Türkiye’de Dostoyevski’yi bilmeyen biri var mıdır?
İlkokul öğrencisinden, eline kitap almamış bir kişiye kadar
herkesin bir kulak aşinalığı vardır bu isme.
Peki, Dostoyevski’nin büyük bir
Türk düşmanı olduğunu bilen var mıdır?
Varsa kaç kişidir?..
Dostoyevski Ruslar için sevilebilir;
kendisine hürmet olunabilir; fakat
Türkler için nefrete yakın bir hisle düşünülmelidir;
çünkü dehşetli bir Slâvcı, bir Türk düşmanıdır.
Evet Dostoyevski siyasete karıştığı dönemlerde
yazdığı makalelerinde ve kaleme aldığı kitaplarında
Türk düşmanlığını açıkça dile getirmiş ve
Türkler için akla hayale gelmeyen iftiralarda bulunmuştur.
Türk ve İslam karşıtlığı Dostoyevski’nin
Ölü Bir Evden Hatıralar romanında,
hayatının son yıllarında kaleme aldığı Karamazov Kardeşler ve
1873-1881 yılları arasındaki günlüklerinin toplandığı
Bir Yazarın Günlüğü adlı eserlerinde karımıza çıkar.
Dostoyevski, otobiyografik bir özellik taşıyan
Ölü Bir Evden Hatıralar’da (1862) Sibirya’daki hapishanede karşılaştığı bir
Tatar Türk’ünden bahseder.
Gazin adındaki bu Tatar, romanda korkunç bir bebek katili olarak tanıtılır.
Zevk için çocukları öldüren Gazin,
cezaevinin en güçlü mahkûmu olmasının yanı sıra
herkesin kendisinden çekindiği iğrenç ve tiksindirici bir adamdır.
“Ayrıca, onun bir zamanlar sırf eğlence olsun diye,
küçük çocukları kesmekten hoşlandığını da söylüyorlardı:
Küçük çocuğu uygun bir yere götürüyormuş, önce korkutuyormuş çocukcağızı,
işkence ediyormuş, zavallı yavrucağız korkutmanın,
dehşete düşürmenin yeterince tadını çıkardıktan sonra yavaş yavaş,
hiç acele etmeden, büyük haz duyarak kesiyormuş onu.”
(Dostoyevski, Ölü Bir Evden Hatıralar, (çev: Ergin Altay), İletişim Yay., 2. Baskı)
Karamazov Kardeşler’in “Baş Kaldırma” bölümünde (5. Kitap 4. Bölüm)
İvan Fydoroviç Moskova’da bir Bulgar’dan
Türkler hakkında duyduklarını anlatır.
“Bulgaristan’da Slavların başkaldıracağından korkan Türkler
her tarafı yakıp yıkar ve kadınların zorla ırzına geçerler.
Çocukları öldürür, suçluları kulaklarından tahta perdelere çivileyip
sabaha kadar öyle bırakır ve sabah da asarlar.
Hamile kadınların karınlarına hançerle vurarak
anne karnındaki çocukları öldürürler,
memedeki çocukları annelerinin gözünün önünde
havaya atıp alttan süngülerler,
çocukları biraz eğlendirip güldürürler ve
çocuğun en sevinçli olduğu anda tabancayla öldürürler.”
Türk düşmanlığı Dostoyevski, en büyük ve
en önemli eseri gösterilen
Karamazov Kardeşler’in her satırına işlenmiştir.
Bir Yazarın Günlüğü’nde, Dostoyevski’nin aşırı derecede
Türk ve İslam düşmanı olduğu ve Rus halkını
Türkler aleyhine kışkırttığı görülür.
Dostoyevski, Türkleri sevip onlara hak veren ve
olaylara daha rasyonel ve hümanist bakan
Rus aydınlarını da amansızca eleştirir.
Tolstoy ve Levin’in yanı sıra siyasal Panslavizmin ideologlarından biri olan
Nikolay Yakovlevich Danilevsky de bu eleştirilerden
nasibini alan isimler arasında yer alır.
Dostoyevski, İstanbul’un yönetiminin mutlaka
Rusya’ya ait olması gerektiğini savunur ve şu satırları kaleme alır:
“İstanbul bizim olmalıdır,
evet İstanbul Ruslar tarafından fethedilecektir,
Türklerden bize sonsuza dek geçecektir.
Kısacası, sadece bize ait olmalıdır,
sahip olduktan sonra biz bu kente
Slavları ve sonra kimi istiyorsak onları sokacağız.
İstanbul’a, Boğazlara ve körfezlere sadece Rusya sahip olacaktır.
İstanbul’da bir ordu ve filo bulundurulacak,
kaleler, tabyalar inşa edilecektir…”
Bu satırları yazan Dostoyevski, Türklerin
İstanbul ve Anadolu’dan çıkarılıp
Asya steplerine sürülmesini,
halifeliğin kaba kuvvetle ve siyasal olarak değil de
akıllıca hareket edilerek ortadan kaldırılmasını,
Ortodoks Hıristiyan inancının İstanbul’da yayılmasını,
İstanbul’u ele geçirdikten sonra
Türklerin ve Müslümanların silah taşımasının yasaklanmasını ve
Ayasofya’nın patrik tarafından kutsanıp
kiliseye çevrilmesini teklif eder.
Dostoyevski, Bir Yazarın Günlüğü’nde;
Türkleri fanatik, barbar, zalim ve gaddar olarak görürken
İslamiyet’i vahşet dini,
Osmanlı Devleti’ni de “hasta adam” olarak niteler.
