Türkçeye karşı bir komplo daha…
Dünyanın en önemli dil bilginlerinden Mario Alinei dillerin kökenleriyle ilgili çok sayıda araştırma ve yayın yapmış. Bu çalışmalarıyla dünya dilbilim çevrelerinde çok önemli konumlarla onurlandırılmış. Üç uluslararası bilim kurulunun başkanlığına getirilmiş. Birçok bilimsel topluluk kurmuş, birçok dergide editörlük yapmış. Son dönemlerinde Etrüsklerin Türk olduğuna büsbütün kanaat getirmiş.
Bu konudaki kapsamlı ve çok yönlü kanıtları yayınlamış. Ardından dünya dilbiliminin keşiş topluluğunca bir tür aforoza uğratılmış, eserleri unutturulmaya çalışılmış. (Sümerlerin Türk olduğunu yazan büyük bilgin Fritz Hommel’in kaderi gibi.) Tezlerinin sağlamlığına karşın onun bu tavra maruz kalması kuşkusuz ki ancak vasatın iktidarıyla ve sosyal bilimlerde baskın ırkçı politik eğilimlerle açıklanabilir.
Academia edu’da bir makale daha yazdım son bölümünde Umberto Eco ve Anatole Klyosov’un da sözünü ettim.
Bu kadar önemli bir dilbilgini, sırf araştırmaları sonucunda Avrupa dillerinin kökünde Türkçeyi gördüğü için yok sayılıyor. İtalyanca kitabı İngilizceye çevrilmemiş. Bir bölümünü Aref Esmail Esmailnia Azeri Türkçesine çevirmiş ve Tebriz’de bastırmış. Türkiye’de bu kitap basılmamış. Bizde Mario Alinei’nin (1926 – 2018) adını bile duyan yok.
Bizi en çok ilgilendiren kitabı şu: Gli etruschi erano turchi: dalla scoperta delle affinità genetiche alle conferme linguistiche e culturali (Etrüskler Türk’tü: Genetik Yakınlıkların Keşfinden Dilbilimsel ve Kültürel Doğrulamaya) 2013
Mario Alinei’nin adını ben de ilk kez Vladimir Pajevic adlı bir yazarın bana gönderdiği mesajdan öğrendim. Türklerden kitabı okuyan ender kişilerden biri olan akademisyen Gönül Yektaş Biancat’tan aktarımla: “1996-2000 yılları arasında yazdığı ‘Avrupa Dillerinin Kökenleri’ adlı iki ciltlik eserinde (…) ‘Paleolitik Süreklilik Teorisi’ni geliştirdi. Bu hipotez ile Hint-Avrupalıların üst Paleolitik dönemden beri Avrupa’da yerli olduklarını ve dillerinin bu dönemde ortaya çıktığını öne sürdü. Yazara göre Hint-Avrupalıların anavatanı Afrika idi. Fin-Ugor ve Altay halkları Mezolitik dönemde Avrupa’ya gelerek Hint-Avrupalılar ile karışmışlardı . Batı’ya ilk gelenler Altay (Türk-Moğol) toplulukları olabilirdi, çünkü atı ilk kez onlar evcilleştirmişlerdi. Bu sayede uzun mesafe kat etmeleri mümkün olabilirdi. Yaygın iddiaların aksine, Alinei Kurgan kültürünün Hint-Avrupalı değil, Ön-Türk kökenli olduğunu önerdi. Süreklilik Teorisi’ne dayanarak, 2003 yılında ‘Etrüskçe: Macarcanın Arkaik bir Formu’ adlı bir kitap yayınladı. Etrüskçenin Ural-Altay Türkçesi ile Ugor dillerinin bir karışımı olduğunu savunduğu kitabında, bu dillerin birbiri ile büyük orandaki benzerliklerini gösterdi.
“2013 yılında çalışmalarının devamı niteliğindeki ‘Etrüskler Türk’tü: Genetik Yakınlıkların Keşfinden Dilbilimsel ve Kültürel Doğrulamaya’ yayınladı. Etrüsklerin Hint-Avrupalı olmadıkları ve Anadolu’dan İtalya’ya göç ettikleri 2004 yılında yapılan araştırmalar sonucu doğrulanmıştı. American Journal of Human Genetics’te belirtildiği üzere, Etrüsklerin gen havuzlarındaki Türk bileşeni diğer popülasyonlardan üç kat daha fazladır ve günümüz Türkleri ile genetik benzerlikleri % 98 oranındadır.”
