Kızılderilinin hayatı gökteki kanatlılara benzer. Şahinin, avına nasıl yaklaşıp, nasıl yakaladığını bilirsiniz. Kızılderili de öyledir. Kartal kurnazdır, kızılderili de öyledir. Bu yüzden biz kendimize tüy takarız. Bizim gökte uçan kanatlılar ile akrabalığımız vardır. ( Kara Geyik, Siyu Kabilesi )
Kristof Kolomb ilk rastladığı Amerika yerlilerinin Doğu Hindistan’dan gelen Hintliler olduğuna inanmıştı. Amerigo Vespucci’den sonra keşfedilen kıtanın “Yeni Dünya” olduğu anlaşılınca oradaki yerlilerin insanlık tablosundaki yeri tartışılır hale geldi. Morok’un Toltek tabletlerine göre, Yeni Dünya’ya ilk insan 148 bin yıl önce gelmiştir. Bütün araştırmalara rağmen Amerika’nın gerçek yerlisine ait insan fosilinin bulunamaması bu insanların başka kıtalardan geldiğini gösteriyor.
Kızılderililerin dilleri, kültürleri, fiziksel yapıları, inançları, sanat tarzları, gelenek ve efsaneleri ile son olarak da DNA yapıları incelendiğinde çok ilginç sonuçlar ortaya çıkmıştır. Arkeolojik kazılarda son yıllarda yapılan keşifler (taşlar, ok ve mızrak uçları, insan ve hayvan fosilleri ile C14 laboratuvar analizleri) Amerika yerlilerinin Asya ve Avrupa kıtalarından göçlerle – doğudan ve batıdan – gelerek Kuzey ve Güney Amerika’ya yerleştiği yönündedir. Hatta bu iddiaları daha eski çağlara taşıyarak LEMURYA (Mu Kıtası) ve Atlantis’in çökmesine bağlayan görüşler de ortaya atılmıştır.
Bilimsel verilere göre “Kızılderili” denilen insan Amerika’ya M.Ö. 32000 ile 13000 yılları arasında Asya’yı Bering yolundan geçerek gelmiş, önce Kuzey sonra Güney Amerika’ya yayılmıştır.
Dünya’da buzul çağları boyunca Asya’dan Avustralya’ya kadar her yöne çeşitli ırklardan insanlar göç etmişse de, bunların çoğu mongoloid öncesi ırktan, hafif çekik gözlü, bakır tenli, kara saçlı, kara gözlü, iri burunlu insanlardı.
Göçler, son buzullaşmadan sonra da M.Ö 11000 ile M.S. 500 yılları arasında devam etti. Tabii olarak bu göçler sadece Asya ve Amerika arasında değil, diğer kıtalar arasında da asırlar boyu sürdü. Sebepleri beşeri veya fiziksel şartlar ne olursa olsun, dünyanın her tarafına (doğu batı, kuzey güney) farklı soylar yayıldı, karıştı ve yeni kültürler doğdu. Coğrafya canlılar üzerinde daima etkili olduğundan, doğal olaylar herhangi bir canlının fiziksel özelliklerini, ruhsal yapılarını, hayat tarzlarını değiştirir.
Kızılderililer de uzun süren göç devirlerinde yapılarından hatta anlayış ve davranışlarından birçok şeyler kaybettikleri gibi yerlerine yenilerini de getirmişlerdir. Fakat bütün bu olaylar onların fiziksel ve psikolojik değişmelerinde mizaç ve genetik temel özelliklerini kaybettirmez. Hiç olmazsa bazı izler kalır ve karakterler her ne kadar değişmiş olsa da görmek isteyenlerin gözlerinin önünde yaşar ve kendini hissettirir.
Bering Boğazı’na adı verilen Vitus Bering, 1740’larda Asya ile Amerika arasındaki 56 mil aralıklı boğazdan geçecek bu boğazın orta yerinden her iki kıtanın da görülebilecek kadar yakın olduklarını keşfedince, insanlar Kızılderililerin bu yoldan Alaska’ya geçerek Amerika’ya dağıldıklarını kabul eder oldu. Buna karşılık Asya’dan Kuzey Avrupa’ya ve oradan Atlantik üzerinden Amerika’nın doğusuna da göçler olabileceği ileri sürülmektedir. Hatta Anadolu’dan Akdeniz yoluyla Cebelitarık’tan Atlas Okyanusu’nu aşıp Amerika’ya ulaşan kavimler olabileceği de iddia edilmektedir.
Amerika Kızılderililerinin bir kökten olmayıp, Asyatik birçok kökten geldiği bir gerçektir. Yalnız dil, antropometri(insan vücudunun boyutlarını inceleyen özel bir bilim dalı), folklor, kan veya inanç tek başına bir şey ifade etmez. Bunları toplu halde, birlikte görmek, incelemek, anlamak ve karara varmak gerekiyor.