Türklerin Slav halklara çeşitli işkenceler yaptıklarını,
esirlerin kulaklarını ve
çeşitli organlarını kestiklerini,
kadınların ırzına geçtiklerini ve
hançerle delik deşik ettiklerini,
erkeklerin derilerini yüzdüklerini,
küçük çocukların bir kısmını bacaklarından ikiye ayırdıklarını,
bir kısmını da süngülediklerini,
gözlerini oyup kazığa oturttuklarını ve
annelerinin gözleri önünde çocukların hatta
kundaktaki bebeklerin parmaklarını keserek
acı çektirerek öldürdüklerini söyler.
Rusların ise Avrupa halklarından bile daha medeni olduklarını,
Türkleri yendikleri zaman onlara
aynı şekilde karşılık vermediklerini,
hatta Rus askerlerin tayınlarını
Türk esirlerle paylaştıklarını savunur.
Dostoyevski yine bir başka makalesinde
Türkler hakkında bütün kinlerini, iftiralarla döküyor:
“Bu yalancı, rezil millet irtikap ettiği canavarlıkları inkâr ediyor.
Padişahın vükelâsı askerlerinin esir ve
yaralılara işkence etmediklerini iddia ediyor.
Çünkü Kur’an bu gibi hareketi men’ edermiş.
Ve biz hâlâ bu müfteriz hayvanlara insanca muamele ediyoruz.
Artık zavallı çocukların gözlerini oymalarına
devam etmelerini bırakmamalı.
Denâetlerine tekrar başlayabilmek arzusunu
onlardan tamamiyle ref’ etmeli,
Türklerle bir an evvel işi bitirmelidir.”
Stefan Zweig, Dostoyevski’nin bir Orta Çağ rahibi kadar bağnaz ve
dünyayı Rus emperyalizminin boyunduruğu altına sokacak kadar
Panslavist bir milliyetçi olduğunu söyler.
Eserlerinde Türkler hakkında gerçekdışı ve
abartılı birçok ey söylemesine rağmen Dostoyevski,
Türk edebiyatında her zaman dünya edebiyatının
önemli bir yazarı olarak görülmüş ve takdir edilmiştir.
Batıda özellikle Avrupa’da Dostoyevski aleyhinde
yazılan yazıların onda biri,
Türk edebiyatında yoktur.
İngiliz, Fransız ve Alman akademisyen ve yazarlar
Dostoyevski’nin politik ve dinî fikirlerini yazarın
ölümünün hemen ardından çok şiddetli bir şekilde eletirmişlerdir.
Fakat Türk edebiyatında ve basınında onun hakkında
olumsuz neredeyse ciddi hiçbir yazı çıkmamıştır.
Kemal Tahir,
Cemil Meriç,
Nuri Pakdil,
Ahmet Hamdi Tanpınar,
Oğuz Atay,
Orhan Pamuk gibi Türk Edebiyatı’nın önemli isimleri
Dostoyevski ve romanlarına hayranlıkta yarış halindedir.
Üstelik bazı kitapları, Türkçede sansürlenmiş biçimde yayınlanıyor.
Piyasada satılan Karamazov Kardeşler’in 12 ayrı yayınevinden çıkmış
12 ayrı çevirisi mevcut ve bunlardan 10’unda Dostoyevski’nin
kahramanlarından birine söylettiği,
Türkler’le ilgili bazı skandal cümleler ise sansürlenmiş.
Yani Türk okuru bu önemli romanı yıllardır sansürlenmiş halde okuyor.
Kimi Türkler kelimesini tamamen çıkarmış.
Kimi Türkler yerine “bu adamlar” demeyi uygun bulmuş.
Kimi Türk ve “öldürme” noktasında bir problem görmemiş,
ama “tecavüz” cümlelerini çıkarmış.
Kimileri ise toptan çözümü tercih etmiş ve
toplu imha yaparak yukarıdaki paragrafı tamamen sansürlemiş.
İletişim, Can, Sosyal, Cem, Morpa,
MEB, Oda, Timaş, Antik, İskele, Engin adlı yayınevlerinden çıkan
Karamazov Kardeşler’de,
ilgili bölüm tahrifata uğramış.
Sadece Öteki ve Alfa Yayınları,
bu bölüme sansür uygulamamış.
Muhtemel ihtimal, amaç sadece para kazanmak
satışların düşmesini engellemek
ya da “Başımıza bir iş gelir” gayesi ile
bir otosansür söz konusu kitaplarda.
Türk’e bu kadar düşman bir yazarın eserleri
Türkiye’de başköşeye oturtulmuş yıllarca
ve öyle de olacak gibi!..
Türk halkı bilinçten, bilgiden uzak yaşamaya devam ediyor.
Halbuki, Cumhuriyetin kurtarıcısı büyük önder Mustafa Kemal Atatürk,
Millî Eğitimin hedeflerini Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerine
1 Mart 1922’de şöyle izah etmişti:
“Efendiler, yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize,
görecekleri tahsilin hududu ne olursa olsun her şeyden evvel
Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine, an’anât-ı milliyesine düşman olan
bütün anâsırla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.”
Atatürk, “Eğitim işlerinde mutlaka başarıya ulaşmak” lüzumuna işaret ederek,
“Bir milletin hakikî kurtuluşu ancak bu suretle olur” demişti…
Kurtuluş hiçbir siyasi harekette değildir,
Kurtuluş her zaman Türklüktedir…