Seçim atmosferindeyiz. Bu seçimde çok şey değişecek; ya köhne Türkiye ya yeni Türkiye ortaya çıkacak.
Yeni Türkiye’de “Turan”a mutlaka yol açılmalıdır.
Turan, “Büyük Türk ülkesi” için gerekli. Turan’a giden yol hâlâ kayalarla, çakıllarla dolu… Ayıklamalıyız. Turan ümmet için de gerekli; insanlarımızı uyandırmalıyız.
Prof. Dr. Vahit Türk, bir “Türkçü” kitaba daha imza attı. “Türkçülüğün ve Halkçılığın Mürşidi Hüseyinzade Ali Turan Bey”i yazdı. (Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yayınları, 320 s.)
“Türkçü” aydınlanma Rusların hâkim olduğu Türk sahalarında başlamıştır. Öncülerden ilki Tercümen gazetesini kurarak Ceditçiliği (yenileşmeyi) bütün Türk sahasına yayan Kırımlı İsmail Gaspıralı (1851-1914) ise, ikinci isim Hüseyinzade Ali Bey (1864-1940) diyebiliriz.
İlk Turan şiirini Ziya Gökalp‘ın biliriz. Değil; ilk Turan şiirini yazan Hüseyinzade Ali Bey’dir. “Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak” formülünü Gökalp‘la özdeşleştiririz… İlk nâşir, ilk yayan ise Hüseyinzade Ali Bey‘dir.
Vahit Türk kitabının “Söz Başı”nda Hüseyinzade Ali Turan için şu cümleleri kurar:
“Türkiye’de Hüseyinzade Ali Bey, Azerbaycan’da Ali Bey Hüseyinzade olarak bilinip tanınır. Biz ise kitapta kendisinin soyadı kanunu çıkmadan çok önce kullanmaya başladığı, kanun çıkınca da resmîleştirdiği Turan ile aile adını birlikte vermeyi uygun gördük. Çünkü bu hem onun tercihine saygı gereği böyle olmalıydı hem de Hamdullah Suphi’nin soyadı ile ilgili sorusuna cevap olarak yazdığı ve ekler bölümüne aldığımız mektubunda ileri sürdüğü görüşlere uygun olacaktı.”
Kitabın “İçindekiler”ine göz atacağız:
“Türk Yurtlarında Rus Yayılması / Türklere Yönelik Hristiyanlaştırma ve Ruslaştırma Çabaları / ‘Rusyadaki Gelişmeler, Türklere Yönelik Eğitim Faaliyetleri / ‘Rusyada Meşrutiyet (1905) ve Getirdikleri / Türk Aydınlanması / Osmanlının Çabaları / Türk Dünyasında Basın / Ceditçilik / Hüseyinzade Ali Turan Bey / İttihat ve Terakki Cemiyeti ile İlişkisi / ‘Azerbaycana Dönüşü ve Faaliyetleri/ “Meşrutiyetin İlanı ve İstanbula Dönüş / Türkleşmek, İslamlaşmak, Avrupalılaşmak / Üç Tarz-ı Siyaset Tartışmaları ve Düşünceleri / 1926 Bakü Türkoloji Kurultayı/ Dil ile İlgili Düşünceleri /Din ile İlgili Düşünceleri / Türkçülüğü ve Turancılığı / Etkisi ve İzinden Gidenler / Geçirdiği Soruşturmalar ve Tutuklanmaları / Eserleri ve Yazıları… “
Vahit Türk, Hüseyinzade Ali Turan Bey‘in Türk fikir ve siyasî hayatında yerini belirlemek için, onun doğduğu ve yetiştiği dönemde Türk ülkelerinin vaziyetini ele alır, “Ali Bey ve arkadaşlarının hayatı, dur durak bilmeyen dehşet verici bir mücadele içinde geçti.” der ve kitapta nelerin ele alındığını yazar:
“Bu mücadeleyi anlayabilmenin yolu; on dokuzuncu yüzyılda Türk dünyasının ne durumda olduğunu bilmekten, bu duruma nasıl gelindiğinden haberli olmaktan geçtiği için Türk yurtlarının Ruslar tarafından işgali ve yüzyıllar süren bu işgal ile ilgili bilgi verilme gereği duyuldu. Bir biyografiye göre biraz uzun tutulan ve belki de yadırganacak olan giriş bölümünde Türk yurtlarında Rus yayılması, Ortodoks kilisesinin ve Rus devletinin Türklere yönelik asimilasyon çabaları ile eğitim faaliyetleri, doğrudan Türk kimliğini hedef alan çalışmalar üzerinde durulduktan sonra kısa kısa Osmanlı’da ve öteki Türk yurtlarındaki gelişmelere yer verildi.”
Vahit Türk bugüne de ışık tutacak değerlendirmesine şöyle devam eder:
“Rusya’da meşrutiyet ilan edilmesi, bu ülkenin sınırları içerisinde yaşayan bütün halklar gibi Türk soylular için de kısa süreli de olsa bir rahatlamaya yol açtı. Bu dönemde pek çok gazete ve dergi çıkarıldı, yeni okullar açıldı, Türk aydınları ve boyları birbirlerini tanımaya, birlikte birtakım işler yapmaya, aralarındaki sorunlarla ilgili çözümler üretmeye, bütün Türklerin temsilcilerinin katıldığı toplantılar düzenlemeye başladılar. Bütün bunların sonucu olarak da büyük Türk kitleleri arasında ortak din kimliğinin yanında ortak ulus kimliği düşüncesi oluştu ve bu kimlik, çalışmaların odağına yerleşti. Hiçbir Türk halkının bu faaliyetlerden tek başına bir sonuç alamayacağının ayırdında olan bu aydınlar, Türkler arasındaki ortaklıkların çoğaltılması, farklılıkların azaltılması gerektiğini gördüler ve bunun için mücadele ettiler. Bir yanda ortak edebî dil için çaba gösterilirken bir yandan da Sünnilik Şiilik meselesi üzerinde durup yüzyılların sorunu olan mezhep konusunu sorun olmaktan çıkarmaya çalıştılar.”
Okumak lâzım.