Merhaba değerli okurlarım,
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, vefatının 84. yıldönümünde rahmet, minnet, özlem ve saygıyla, tüm Türkiye ve dünyada anıldı.
Ruhu şad olsun.
Bütün kalplerdeki sevgi, özlem, minnet, saygı Ata’mızın huzurunda paylaşıldı.
Anıtkabir’deki tören, devlet erkanının Aslanlı Yol’dan yürüyüşüyle başladı.
Bir dakikalık saygı duruşunun ardından İstiklal Marşımız okundu.
Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anıtkabir Özel Defteri’ne şunları yazdı.
“Aziz Atatürk ebediyete intikalinizin 84. yılında sizi ve kahraman silah arkadaşlarınızı bir kez daha rahmetle yad ediyoruz. Türkiye’yi geleceğe daha itibarlı bir şekilde hazırlıyoruz. Saldırılar karşısında yılmayacak mücadelemizi karalılıkla sürdüreceğiz. Ruhun şad olsun.”
Yurdun dört bir tarafından binlerce vatandaş Ankara’da Anıtkabir’e, İstanbul’da Dolmabahçe Sarayı’na akın etti.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk demek Cumhuriyet, ilim, gelecek, bilim, barış, birlik, beraberlik, akıl, eğitim, hukuk, gençlik kısacası Atatürk demek her şeydir.
Ne mutlu Türk’üm diyene.
İlelebet kalbimizdesiniz.
……
Göçmen kızı olunca rahmetli Muhittin Nalbantoğlu her gördüğünde Atatürk‘ün köyünden Selanik’ten bu kız diye arkadaşlarımıza söylerdi mutlu olurdu. Ben de çok mutlu olurdum.
Tarihçi-Yazar rahmetli Nalbantoğlu geçmişimizi bilmek, öğrenmek, tarihi araştırıp anlatılanları dinleyip not almayı sevdiğimizi bilirdi. ‘Geçmişinizi asla unutmayınız. Mutlaka araştırınız. Atatürk bize Allah’ın hediyesi, çocuklarımıza miras tarihiniz ve Atatürk’ diye de eklerdi.
‘Şu an anlatacaklarım kimsede, bir yerde yok. Varsa da benim arşivimden’ diye de Atatürk hayranı olarak gururla söylerdi.
‘Hepsi şu kafamın içinde not almış vaziyette duruyor. Aklınıza ne geliyorsa belgeli sunarım’ diye söylenip gülümserdi.
Atatürk‘ü araştırdığı bilgilerini bizlerle paylaşarak her anlattığında göz yaşlarına boğulurdu.
Atatürk aşığı olan dönemin yaşayan efsanesi ayaklı kütüphanesi tarihçi yazar Nalbantoğlu camiada bilinip tanınırdı. Kendisi, çok önemli Selanik ve Atatürk arşivine sahipti.
Yine günlerden bir gün bizlerle paylaşıp kaleme aldığı notları sizlerle paylaşmak istedim.
***
Atatürk’ün gözyaşları içinde gençliğe yaptığı vasiyeti ve vedası…
Bilindiği gibi Atatürk‘ün kendi yazdığı büyük Nutuk’u Cumhuriyet’in kuruluş safhasındaki ilk yıllarda, yani 1927’de bir hafta süreli okunmuş ve yine aynı yıl üç cilt halinde yayınlanmıştır. Bu ünlü Nutuk’un sonunda yer alan Gençliğe Hitabe aynı zamanda onun bir siyasi vasiyeti mahiyetindedir. O zamanlarda olduğu gibi daha sonraki yıllarda da hemen bütün okullarımızda, devlet dairelerinde büyük panolar halinde de yayınlanan bu ünlü Nutuk’u hemen hiçbir dünya liderinin yazamayacağı kadar güzel, ihtişamlı ve derin manalı bir siyasi vasiyettir.
Türk Kurtuluş Savaşının da birinci elden yapılan geniş bir açıklamasını kapsayan ve okunması bir hafta kesintisiz süren hitabenin sonu bu vasiyet ile tamamlanmaktadır. Kendi el yazısı ile de tam metni bugün elimizde bulunan bu güzel ve emsalsiz vasiyetinin Çankaya Akademisi toplantılarında daha önce okunduğunu bilmekteyiz.
