“Osman Batur, eğer beş-altı asır önce doğmuş olsaydı, Mete Han, Cengiz Han, Aksak Timur gibi efsane liderlerden biri olurdu” diyen Goldfrey Lias, Osman Batur’un kahramanlığı ile ilgili pek çok efsanenin dilden dile dolaştığını da ifade etmektedir.
Ayan Eden
Yirminci asır, Kazak Türkleri için deyim yerinde ise kara bir dönemdir. Ata topraklarında mutlu mesut yaşayan Kazak Türkleri’nin, sonrasında dramatik hadiseler yaşadığından, çektikleri çilelerden maalesef yeni haberdar oluyoruz. İyi atların eğerlendiği o dönemlerde, eğerlenmiş bu iyi atlara binebilmeyi hakeden gençlerden biri de Osman Batur idi. Osman Batur İslamoğlu 1899 yılında Doğu Türkistan’ın Altay Bölgesine bağlı Köktogay’da dünyaya geldi. Osman Batur, 20. asrın ilk yarısında Doğu Türkistan’ın istiklali için mücadele eden hareketin lideridir. Milletinin istiklali için hayatını at üstünde geçiren bu milli kahraman 29 Nisan 1951’de Çinliler tarafından idam edilmiştir.
Tarihçiler, onun bu şanlı mücadelesini araştırmaya devam etmektedirler. Onu yakından tanıyanlar, her yönüyle dört dörtlük bir insan olduğunu ve diplomatik ilişkilerde son derece başarılı olduğunu söylerler. Osman Batur’un hayatını araştıran yazar Şadi Şakenulı, onunla ilgili olarak şunları söylemektedir.
“Osman Batur, Kazak Türklerinin istiklali için mücadele etmiş bir şahsiyet. Sovyetler Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Moğolistan, Çin gibi devletlerin menfaatleri için de destek olmuş, bu devletlerin yetkilileri Osman Batur ile direk veya dolaylı olarak görüşmüşlerdir. Demek ki o, yalnızca bir kahraman değil aynı zamanda sözü dinlenen bir siyasetçi idi. Halkı harekete geçirmek ve bunu uluslararası boyutlara taşıyabilmek büyük başarıdır. Bu çetin işi başarmak ta ancak, Osman Batur gibi bir kahramanın harcıdır.”
Osman Batur’un tek amacı milletine kendi öz vatanında hizmet etmekti. O Altaylara yan gözle bakan herkese düşmandı. Vatan onun için kutsaldı. Bu kutsal vatan için Çin ile ters düştü. Moğolistanla, Sovyetlerle karşı karşıya geldi. “Ben milletim için gerekirse şeytanla bile konuşmaya hazırım” diyerek bazı sorunları da masaya oturarak çözmeye çalıştı. Elbette, Kazak Türklerinin darı misali, dünyanın dört bir yanına savrulmasının pek çok sebebi var.
XIX. asrın son yarısında Rusya ile Çin, Kazak Türkleri’nin topraklarını aralarında bölüşerek sınırlarını belirlemeye başladılar. O tarihten itibaren, Cin Kazakları” ve “Rusya Kazakları” tabirlerini ortaya atmaya başladılar. Dünya haritasına “Yeni Sınır Şin Şian (yani Şincan) ülkesi adlı bir bölge olarak geçti. Şincani 1940 li yıllarda tek başına yöneten hain Şin Şisay hükümeti demir dirgenini Kazak Türkleri’ne batırmaya başlamışlardı. İşte tam da bu yıllarda Osman Batur’un adı duyulmaya başladı. O bu mücadeleye başladığında, dünya da allak bullak haldeydi. İkinci Dünya Savaşı bitmiş, Kominist Çin Hükümeti ile Milliyetçi Çin Hükümeti kendi aralarında anlaşmazlığa düşerek Çin ile komşu olan Moğolistan için tehlike olmaya başlar. Büyük Altay Bölgesini korumak için mücadele veren Osman Batur ile Omarın gelişi onlar için bir çıkar yol idi. Siyasi amaçlarına ulaşmaları için bir engel olan Osman Batur’u ortadan kaldırmak ne Stalin ne de Moğol Mareşalı Çoybalsan için zor değildi. Osman’ın başka çaresi yoktu. Milliyetçi Çin Birlikleri Moğolistan’ın Altay Bölgesi’nde, Çin’de yaşayan Kazaklar ile Mogolistan’da yaşayan Kazaldarın sınır bölgesi olan Kobda’ya girdi.
