizbullahçıları rahatsız etmiş ve son yıllarda “Işık evleri”ne karşı kendi “sohbet evleri”nin yayılmasına ayrıca önem vermişlerdir. Bu iki yapılanma arasındaki rekabetten olsa gerek, Hizbullah açıkça bir bildiri yayınlanarak, “Kürdistan halkı ve İslami kesimlere” seslenmiş, bu bildiride Gülen grubunun hasmane ve düşmanca tavır yürüttüğünü, Hizbullahi Müslümanlara yönelik saldırılarda bulunduklarını açıklamışlardı..
2010 yılının sonunda yürürlüğe konulan yasadan yararlanan Hizbullah’ın cezaevindeki lider kadrosu, serbest bırakıldı.. Türkiye, 2011 Ocak ayında, bu nedenle Hizbullah’ konuşur oldu. CMK’nin 102. Maddesi çerçevesinde, Diyarbakır Cezaevi’n bulunan ve yargılanmaları devam eden Edip Gümüş, Cemal Tutar, Fuat Balcı, Abdulkerim Kaya, Mustafa İpek ve Şeyhmuz Kinay tahliye edildiler. Kamuoyundaki tepkiler üzerine haklarında yeniden tutuk- lama kararı çıkmasına rağmen bulunamadılar. Hizbullah Şura üyelerinden Edip Gümüş ve Cemal Tutar izlerini kaybettirdiler. Yurt dışına kaçtıkları sa- nılan örgüt üyeleri, yandaşlarına gönderdikleri haberlerle, “güvende oldukla- rını” açıkladılar. ( Bu konuda detaylı bilgi için örgütün, İnzar, Doğru Haber dergileri ile hüseyinsevda.net adlı internet sitesine bakabilirsiniz.)
Türkiye Hizbullah örgütünün adı 2022 Mayıs ayında yeniden gündeme geldi. Bu kez örgüt, eylemleriyle değil; bir dönem ülkeyi kana bulayan saldırıların tetikçilerinin ve yöneticilerinin serbest bırakılmasıyla ilgili haber merkezlerinin odağı oldu. 1992-2001 tarihleri arasında toplam 165 kişiyi öldürdüklaeri belirlenen ve bu suçlardan ağır hapis cezalarına mahkum edilen militanlar serbest bırakıldı. 2011’de bazı yöneticilerinin serberst bırakılmasının ardından, dışarı çıkartılanlar arasında Hizbullah Şura üyelerinden Mehmet Salih Kölge ile , mahkeme heyetini “ sizi Gaffar Okkan’ın yanına gönderirim” diyerek tehdit eden Cemal Tutar da bulunuyordu.
ALİMLER VE MEDRESELER BİRLİĞİ
2000 yılında İstanbul’da düzenlenen “Büyük Hizbullah Operasyonu” sırasında Kartal’da sahte kimlikle ele geçirilen Enver Kılıçaslan’ın Başkanlığı’nı yaptığı Alimler ve Medreseler Birliği, 2022 Ekim ayında Diyarbakır’da toplandı. Toplantıya Afganistan Taliban yetkilileri ile Dünya Alimler Birliği gibi radikal dinci unsurların temsilcileri katıldı. Toplantı sonra yapılan açıklamalarda, Kürt halkını PKK’nın değil, Türkiye Hizbullah’ının siyasi kanadı olan Hüda-Par’ın temsil ettiği vurgulandı. Alimler ve Medreseler Birliği, küçük çocukları tarikat-cemaat yapılanması çerçevesinde radikal dinci propagandalarla yetiştirmekle biliniyor.
Diyarbakır’da bulunan Alimler ve Medreseler Birliği, eğittiği kız öğrenciler için “icazet töreni” düzenliyor. “İcazet alan” kız öğrenciler, gözlerinin bile görünmediği giysilerle törene katılıyor.. Alimler ve Medreseler Birliği isimli kuruluş Diyarbakır’ın Kayapınar ilçesinde faaliyet gösteriyor. Kuruluşun bir diğer adı ise “İttihad-ı Ulema” olarak biliniyor. Alimler ve Medreseler Birliği’nin ayrıca “İlim ve Tedris Komisyonu”, “Fetva Komisyonu”, “İlahiyat ve imam hatiplerler dayanışma komisyonu”, “Genel tebliğ ve irşad”, “Ziyaret komisyonu”, “Dış ilişkiler”, “İnşa ve finans komisyonu” gibi komisyonları bulunuyor.
İran menşeili gruplardan biri olan Zekeriya Şengöz’ün liderliğini yaptığı Malatyalılar Grubu, Hizbullah operasyonlarından sonra İlim grubuyla (Hizbullah) birleşme kararı almış, ancak örgüte yönelik 28 ilde düzenlenen operasyonlar sonucu 285 kişi yakalanmıştı.