“Kızılderililer tezgah, demir, çatal, tekerlek ve saban kullanmayı 1741’de bilmiyorlardı; bunların keşfinden çok evvel ya da bambaşka bir kıtadan gelmişler.” diyen Dr. Robertson’a göre “Bu göçleri yapmış olan kavimler bunları arkada unutamazlardı.”
Amerika’ya göç edenlerin tahıl tarımının gelişmeye başladığı zamanlardan önceki dönemlerde Asya’dan çıktıkları düşünülmektedir. Çünkü Amerika keşfedilip “Beyazlar”la temasa geçtikleri zaman “Yeni Dünya” topraklarında mısır, tütün, patates, fasulye, su kabağı, domates vb. ürünleri yetiştiriyorlar, ayrıca evcil hayvan besliyorlardı. Kıyılarda yaşayanlar balıkçılık, toplayıcılık; orman ve tundralarda yaşayanlar ise avcılık ve toplayıcılıkla geçimlerini sağlıyorlardı. Ayrıca kürk ticareti yaptıklarını da biliyoruz. 16. yüzyılda dahi Polinezyalıların küçücük kanolarla akılların alamayacağı mesafelere yelken açtıkları bilindiğine göre, bu gibi temasların prehistorik devirlerde de muhtelif Asya noktalarından da yapılmış olması ve dalga dalga her taraftan yayılması mümkün görülüyor.
Kızılderililer’in en güvenli yılları M.Ö. 10000’den M.Ö. 4000 yıllarına kadar olan dönemdir. Bu zamanlara ait evler ve keramik tarim aletleri Arizona’nın güneyinde bulunmuştur.
Neolitik (Yeni Taş devri M.Ö. 5000) dönemden sonra insanlar yerleşik hayata geçerek tarım yapmaya başladılar. Bundan evvel M.Ö. 10000’e kadar avcı ve balıkçı, M.Ö. 15000’den önce ise avcı toplayıcı idiler. Bütün Mısır, Sümer ve komşu medeniyetler Neolitik medeniyetlerdir. Amerika’da ise M.Ö. 10000 yıllarında, Peru’da Aymara dilini konuşanlar ilk tarih kültürünü kurdular. Eski Orta Amerika’da bu kültür birkaç asır sonra başladı ve aile kuruluşu nizamlara bağlandı. Aztekler kendilerinden evvel gelenlerin kültürünü alarak onu geliştirdiklerini iddia etseler de, gerek Toltekler gerekse Zapotekler kendi kültürlerinin daha çok eski ve çok daha ileri olduğunu söylerler. Bilhassa Olmekler(güneşin doğduğu yönde var olanlar), kültürde çok ileriydiler. İlk lastiği bulmuş ve lastikçi anlamına gelen ‘Olli’ adını kendilerine vermişlerdi.(M.Ö. 1000) M.S. 1300 yılında Toltekler ile birlikte birçok devlet, Aztekler tarafından yok edildi. Toltekler, Maya topraklarına göç edip Azteklere düşman oldular. Mongoloid Azteklerin Toltek kadın ve kızlarını çalmış olmaları, bu düşmanlığın sebebi olarak ifade edilmektedir.
M.S. 100 ile M.S. 1400 yılları arası modern Kızılderili medeniyetlerinden birisi olan ve asıl konumuzu teşkil eden Türk kökenli gruplardan Atabaşkanların ortaya çıktığı dönemdir.
Atabaşkanlar, “Yeni Dünya”ya göç eden Asya Türklerinin en kes kökleridir. Medeniyetlerine “A Sazı” adını vermişlerdir. Kuz Amerika Kızılderilerinin esas halklarından ve en önemlisidir. Genel olarak Bering, Aleut (Alauç), Karyak, Koryak, Çulak, Kayak, Ayak(Eyak) adaları ile Alaska’nın kalbi olan Denali bölgesi ve Yakut(Yakutlar) Körfezi ortada kalmak üzere, Sıtka’dan Prince Willi Sahillerine, güneye doğru Huna devam eden bölgede görülün Atabaşkanlara verilen bir başka isim de Tu-çon’dur. Atabaşkan halkı yat tarzları itibariyle genel olarah gruptu. Avcılık yapan, yemiş de toplayıcılar Koçiler, avcılık ve balıkçılık yapan Folsamlar idi. E. Gene Stewart “Cengiz Han’dan Kaçan Türkler” adlı kitabında bun kendilerini Dene ve Na-dene olarak isimlendirdiklerini belirtmektedir.
Esasında Amerika Yakutları olan Tilingitler ve Ayaklar, bu grubun Alaska halklarını teşkil eder. Bunlardan başka yine aynı köke bağlı Haida (Çince Ha-i-ta-ta Kara Tatar), Kuay Kutlu ve İngalık Ayak-Atabaşkan dilini kullanan aynı kültüre bağlı gruplardır. Arkeolojik araştırmalar bunu ispatlamaktadır. Haidalar teknik ve estetik bakımdan en yüksek seviyede bir kültüre sahiptirler. Özellikle (müzik, dans ve efsaneleri) folklorik zenginlikleri dikkat çekicidir.