O sıralar gündemin merkezinde Altay olduğundan, Milliyetçi Çin, Moğolistan sınırına asker yığarak gözdağı vermeye başladı. Moğolistan ise, Osman Batur’dan destek alarak Milliyetçi Çin’i geri püskürterek sınır bölgesinde huzuru sağlamak istiyordu. Bunun için o zamanki Moğolistan başkanı Mareşal Çoybalsan Osman Batur ile işbirliği konusunda anlaşma yapmayı teklif eder. Osman Batur ve Çoybalsan bu konuda pek çok yazışma yapmıştır. Bunu tarihi veriler teyid etmektedir. Bir mektubunda “. Biz Kazak-Moğol halklarının özgürlük yolunda verdikleri mücadeleye desteğinizi bekliyoruz. Bize tam da bu dönemde destek gerek. Sizin desteğinizi esirgemeyeceğinize inanıyoruz.” demektedir. Osman Batur’un emrinde olan Doğu Türkistan’ın üç bölge askeri birliği, Altay’dan Moğolistan’ın Beytik dağına doğru hareket etti. Bu hadise 1947 Nisan’ında başladı. Moğol askerleri ile birlikte Çin askerlerine karşı verilen savaşta, Çin askerleri yenik düştü ve çekilmek zorunda kaldı. Tive “Beutik Vakası” olarak geçen savaş, Moğolistan’ın sınırlarının belirlenmesini ve korunmasını sağladı.
Kader Osman’a en kaygılı, en çetin hayat şartlarını layık görmüştü. Bu arada Stalin doğudan bağımsız cumhuriyet kurarak kendi amaçları doğrultusunda idare etmeye başladı. Sovyet ideali çerçevesinde yetiştirilenlerden temsilciler göndererek, Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurmalarını istedi.
1940’ların başlarında, İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine, Sovyetler Birliği zayıflamaya başladı. Sovyetler Birliği, özellikle Stalin’in, bir bağımsız ulusal güce veya tek bir devlete ihtiyacı vardı.
Bu arada Stalin, Türkistan Cumhuriyeti adı ile bir cumhuriyet kurma düşüncesini ortaya atarak Sincan’daki savaşı gerek casuslar, gerekse başka güçlerin desteği ile, kontrol altında tutabilmek için Altay Bölgesinde milli bağımsızlık mücadelesi veren Osman Batur ile konuşmaya başladı. Sovyetler Birliği Moğolistan üzerinden Osman Batur’a silah yardımında bulundu. Bu, Osman Batur’un milli istiklal mücadelesine büyük katkı sağladı. Osman Batur’un Sovyetler Birliği’nden aldığı ilk yardım 400 tüfek, 20.000 mermi, 30 makinalı tüfek, 45 otomatik silah, 200 el bombası idi. Silahlanan Osman Batur zaman içinde güçlendi. Altay Bölgesini kontrolüne aldı. Bazı kaynaklar Osman Batur’un asker sayısının 40.000 ulaştığını söylemektedir. Böyle olunca, hem Çin tarafı hem de Moğol tarafı, Osman Batur’la bir anlaşma yapmaya karar verdi.
Savaş sonrası, Amerika’nın nükleer silahlara sahip olduğu ve Sovyet Birliği’nin de nükleer silah yapma gayreti içinde olduğu bilinen bir gerçektir. Nükleer silahın yapımı için gerekli olan uranyum Altay bölgesinde bulunuyordu. Uranyum her gün konvoylar halinde kamyonlarla sınıra taşındığını fark eden Osman, birkaç kez saldırıda bulundu ve hatta kamyonları ateşe verdi. Bu davranışın kendisi ve ailesi için tehlike oluşturacağından asla endişe etmedi. Yeter ki vatanının bir tek taşına zarar gelmesindi. Vatanını ve milletini korumak adına kelle koltukta, at üstünde düşmanla mücadele eden Osman Batur, milliyetçiliği her şeyin üstünde tuttu. Sülalesi düşmana esir düştü. Pek çoğu gözlerinin önünde şehit edildi.
Ama o ülküsünden asla taviz vermedi. Mücadelesine kararlılıkla devam etti.
Kızı Azapay (Aziypa) da eline silah alıp mücadeleye katıldı. O da savaşçı ruhu ile tanınmış gerçek bir kadın kahramandı. Çok iyi silah kullanırdı. 1940 yılında yapılan ilk savaşta Osman Batur’un ordusu Çinlileri geri püskürterek Köktogay’ı özgürlüğüne kavuşturdu. Kısa bir süre sonra Çinliler Köktogay’a yeniden saldırıp resmen kanlı kırgın yaptı. Osman’ın 11 çocuğundan 8’inin karnını yarıp kuyuya atmak suretiyle öldürdüler. Hanımı Mamey kalan üç çocuğunu kurtarıp Kara Ertis’te yaşamaya başladı.
