Bir önceki yazımda, ailenin bireyin eğitimi üzerindeki öneminden ve okuldan alınan eğitimin, aile eğitimini destekler nitelikte olması gerektiğinden bahsederek eğitim hakkındaki şahsi düşüncelerimi belirtmiştim. İlk yazımın devamı olan bu yazımla da Türk millî eğitim sistemindeki eksiklerin önemini ele alarak bu yazımı tamamlamayı düşündüm.
Eğitim; dinlemek, anlamak ve sorgulamakla ilintili olup bir bakıma ileride yapacağımız çalışmaları önceden düşünmemizi sağlayan bir kavramdır. Onun için eğitime zarar verecek uygulamalardan sakınmalı; millî eğitimi korumak, yaşatmak ve gelecek Türk nesillerine aktarmak, eğitimin ilk amacı olmalıdır. Dış mihrakların eğitimimiz üzerinde oynayacağı oyunları fark ederek gelecek nesillerimizi bu konuda korumak ancak millî eğitim sistemimizin tam anlamıyla yerli düşünceyle uygulanmasını sağlamakla mümkün olacaktır.
Ülkemizde bugünkü eğitim düzenine baktığımızda bu düzenin öğrencilere dinlemeyi, anlamayı ve sorgulamayı öğretmesi yerine bilgileri ezberlettiğini görmekteyiz. Ezbere bilgiler, bireyin sorgulama gücünü zayıflatır ve birey, yaşamı içinde karşılaştığı çözüm gerektiren bir eylemi anlamaya gerek duymadan, sorgulamadan ezbere mantıkla çözmeye çalışır. Bu nedenle kişinin sorgulama gücü gelişemeyeceğinden yaşamında fikir üretebilme ve olaylara çok yönlü bakabilme özelliği de gelişemez. Dolayısıyla da birey, fikri ve araçsal üretim yapamadığından bilimle uğraşamaz. Bu durum, ülkemizde nitelikli bilim insanlarının yetişmelerini zorlaştırır.
Millî olmayan bu kaynakları ölçü almamakla beraber otuz beşini Avrupa Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı’nın üye ülkelerinin oluşturduğu yetmiş iki ülke kapsamında yabancı kaynakların on beş yaşındaki 540 bin öğrenci arasında bilimsel çalışmalar kapsamında yaptığı bir araştırma, konuyla ilgili önemli örneklerden birini oluşturur. Bu kaynakların bakış açılarına göre; Türkiye ise bilimsel çalışmaların oranı açısından yetmiş iki ülke arasından ellinci sırada yer almıştır. Yabancı kaynakların yaptığı önceki araştırma verilerine göre; Türkiye’de eğitimdeki kalite gerilemekte; bu örnekler ışığında, eğitim sistemimizin ezberci niteliğe sahip olduğu gerçeği de ortaya koyulmaktadır.
Ülkemizde eğitimin laboratuvar çalışmalarıyla desteklenmesi ve bilimin ışığında üretime katkı sağlanması gerekmektedir. Oysa ülkemizdeki eğitim kurumlarında bilimin üretim alanları olan gerekli laboratuvar ve araçlarının yeterince olmaması, bilimsel üretimlerin oranını oldukça düşürmekte; bilim dersleri alan öğrenciler, öğrendiklerini uygulamakta zorlanmaktadırlar.
Yukarıda da değindiğim ezberci eğitim sistemine tabi tutulmuş öğrenciler, bu şekilde kolaycılıkla yetiştirilmiş olur. Bu özellik onların karakterinin bir parçası hâline gelir. Bu durum, bireylerin gelişim sürecinde başta millî olmak üzere her açıdan karakter zaafı yaşamalarına sebep olmaktadır.
Eğer ki eğitimciler, alanlarının dışına çıkmaz ve uzmanlaştıkları alanda devamlılık sağlayarak ezberci anlatımlardan kurtulurlarsa yetişen Türk çocukları da kendi alanlarında uzmanlaşmaya yönelerek ezbercilikten kurtulmuş olurlar.
Türk millî eğitimi, ezberci olmaması gerektiğinin yanında mukayeselerini de yabancı eğitim kaynaklarına göre yapmamalıdır. Eğitimin temeline katılacak yabancı mukayeseler, millî eğitimde seviyenin düşmesine sebep olduğu gibi kendi öz kaynaklarından beslenmeyi de zorlaştırarak Türk eğitim sistemini karmaşıklaştırır.
Örnekleyecek olursak; Türk millî eğitim sisteminin yabancı eğitim sistemleriyle ne kadar çeliştiğine şahit oluruz. Ülkemizde ilk eğitim yıllarından itibaren öğrencilere İngilizce dil eğitimi verildiği bilinmektedir. Buna rağmen ülkemizde İngilizce bilenlerin sayısı oldukça düşüktür. 2014 yılında yapılan bir araştırmaya göre; altmış üç ülkenin İngilizce yeterlilik seviyesi sıralandığında Türkiye’nin İngilizce seviyesinin oldukça aşağılarda olduğu görülmektedir.
Milletlerin gelişmesi bilimden geçtiği gibi bilim yapabilmek için gerekli altyapının oluşturulması ve uygulama alanlarının da yöneticiler tarafından sağlanması gerekmektedir. Bu sayede uluslararası alanda gelişmiş milletlerin karşısında değil yanında olup onlarla eşit bir şekilde rekabet edebiliriz. Bu da demek olur ki eğitimimizdeki gelişmişlikle çağlar üzerinde sıçramış bir Türk devletine, uluslararası alanda Birleşmiş Milletler de dâhil olmak üzere üye olduğumuz kuruluşların mensup olduğu her ülke, saygı duymak zorunda kalacaktır.
Yeliz Şenyerli – Günboyu gazetesi – 17 Temmuz 2022 Pazar