Kürsüden bütün Türk milletine okunmasından bir gün önceki toplantıda Çankaya yaranını da toplayarak bizzat Mustafa Kemal Paşa tarafından arkadaşlarına önceden okunmuştur. Fikirleri alınmıştır. O tarihi toplantıya katılanlardan bizzat dinlediğim bu emsalsiz toplantı sırasında bu ünlü vasiyetin okunmasında Atatürk‘ün gözyaşlarını tutamayıp ağladığı anlatılmıştır.
Aradan yıllar geçtikten sonra da ölümünden çok kısa bir süre önceki sağlığında gördüğü son Cumhuriyet Bayramıdır. Dolmabahçe Sarayı’ndaki hasta yatağında bitkin bir halde yatarken meydana gelen Türk gençliği ile olan son vedasında da onun çok duygulanarak ağladığını başında bulunan hekimleri doğrulamışlardır.
Bu olayın tanıklarının anlattıkları bu olayı 1963 yılında yazıp yayınladığım “İstiklal Marşımızın Tarihi” adlı eserimde ben yayınlamıştım. Ve yine orada da belirttiğim gibi Atatürk‘ün son dinlediği marş da Türk İstiklal Marşı olmuştur. Çünkü olay onun ölümünden on gün öncesi meydana gelmiştir.
Cumhuriyetin on beşinci yılı kutlanmaktadır. Her gün birbirinden güzel kongreler yapılmakta, marşlar söylenmekte, cumhuriyet baloları, konferanslar ve gösteriler yapılmaktadır. Atatürk ise Dolmabahçe Sarayı’nda son anlarını yaşamakta, son veda ziyaretleri yapılmaktadır. Birden sarayın sahil tarafından binlerce hançereden yükselen bir marş, Türk İstiklal Marşı’nın nağmeleri duyulur.
Atatürk‘ün bu tezahürat karşısında çok duygulandığı ve “on beş yıl cumhuriyet. Bu övünülecek, sevinilecek bir durum. Elbette sevinecekler, övünecekler…” der.
Ve sorar: Bu tezahüratı yapanlar kimlerdir? Cevap verilir ki Harbiye talebeleri, Kuleli Askeri lisesi öğrencileri, bir vapurla sarayın önünde tezahürat yapmaktadırlar. Cumhurbaşkanını görmek istemektedirler. Doktorlarının engel olmak istemelerine rağmen camın önüne getirirler. Camı açarlar. Büyük adamın görülmesi üzerine askeri okul talebeleri arasında büyük bir dalgalanma meydana gelir. Yeniden İstiklal Marşı okunmaya başlanır.
Atatürk’ün gözyaşları dolu olduğu halde tezahüratlara elini sallayarak karşılık vermesi doktorlarının da gözünden kaçmamıştır. Daha sonra onu pencerenin önünden alırlar ve yatağına yatırırlar. Ertesi gün olayın şahidi olan doktorlarından Prof. Hayrullah Diker, Üniversitedeki dersinde öğrencilerinin Atatürk‘ün sağlığı konusundaki sorularına cevap verirken boğulurcasına ağlayarak bu öğrencilere son vedasını nakleder. Bu sefer öğrencileri de ağlamaktadır.
Gençliğe siyasi vasiyetini yaparken ağlayan o büyük adam, Türk gençliğine veda ederken de gözyaşları içinde veda etmiştir.
Ezelden beri devam eden büyük Türk tarihi içinde Orhun Abidelerinden beri Türk Milletine ve Türk gençliğine böylesine güçlü bir siyasi vasiyet bırakılmamıştır. Atatürk’ün bu siyasi vasiyeti büyük bir milleti yüzyıllarca ayakta tutacak kadar derin ve manalı kelimelerden oluşmuştur.
Her Türk insanının hangi hayat felsefesine ve hangi ideolojiye sahip bulunursa bulunsun bu vasiyetin derin manasını kavrayarak ve bütün derinliğine inerek okuması, anlaması ve uygulaması Türk Milletinin ve Türk devletinin bekası için de temel oluşturmaktadır. Onun bu ölüm yıl dönümünde rahmetle anılması yetmez. Fikirlerinin de yeniden okunması ve değerlendirilmesi lazımdır.
Günümüze de ışık tutmaya devam eden büyük Atatürk, nurlar içinde yat…
Atamızı özlemle, sevgi, saygı ve minnetle anıyoruz.