Aile Hayatı
Osman Batur’un aile hayatı hakkında biraz bilgi verelim. Osman Batur’un üç hanımı vardı. Büyük hanımı Nurgiza Sarımbetkızı’ndan 6’sı erkek 3’ü kız olmak üzere 9 çocuğu oldu. İkinci hanımı Mamey’den 3 kızı ve üçüncü hanımı Bayan’dan ise 1 oğlu ve 1 kızı oldu. Nurgiza Hanımdan olan 6 oğlundan 3’ü 1940 yılında Çin Bölgesinde yaşayan Altay Kazaklarının istiklal mücadelesinde şehit oldu. Ziya adlı en büyük oğlu ile onun küçüğü Oydolla ve Kâri, Şincan hakimi Şın Şısay tarafından 1943 yılında cezaevinde öldürüldüler. Şerdiman, Nimetullah ve Nebi isimli üç oğlu savaşlarda Osman Batur’la yanında oldular. Çin koministleri zafer kazanmış olarak Şincan’a doğru gelirken, Altaylardan göç etmeye başlayan halk Himalayalara doğru yönelmişti.
Doğu Türkistan Hükümeti’nin siyasi ve jeopolitik durumu günden güne kötüye gidiyordu. Bu durumda Osman Batur Doğu Türkistan Cumhuriyeti’nin geleceğinden endişeye düştü. Ve başka çareler aramaya başladı. 19 Şubat 1951’de Çin Halk Ordusu, Osman’ın yaşadığı Gansu/Hayzı’ya baskın düzenledi ve Osman Batur’u esir aldı. Kızıl askerler tarafından göğsünde “bandit / hain” yazılı levhalarla fotoğrafları çekildi. Bu durumu gören kızı ve diğer hanımlar ağlamaya başladılar.
Osman Batur onlara: “Düşmana göz yaşlarımızı göstermeyin. Onlar güçlü oldukları için beni esir almadılar. Bu benim kaderim ve Allah’ın bana verdiği ömürle ilgili. Allah’ın verdiği ömre itiraz etmek olmaz. Allah’ın verdiği ömür bugüne kadar getirdi beni. İsyanınız için tövbe edin ve asla ağlamayın. Ağlayacağınıza yarınızı düşünün.” diye seslendi.
Ellerinin ve ayaklarının zincirli olmasına aldırış etmeksizin, arkasından ağlayan kızlara ve gelinlere, sert bir tavırla asla başını eğmeden, gözüne yaş almadan, sesinde en ufak bir korku ifadesi olmadan hitap etti. Bu ulu kahraman, idealine ulaşamadı ama, ömrünün ahirine kadar boyun eğmedi. Osman Batur’un son sözü; “Sizler beni ne kadar suçlu olarak görüyorsanız, ben o kadar suçluyum. Düşmanlarımla mücadele ederken onları Çinli, Rus veya Moğol diye ayırmadım. Ama kim benim dilime, dinime, vatanıma, milletime göz dikerse onu düşman bildim. Ve bu mücadelemden asla taviz vermedim. Bana verilecek en ağır cezaya hazırım.” oldu.
Osman Batur’la ilgili elbette çok şey yazıldı. Bağımsızlık öncesinde fazla gündeme gelmese de, 1956 yılında Londra’da yayınlanan “Kazak Göçü” adlı kitapta “Osman Batur, eğer beş-altı asır önce doğmuş olsaydı, Mete Han, Cengiz Han, Aksak Timur gibi efsane liderlerden biri olurdu” diyen Goldfrey Lias, Osman Batur’un kahramanlığı ile ilgili pek çok efsanenin dilden dile dolaştığını da ifade etmektedir. Moğolistan’ın mareşalı Çoybalsan’ı, Osman Batur ve Doğu rkistan Hükümetinin yetkilileri, bir gün bekleterek kabul etti. Bu Osman Batur’un ne kadar güçlü bir diplomat olduğunu gösterir. Gomindancı Çin ile Osman Batur’un uzlaşma dönemi ile ilgili bir makale yazan Osman Batur’un askerlerinden bir subay, Osman Batur’un çok temkimli ve bir şahsiyet olduğundan bahsederek şöyle demektedir. “Bizimle dost olduğu dönemde bir tabancasını ikincisini kalçasının altına koyarak yatardı. Bize bile güvenmezdi.” Dinine, vatanına ve milletine bağlılığı ile saygınlık kazanan Osman Batur’u görenler onunla ilgili anilarını anlatırken bile büyük heyecan duyarlar. Kahramanlığı ile Kazak halkının gönlünü fethetmiş pek çok kahraman vardır. Osman Batur’un ruhu ve kahramanlığı karşısında yalnızca dostları değil, düşmanları bile saygı duymuştur.
Ayan Eden
Türkiye Türkçesine Aktaran: Saadet Pınar Yıldırım
Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı
Tarih Kültür dergisi
388. sayı