Migren Haftası nedeniyle hastalıktaki son gelişmeleri BirGün’den Sibel Bahçetepe’ye değerlendiren Prof. Uludüz, ülkemizde migrenli olguların sayısının yüzde 16,4 olduğunu anımsatarak “Migren hastaları ataklar sırasında fonksiyonelliğin ciddi düzeyde bozulması ve bazı tedavilerden beklendiği oranda fayda görmemeleri nedeniyle pek çok tedavi yöntemlerine başvurmaktadırlar” uyarısında bulundu. Migren tedavisinde bütüncül yaklaşımın önemini anlatan Uludüz, burada temel unsurların migreni taklit eden başka bir hastalığın varlığının sorgulanması olduğunu vurguladı. Uludüz, “En çok taklit edebilen veya dirençli olmasına yol açan tablolar tiroid hastalığı, demir ve D vitamini eksikliği, insülin direnci olması, uyku apne sendromu ve diş sıkmasının olup olmadığıdır. Öncelikle bu tabloları sorguladıktan sonra bütüncül yaklaşımda migreni kalıcı şekilde kontrol altına alabilmek için davranış değişim tedavi protokolü uygulamak çok önemli” diye konuştu. Şu anda tüm tedavi kılavuzlarına girmiş olan bilişsel yaklaşım ve yaşam şekli değişikliklerinin migrenli hastalarda en etkin tedavi sonucu verdiğini vurgulayan Uludüz, şöyle devam etti:
“Davranış değişim tedavisinde kişinin önce genetik yatkınlığını ailede migren öyküsünü, kalp damar hastalığı yatkınlığını sorguluyoruz. Ardından yaşam şeklini tek tek inceliyoruz; günlük ne miktarda su içtiği, nasıl beslendiği, kahvaltıyı atlayıp atlamadığı, öğünlerde karbonhidrat tüketim miktarı, glutenli ve hazır gıda tüketim durumu, uyku saati ne zaman yattığı kaç saat uyuduğu, uykunun kalitesi, elektronikle özellikle de cep telefonu ile kaç saat vakit geçirdiği, kafeinli içecekleri ve besinleri ne miktarda kullandığı gibi tüm günlük yaşam aktivitelerini sorguluyoruz. Bunun yanında sinir sistemi ve vücut kaslarını ne oranda gevşetip rahatlatabildiği, vücuda ve beyne ne kadar sağlıklı oksijen girdisini de sorguluyoruz. Doğru nefes almak derin dokulara oksijenin girmesi çok önemli. Bu tedavi yönteminde kan değerlerinde veya klinik olarak insülin direnci bulguları olan hastalarda bir beslenme programı da uygulanmakta . Bunun adı antiinflamatuar beslenmedir. Yani vücutta migreni tetikleyebilecek inflamasyon yapabilen besinleri bir süre kesiyoruz ve 4-6 hafta sonra tekrar besine ekliyoruz, ağrılarda fark olup olmadığını gözlemliyoruz. Eğer kesildiğinde ataklar azalıyor ancak tekrar başlandığında atak başlıyorsa o besine karşı toleransın düşük olduğunu ve besini kesmemiz gerektiğini anlıyoruz. Her hastanın ağrısı kendine özeldir ve o şekilde özelleştirilmiş bir tedavi sürecine alınmalıdır. Sabaha karşı uykudan ağrı ile uyanan bir hastanın akşam en geç kaçta yemek yediğini sormalı ve gece hipoglisemiye girme ihtimalini düşünmelisiniz ve yatmadan bir kompleks karbonhidrat (yarım muz gibi) beslenmesine eklemek ağrıları ciddi kontrol altına alacaktır. Özetle her hastaya bireysel yaklaşmak ve hedefe yönelik tedavi yapmak aslında tedavinin ana ipucudur.”