Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın her yerde Tuğgeneral Mehmet Partigöç ile Tümgeneral Mehmet Dişli için söylediği şu söz 15 Temmuz davalarında yer aldı:
– “Bunlar, benim elim kolum ayağım değil, bunlar benim beynim ve kalbim…”
İşte o Mehmet Dişli mahkeme ifadesinde ensesine silah dayandırıldığını vurgulayarak diyor ki;
– Komuta katında rehin alındım…
Şaşkınlık ve şok yaşadığını vurgulayan Dişli’ye silahlı şahıslar diyorlar ki;
– Komutanım sakin olun, Size zarar vermek istemiyoruz…
Dişli’yi masaya oturtup, bir kalem, 2-3 boş arz kartı vererek şöyle demişler:
– “Söyleyeceklerimizi not alın, komutana bunları arz edeceksiniz.”
Dişli bir yandan söylenenleri yazmaya ve olup biteni anlamaya çalıştığını belirtirken bir yandan da zihninde yaptığı basit plan ile şu stratejiyi yaptığını söylüyor:
– Öncelikle hayatta kalmalı,
– Bu ilk “tehlikeyi” atlatmalı,
– Genelkurmay Başkanı’nın güvenliğini sağlamalı ve her şartta, Komutanın yanından ayrılmamalı,
Odasına girdiğinde girişin sağında bulunan masada oturan ve evrak okuyan Akar başını evraktan kaldırmadan Dişli’ye, “Otur, ne yaptın?” diyor.
Elindeki kartlardan zaman kaybetmeksizin, direkt ona yazdırılanları okuyan Dişli Akar’a diyor ki;
– Komutanım,
Darbe olmuş!
TSK yönetime el koymuş!
5 Tugay Ankara’ya geliyormuş!
Uçaklar havada imiş!…
Dişli’nin ifadesine göre Hulusi Akar rahat bir tavırla diyor ki;
– Haberimiz oldu,
Tedbir aldık,
Uçuşları durdurduk, Sakin ol…
Mehmet Dişli ifadesinde daha önce yaşanan gelişmelerden bilgisi olmadığını vurgulayarak Hulusi Akar’a şunları söylüyor:
– Komutanım ne tedbiri?
İş bitmiş, TSK ayaktaymış!
Dışarıda silahlı adamlar var! bana bunları yazdırdılar, tehdit ettiler!
Hulusi Akar’a diyor ki;
– Ne bitmiş?
Öyle şey olmaz!
Deli mi bunlar!
Kim onlar?
Mehmet Dişli diyor ki;
– Bilmiyorum Komutanım, bir Konsey varmış, birazdan buraya geleceklermiş,
Kuvvet Komutanları da geliyormuş, Konsey üyesi olacaklarmış,
Sizin de Konsey’in başı olmanızı istiyorlar,
Bana bunları yazdırdılar…
Akar diyor ki;
– Ne Konseyi?
–Ne başı ne diyorsun sen?
Mehmet Dişli elindeki kağıttan yanıt veriyor:
– “Yurtta Sulh Cihanda Sulh Konseyi”
Hulusi Akar 2’nci Başkanı kastederek soruyor:
– Yaşar nerede?
Dişli dışarıdan aldığı bilgilerle yanıt veriyor:
– Evindeymiş, birazdan gelecekmiş…
Dişli ifadesine şöyle devam ediyor:
“Bu esnada dışarıdan “silah sesleri” gelmeye başlamıştır! Genelkurmay Kışlası’nda, silah sesleri hayal edilecek bir şey değildir.”
Silah sesleri azalınca, Genelkurmay Başkanı. Dişli’yi odanın dışına göndererek şöyle diyor:
– Ne oluyor yahu? Bak şuna…
Dişli genelkurmay başkanının kapısının önünde; silahlı, silahsız, sivil ve askeri kıyafetli, tam teçhizatlı, kamuflajlı çelik başlıklı kişilerin olduğunu fark ederek silah seslerini sorunca şu yanıt veriliyor:
– Destek kıtalarının erleri…
Dişli ifadesinde bu cevaptan pek bir şey anlayamadığını vurgulayarak tekrar Akar’ın odasına dönerek makam odasının dışında gördüğü vaziyeti “Kapının önünde komandolar var” diye anlatırken birden kapı açılıyor, kısa bir arbededen sonra, birlikte masadan kalkıp, pencere tarafındaki koltuklara oturuyorlar.