Hizbullahi yapılanma çerçevesinde 2022 yılındaki faaliyetleri neredeyse lagal şekilde tüm hızıyla devam ediyordu. Diyarbakır’ı merkez Sur ilçesine bağlı Çarıklı beldesinde Hizbullah bağlantılı Alimler ve Medreseler Birliği’ne (İttihad’ul Ulema) bağlı medresenin “resmi” açılışı yapıldı.
Hizbullah’a yakın yayın organları tarafından verilen habere göre açılışa HÜDA-PAR GİK (Genel İdare Kurulu) Üyesi Şeyhmus Tanrıkulu, AKP’li 26’ncı dönem Diyarbakır Milletvekili Mehmet Galip Ensarioğlu ile ‘İttihad’ul Ulema’ yöneticileri katıldı.
2023 yılında Hüda Par, AKP ve MHP’nin başını çektiği Cumhur İttifakı’na katıldı. Legaı ortamda siyasi parti olarak faaliyetine devam eden Hizbullahi yapılanma, bölgede İslamcı Kürt Devleti kurma hedefini güdüyor. Cami cemaati arasında militan toplamayı sürdüren Hizbullah’ın lideri firari Cemal Tutar gözüküyor. Almanya’da kadroları barınan Hizbullah’ın cezaevlerindeki militan kadrosunun tamamımın tahliye olmasına ise AKP iktidarının ” kısmı af “uygulamaları neden olmuştur…
İLİM GRUBU
1979-1980 yıllarında çeşitli kitap evlerinde satılan radikal dini yayınla- rından etkilenen bazı gruplar bir araya gelerek fikri analiz ve tartışmalara başladılar, bu çerçevede ilk toparlanma Diyarbakır’daki Vahdet Kitabevi çevresinde oluştu. Abdulvahap Ekinci’ye ait bu kitap evindeki faaliyetlere sonradan kendi kitap evleri ve gruplarını kuracak olan Fidan Güngör ve Hüseyin Velioğlu da katılmıştır.
Zaman içerisinde Vahdet Kitabevi çevresindeki oluşumlardan kopmalar başladı. İlk olarak 1981 yılında Fidan Güngör Menzil kitapevini kurmuştur. Menzil kitapevlerinin Kuruluşu ile birlikte Vahdet Kitapevi çevresindeki kopmalar hızlanmıştır. Fidan Güngör’ün bu yapılanmadan ayrılmasına Hizbullahi gruplaşma içerisindeki görüş ayrılıkları ve liderlik mücadelesi yatmaktaydı.
1982 yılında Hüseyin Velioğlu’da Vahdet çevresinden ayrılarak İlim Kitapevini kurdu. Bu ayrılığın ana nedeni olarak Abdulvahap Ekinci’nin, Müslüman Kardeşler örgütünün liderlerinden Seyyit Kutup’un kaleme aldığı Fi Zilali’l Kur’an isimli eserine saygısızlık göstermesinin neden olduğu ileri sürülüyor.
Yaşanan bu fikir ayrılıklarından sonra Hüseyin Velioğlu yeni bir ortam ve örgütlenme yapmak amacıyla memleketi olan Batman’a gitti.
Örgütlenme sürecini Diyarbakır’daki grup ile irtibatlı olarak Batman’da açtığı kitapevi çevresinde yürüten Hüseyin Velioğlu, böylelikle bölgenin kilit il ve ilçelerinde örgütlenme faaliyetlerine başladı.
Bazı terör uzmanlarının değerlendirmesine göre, Hüseyin Velioğlu Batman’ı özellikle seçmişti. Çünkü Batman’a yakın olan Silvan ve Mardin o dönemde sık sık PKK terörüne maruz kalıyordu. Bu durumun bilincinde olan ve örgütsel mücadele mantığıyla PKK ile çatışma kararı alan Hüseyin Velioğlu, kısa sürede silahlı birimler oluşturdu.
İlim Grubu, gerekli hazırlık döneminin sağlanmasından sonra PKK sempatizan ve militanlarına karşı Batman ve Silvan merkezlerinde ilk ey- lemlerine başladı.
Batman’daki yapılanmayı tamamladıktan sonra Diyarbakır’a geri dö- nen Hüseyin Velioğlu, artık silahlı mücadeleden yanadır. Bu amaçla, fikir ayrılığına düştüğü Menzil Grubu ile bu kez bir araya gelerek birlikte hareket etme talebinde bulundu. Ancak İlim Grubu ile Menzil Grubunun yolları bu dönemde kesin olarak ayrılınca, Hüseyin Velioğlu silahlı eylemlerini karşı gruba da yöneltmişti.