“Alinei, Etrüsklerin kökenlerine dair beş antik tezi kısaca açıklar. Daha sonra genetik keşiften önceki dört modern tezi ele alır. Bunlar arasında Türk diplomat ve akademisyen Adile Ayda’nın (1912 – 1992) Fransızca ve Türkçe olarak yayınlanan çalışması ‘Les Étrusques Étaient-ils des Turcs?’ / ‘Etrüskler Türk mü idiler?’ (Paris 1971) üzerinde özellikle durur ve Ayda’nın hipotezlerinin kendi teorisiyle uyumlu olduğundan bahseder. Kitabın ‘Genetik Araştırmalar Işığında Türk ve Etrüsk Benzerliği’ başlıklı birinci bölümünde yazar, Türklerin Batı’ya ilk gelişlerinin tarihini Malazgirt Savaşı (1071) ile başlatan genel bakış açısını eleştirir. Paleolitik Süreklilik Teorisi ile bağlantılı olarak, Neolitik dönemde Avrasya bozkırlarındaki göçebe çoban kültürlerin göçebe Türk-Moğol kültürleriyle ilgili olduğunu belirtir”.
“Üçüncü bölümde yazar, iki kültür arasındaki kurt efsaneleri de dahil olmak üzere dini inançlar, ritüeller ve mitlerle ilgili dikkat çekici benzerliklerden bahseder. Ayrıca Etrüsklere ait değerli objeler-mücevherler, mimari, binicilik, müzik, dans, şölenler, silahlar, resim temaları gibi kültürel ürünlerin, antik Türk kültürü ile olan benzerliklerini örnekler sunarak anlatır”.
Türk – Etrüsk Dil Akrabalık Bağı (Genetik araştırmalar sonuçlarına dayanarak ve Türk-Etrüsk benzerlikleri bakımından)
Kitaptan bir özeti 25 sayfalık bir bölüm halinde Azeri Türkçesine çeviren Aref Esmail Esmailnia’ya da teşekkür etmek gerek. Buradan öğrendiklerimize göre:
Mario Alinei Etrüsk-Türk akrabalığını kanıtlamaya genetik çalışmaları örnek göstererek başlıyor. Etrüskler en çok Anadolu Türkleriyle akrabadır.
Alinei bu çalışmasında kendisinden önce aynı saptamaları yapan Türk diplomat yazar Adile Ayda’dan saygıyla ve önemle bahseder. Onun eserinden çokça yararlandığını madde madde belirtir.
Alinei daha sonra Yunan tarihçi Heredot’dan bir alıntı yapar. Bahsedilen bazı isimlerin Türkik köklerini anlatır.
Alinei’ye göre Etrüsklerin Anadolu’dan İtalya’ya gelişi Bakır çağının başlangıcından (M.Ö 4 bin), M.Ö (1. Bin) yıla kadar uzanır. Gelenler Altaik kavimlerdir. Bunu atla ilgili kültürlerin tüm doğu Avrupa’ya aşağı yukarı aynı tarihlerde yayılmasından anlıyoruz. Bu kültürle ilgili sözcüklerde Türkçe ögeler her yerde baskındır.
Etrüsk ve Anadolu kültürleri arasındaki benzerlikleri sıralar. Etrüsk ve Eski Türk dinsel inançları arasındaki benzerlikleri madde madde sayar.
Türk Etrüsk – Dil Benzerliklerini morfolojik açıdan, gramer bakımından ve örnek verdiği 48 sözcüğün ortaklığını anlatarak genişçe açımlar.
ADİLE AYDA
Güya dilbilimle, tarihle ilgilenen pek çok Türk okumuşunun, hatta akademisyeninin Adile Ayda’dan, yazdığı kitaptan haberi bile yoktur. Ama elin oğlu bunu bilir. Bizi 1938’den beri Türklerin Anadolu’ya ilk kez 1071’de girdiği yalanıyla oyalarlar. Batının dürüst ve zeki dil bilginleri bu yalanı bozarlar.
Fritz Hommel, Noah Kramer, Yuri Drozdov, Norm Kisamov, İllic Svitıç gibileri sadece gerçek aşkıyla Türkün dilini, tarihini Türk’ten iyi anlatırlar. Elbette onlar da Batı’nın ideolojik ve siyasi çıkara dayalı, vasat hakimiyetindeki bilim çevrelerinde azınlıktırlar, onlar da ötelenmektedir.
Gerçek Türk tarihini ve Türkçenin gerçek önemini kavrama bakımından hiç değilse bu konunun öncüsü bazı yabancıların düzeyine yaklaşmamız gerekmektedir. Bizim “entelektüelimiz” birçok gerçeği Batılı egemen çevre onaylamazsa söyleyemiyor. Onlar onaylarsa o şeyi kraldan fazla kralcı söylemeye başlıyor. Hiç değilse tarihte ve dilbilimde bu cesaretsizlikten, bu eyyamcılıktan kurtulmamız gerekir.
Kaynak: Kaan Arslanoglu / Odatv.com