Bir süre sonra dışarıdan yine “silah sesleri” geliyor.
Akar yine ne olduğunu öğrenmesi için Dişli’yi odanın dışına gönderiyor.
Dişli odaya girince Akar’a diyor ki;
– Yaşar Güler’in aracına ateş edildi…
Bir süre sonra, daha yakından ve yoğun şekilde “atış sesleri” duyulunca Akar yine Dişli’yi “ne olduğunu” öğrenmek için odadan dışarı gönderiyor.
O sırada Genelkurmay Karargâhının üzerinden alçak irtifada uçuş yapan uçakların geçmiyor ve camlar sallanıyor.
Dişli’nin güvenli yere geçilmesini önerisine Akar, “uygun olur” diyor.
Ancak Akar önce makam odasının arka tarafına geçip namaz kılıyor ve Dişli’nin namaz kılmasını öneriyor.
Dişli, “Benimki kazaya kalsın” diyor.
Bu sıralarda, yakın mesafeden helikopter sesleri ve ara ara yine silah sesleri duyuluyor ve Dişli kapının önüne çıkıp; makam odasının güvensiz olduğunu, söyleyince özel kuvvetlerden biri diyor ki;
– Birazdan güvenli bir yere geçeceğiz.
Dişli bunu söyleyince Akar, “Tamam, ben bir abdest alayım” diyerek makamın arka tarafına geçiyor.
SORULAR:
Mehmet Dişli’nin bu ifadesine göre 15 Temmuz gecesi Genelkurmay Başkanı’nın odasına girdiği saat 21.05’ten Akıncı’ya birlikte gittikleri saat 23.03’e kadar yaklaşık 2 saat boyunca;
1. MİT Müsteşarı ve yardımcısı 15 Temmuz günü 2 kez Hulusi Akar’a “darbe olacak” ihbarı yapıyor ama neden inanılmıyor?
2. Darbe bildirisinin Dişli’ye o anda yazdırılması inandırıcı mı? Böyle darbe olur mu?
3. Akar kendisinin, genelkurmay karargahının, hatta başbakan, bakanlar ve cumhurbaşkanının güvenliğinin sağlanması için neden Türk Silahlı Kuvvetlerini alarma geçirip önlemler almıyor?
4. Ne Hulusi Akar ne de Mehmet Dişli darbe açıklamasına rağmen makam odasından “Alarm” vererek Genelkurmay Karargah Alayını neden harekete geçirmediler?
5. 2 saat boyunca odada derdest edilmeleri sırasında Başbakan Binali Yıldırım’a ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a neden bilgi vermediler?
6. Hulusi Akar MİT uyarılarına rağmen yer altındaki güvenli komuta kontrol merkezine inerek orduyu neden yönetmedi?
7. Genelkurmay’da silahlar patlıyor, uçaklar alçak uçuş yapıyor, TSK’nın başkomutanı Akar ve beyninin ya da kalbinin parçası Dişli işte bunları yaşıyorlar…
8. Dişli ifadesinde Akar’a en ufak bir temas yapılmadığı vurguluyor. Peki boynundaki çizik neden oldu?
Bu yaşananlar için diyorum ki; Tiyatro mu? Facia mı?
Değerli okurlarım,
Ülkemizde üretilen ilk denizaltı olan Atılay 14 Temmuz 1942 günü demirli mayına çarparak sahilden 5.9 mil uzakta 68 metre derinlikte battı.
6 Subay, 17 astsubay ve 16 Er olmak üzere 39 denizaltıcımız şehit oldu.
Rahmetle ve minnetle anıyorum. Ruhları şad olsun…
15 Temmuz yazılarım devam edecek…