“Türkistan’da bir ağaç varmış, akçam ve bu akçam başka yerde yetişmiyormuş.
Akçam getirip eve koyuyorlar, akçamın altına o sene
Tanrı onlara güzel şeyler verdi, güzel bir yaşam verdi diye
Tanrı’ya hediyeler koyuyorlar. Dallarına da ertesi sene için
Tanrı’dan niyaz ettikleri şeyler, adak olarak istedikleri şeyler için
paçavra veya kurdele koyuyorlar.
O günlerde büyük bayram, şenlik yapıyorlarmış.”
Sümerolog ve tarihçi Dr. Muazzez İlmiye Çığ
Noel adeti kabul edilen çam süsleme geleneğinin bir
Türk adeti olduğunu söylemiştir.
Altay’daki çamlar, her zaman şaşılacak güzelliktedir
Oklar gibi düzgün.
Çam, eskiden Türklerde mukaddes ağaç sayılırdı.
Onun şerefine, daha üç-dört bin yıl önce,
insanların putlara tapındıkları zamanlarda,
bayramlar düzenlediler.
Bayram, ilkin Dünya’nın merkezinde,
tanrıların ve ruhların dinlendikleri yerde yaşayan Yer-Su’ya adanırdı.
Yer-Su’nun yanında, gür beyaz sakallı bir ihtiyar olan Ülgen bulunurdu.
İnsanlar, onu daima, zengin kırmızı kaftan içinde gördüler.
Ülgen, aydınlık ruhların reisi idi.
O, altın kapıları olan altın yer-altı sarayında, altın bir taht üzerinde oturmaktaydı.
Güneş ve ay, ona itaat ederlerdi.
İnsanlar, Ülgen’e dua ederler, güneşin dönüşü için ona teşekkür ederlerdi.
Duaların işitilmesi için Ülgen’in sevgili ağacı olan çam süslerlerdi.
Onu eve getirirler, dallarına parlak kurtlalar bağlarlar,
yanına hediyeler yığarlardı.
Çamın etrafında sabaha kadar “inderbay” adı verilen bir halka oyunu oynarlardı:
insanlar, güneşi sembolize eden daireye katılırlardı.
Böylece, semâvî ışık vereni (güneşi) geri dönmeye çağırırlardı.
Herkes, en mahrem dileğin esrarengiz bu gecede,
değişmeden gerçekleşeceğine inanırdı.
Gerçekten de Ülgen, bir kere olsun ret cevabı vermedi,
hayatta bir kere olsun mahcup etmedi:
Bayramdan sonra gece daima kısaldı;
kızıl güneş ise, hep, gökyüzünde daha uzun, daha uzun süre kaldı.
Çam, “Ülgen’in ağacı” diye adlandırıldı.
O, tanrıların ve ruhların yer-altı dünyası ile insanların dünyasını birbirine bağlardı.
Çam, ok gibi, yukarıya, gökyüzüne çıkan yolu gösteriyordu…
Rusçadaki “daroga” (yol), “put’ (yol) mâniasına gelen
Türkçe “yol” kelimesi buradan (çamın adından= yol’-yolka) geliyor.
İşte ağacın adının geldiği yer!
Bunca yüzyıl geçti, ama eski bir bayram unutulmadı.
Yeni yıl ağacı (çam) bayramı, bugün herkesin malumu!
Ülgen, gerçekten, yeni bir ad –Ayaz Ata– aldı;
fakat onun bayramdaki rolü ve kıyafeti aynen kaldı.
Muazzez İlmiye Çığ şöyle diyor:
“Bu adet Türkler yoluyla Avrupa’ya geçti.
Konunun Noel’le alakası yok.
İznik Konsili’nde pagan adeti görülen bu adeti
İsa’nın doğuşu olarak kabul edelim diyorlar”
ve bu adet Hristiyanlara geçiyor.
Fransa’da yayımlanan La Depeche de gazetesi de
Noel bayramı dolayısıyla çam ağacı süslemesinin aslında
Orta Asya’da Türk kabilelerinden gelen
bir Türk geleneği olduğunu yazdı.