Daha sonra Hizbullah olarak nitenlendirilen İlim grubunun eylem ve ya- pılanmadaki stratejileri gözönüne alındığında daha sistematik ve profesyo- nel bir terör organizasyonuna sahipler olduğu görülmektedir. Mevcut konu- munun Menzil grubuna oranla daha kuvvetli olan İlim Grubu, bu dönemde Menzil grubunu tamamen tasviye ederek kendisini Hizbullah adıyla lanse etmeyi ve bölgedeki potansiyel tabanını kontrolü altına alma düşüncesin- deydi. Bu çerçevede, Hüseyin Velioğlu İlim Grubu tanımını kullanmayı yasaklamış ve kendilerini Hizbullah olarak tanıtmaya özen göstermiştir.
MENZİL GRUBU
1979 Humeyni devriminden sonra, söz konusu fikirleri yaymak (ihraç etmek) amacıyla İran’da bir bakanlık kurulmuştu. 1981 yılından itibaren İran İslam Devrimi’ni ihraç faaliyetleri çerçevesinde öncelikle Lübnan, Bosna, Afganistan, Arnavutluk, Filistin, Suriye, Irak gibi ülkeler bulunu- yordu. İran, Türkiye’yi de gözardı edemezdi. Bu amaçla diğer ülkelerde olduğu gibi, büyükelçilikleri ve konsoloslukları karargah olarak kullanı- yorlardı. Bakanlığın finansmanı ile, hedef ülkelerde kitap, dergi, gazete ba- sım ve dağıtımı, konferans düzenleyerek ve paneller, ideolojik amaçlı kül- türel etkinlikler düzenleyerek (Sincan’daki Kudüs Gecesi gibi …), ideolojik amaçlı kültürel etkinlikler tertipledikleri, Turistik Seyahat adı altında bu ülkelerden İran’a 15’er günlük ücretsiz geziler düzenledikleri, bu seyahat- ler sırasında özellikle İran’ın Kum şehrinde ve kutsal sayılan yerlerde İran İslam Devleti’ni anlatarak; gezi sonunda İmam Humeyni’ye Biat teklifi yaptıkları, Biat‘ı kabullenen şahısların ülkelerine döndüklerinde mücade- leye başladıkları görülmüştür.
Kitapta ele aldığımız Hizbullahi yapılanmanın ilk şurası Abdul Vahap Ekinci, Ahmet Tufan, M. Fidan Güngör, Hüseyin Velioğlu ve Veysi Kaykaç’ın katılımıyla A. Ekinci‘ye ait Vahdet Kitapevinde gerçekleşmiştir. Zaman içinde örgüt şurası içinde fikir ayrılıkları meydana gelince, ilk olarak 1981 yılında Fidan Güngör ile Hasan Şengül Menzil Kitapevini açarak gruptan ayrıldı ve Menzil Kitapevi etrafından toplanan taraftarları ile Hizbullahi Menzil Grubu’nu oluşturdu.
1986 yılında Molla Yasin Ekinci ve oğlu Abdulvahap Ekinci, Hüseyin Velioğlu’ndan ayrılarak Hizbullah Vahdet grubunu oluşturdu. Bu ayrılığa ana neden, dini bilgisi olmayan Hüseyin Velioğlu’nun liderliğinin kabul görmemesidir.
Menzil Grubu, 1992 yılı içerisinde İmam Hatip Liseleri’nde İlim Grubu ile giriştikleri satırlı kavga haricinde, günümüze kadar karanlık silahlı her- hangi bir eylem gerçekleştirmemişlerdir.
Fidan Güngör’ün 1994 yılında İstanbul Göngören’deki evinden kaçırılması üzerine Menzil grubuna Molla Manzur Güzelsoy liderlik yapmış, ancak 1996’da tedavi gördüğü Tahran’da ölmüştür.
Örgütün lider durumundaki Zeki Savaş’ın İran’dan gitmiş ve faaliyetlerine Kum kenti ile Tahran’dan devam ettiriyordu.
Hizbullah liderlerinden Almanya’ya firar etmiş olan İsa Altsoy, İsa Bagasi adıyla yazdığı “Kendi Dilinden Hizbullah ve Mücadele Tarihinden Kesitler” adlı kitapta PKK-Hizbullah çatışmasının yanı sıra örgütün önem- li ipuçlarını da yansıtmıştı.
2011 yılında Hizbullah-PKK arasında çıkan çatışma, iki örgüt yönetimi tarafından engellenerek, yeniden kitlesel kıyıma dönüşmeden önlenmiştir. İki örgüt arasındaki gerilimin artması üzerine Öcalan, İmralı Cezaevinden gönderdiği bir mesaj ile, şehirlerdeki yapılanmalarında (KCK) Hizbullah temsilcilerinin de olabileceğini söylemişti.
Kaynak: Emin DEMİREL / Siyasi Yapılanmalar ve Terör Grupları