Türk asıllı bir Fransız rehber
Güney Fransa’nın Castelnaudary ‘de yaşayan annesinden
duyduklarını şöyle anlatıyor;
“Işığın zaferinin kutlaması, yani yılın ilk günü.
“Nardugan Partisi ” denir.
Türk aşiretleri bugünü “beyaz köknar ağacı” altında kutlar,
kurdeleler ile süsler, ağacın altına hediyeler koyar, tanrılara adak adarlar.
Daha sonra pastalarla birlikte bulacağımız festival ekmekleri,
Saint-Basile çörekler.
Yemin ederim ki, tüm aile yakınları olarak bir araya gelinir
ve ziyafetler düzenlenir.
Nar Noel zamanında her yerde bulunur.”
Noel ağacıyla ilgili haberi böyle vermiş La Depeche gazetesi.
Öte yandan Osmanlı’da bile ağaç süsleme
ve yıl dönümü kutlamaları ve hediyeleşme yapılmaktaydı.
Vakanüvis Lütfi efendi 1249 yılında padişaha yılbaşında
hediyeler takdim edildiğini şöyle anlatmaktadır:
“…beher sene Muharremü’l-haram duhulünde
ba’zı şuara li ecli’t-tebrik tevârih-i manzume takdimiyle
tanzim-i merasim-i ubudiyet eyledikleri …”
(Ahmed Lütfi Efendi, Vakanüvis Ahmet Lütfi Efendi Tarihi, 4-5, Aktaran Yücel Demirel, İstanbul 1999, s.768)
Kendisine sunulan övgü dolu beyitlere ve
hediyelere karşı padişahta kendisini ziyaret edenlere
bir miktar para ve çeşitli hediyeler verirdi.
İşte padişahın hicri yılbaşlarında dağıttığı bu hediyelere “Muharremiye” denirdi.
Bu gelenek yüzyıllara dayanan Türk kilim motiflerinde de görülmektedir.
Hayat ağacı ve Nardugan kutlamaları için süslenen çam motifleri
Türklerin kilim motiflerine de sirayet etmiştir.
Hayat Ağacı Motifi: Evrenin üç bölümünü birbirine bağlayan dünyanın eksenini temsil eder:
Kök saldığı yer altı dünyası, gövdesini doğrulttuğu insanların dünyası
ve dallarını saldığı gök küre.
Kökleri gök kürede bulunan bu ters ağaç,
yerküreye yönelen gövdesi ve dallarıyla evrenin tanrı tarafından yaratıldığını vurgulamaktadır.
Kabalisttik görüş açısından ele alınırsa,
bu kutsal ağaç tanrının yeryüzüne inerek insanlığı aydınlatmasının ifadesidir.
Hayat Ağacı Tanrı’yı sembolize eder.
Tanrının yeryüzünde tezahür ettiği varlıklardan en önemlisi ağaçlardır.
İnsanlar hayat ağacına taşıdığı özellikler itibariyle tanrısallık atfetmişlerdir.
Türklerde hayat ağacı kültürünün yaygın olarak kullanıldığını düşündüğümüzde,
Türklerin yeni yıl kutlamalarının Hristiyanlıktan çok daha eskiye dayandığını söyleyebiliriz.
Fuzuli Bayat’ın “Ana Hatlarıyla Türk Şamanlığı” başlıklı kitabının
92. sayfasında Hayat Ağacının aynı zamanda bir Şaman Ağacı olduğundan söz eder:
“Cennette yerleşen iyi ve kötüyü idrak etme ağacının meyvesini yemekle insan,
yasağı bozmuş ve ölümsüzlükten ölüme terk edilmiştir.
Şaman Ağacı ilk mükemmelliği simgeleyen Cennet Ağacıdır ki,
inisyasyonda başlangıç bilgiye sahiplenmek anlamı içerir.”
Hayat Ağacının Osmanlılardaki anlamını anlatan
Nevill Drury şöyle der:
“Osmanlı Türkleri bir-milyon yapraklı Hayat Ağacından söz ederler.
Her bir yaprakta bir insanın kaderi kayıtlıdır. Bir insan öldüğünde bu ağaçtan bir yaprak düşer.”
(Shamanism, Element yayını, 1996, sayfa 39)