Atabaşkanlardan Mohavk ve İroklar gibi ayrılan ve göç yollarında Soson ve Su (Siyu) kabileleri ile karışarak Kuzeybatı Amerika’dan doğuya doğru göç eden Pavni kabilesi kahraman savaşçı bir kabile idi. Boynuzlu Kabile adı verilen bu grup, saçlarını macunla yapıştırıp şakaklarına iki iri boynuz yapıyorlardı. Bunlar kendilerine “ÇihaÇiha” yani “Er oğlu Er” derlerdi. Savaşçı Atabaşkanların diğer bir kolu olan Apaçiler de Navaholar ve Zuniler gibi farklı gruplara ayrılmışlardı. Navaholar Alaska’dan Meksika’ya kadar yayılmış olan en kalabalık kabiledir. At ve keçi yetiştirirler, yarı göçebe olup barışçı bir halktır. Toprağı dinlendirmek için iki-üç yılda bir yer değiştirirler. Tepelerde geçici evler (yayla evleri) kurarlar. Bunlardan Pueblolar (İspanyolca köy kuranlar) ile sepet yapanlar Anasazı kültürü içerisinde bulunan Navahoların en çok bilinen kabileleridir.
Fiziksel, antropolojik ve kranyoloji (kafatasının karakteristiklerini inceleyen bilim dalı) bakımdan ve morfolojik karakterlere göre Navaho Atabaşkanları Uluğ Türkistan Türkleri’ne en çok benzeyen tiptir.
“Anasazı” kelimesi tam olarak Atalar veya Asırlıklar, çok yaşlılar kolu manasında olup bir Navaho kelimesidir.
7. ve 8. yüzyıldan günümüze intikal eden kalıntılara göre Kızılderililer içinde en köklü medeniyete sahip oldukları anlaşılmaktadır.
Bazı araştırmacılar Atabaşkanların M.Ö. 18000’den evvel Amerika’ya geldiklerini iddia etmektedir.
Bir kabile içinde herkes akraba gibi birbirini tanırdı. Büyüklere her kim olursa olsun amca-dayı-halateyze-baba-
Sadece savaş gayesiyle toplu bir şekilde köyleri, şehirleri basan Kızılderililer arasında, asla kendi hesabına çalışan hırsız olmazdı. Elde edilen her ganimet, kabilenin ortak malı sayılırdı. Kızılderililer asla yalan söylemezdi. Kapıları ardına kadar açık ve çadırları bağsızdı. Açlıklarını belli etmezler, kahramanlıklarını ancak
merasimlerde söylerlerdi. Gök gürültüsünden çok ürkerlerdi. Kadınları de erkekleri gibi kahraman ve korkusuzdu. Herhangi bir savaşa gönderildiklerinde düşmanı yaralamaz, öldürürlerdi.
İki arkadaş karşılaştığı zaman sağ el kalbin üstüne basılarak selam verilirdi. Bazı kabilelerde sağ el kalbe bastırıldıktan sonra başa ve dudağa götürülürdü. En ince teferruatına kadar ailelerinin hatırlarını sorar, ilgilenir, sohbet eder, birlikte sevinir ve ağlarlardı.
15. asırda Yeni Dünya’ya gelen Fransız Le Challeux, Kızılderililer arasında gördüğü selamı şu şekilde tarif eder: “Ellerini başlarının üzerine ikişer defa kaldırarak ‘Ha Ha Ya Ya’ diye seslenirler. Bu tarz selam asillere, kabile reislerine, başkanlara verilirdi. Başkan ise buna karşılık ‘Ha Ha’ diye gelenleri ağırlardı.”
Kızılderililer sabırlı, fakat kızdıkları zaman adeta tutuşan insanlardır. Bazen kendi menfaatlerine yardımcı olan nizamlara bile başkaldırırlar. Kendi aralarında emir almaktan ziyade emir vermek isterler. Kooperatif yaşama inançlarına bağlıdırlar, sadıktırlar. Bir lider elinde, sosyal ve politik gelişmeye müsaittirler. Fevkalade yaratıcı olmalarına rağmen bunu kullanmakta ihmal gösterdikleri için daha ziyade kolay ve pratik yollar bulmakta usta kabiliyetler gösterirler. IQ’ları yüksek ve gayet cevval bir zekaya sahip olmalarından dolayı, isteklerini gerçekleştirmede emsalsizdirler. Bulundukları şartlara intibak kabiliyetleri yüksektir. Kincidirler fakat kinleri giderilince çok sıkı dostluklar yaratabilirler. İntihar ve nefse zulme yanaşmazlar. Ölüm korkusu önemsenmediği için hayatları kahramanlıklarla doludur. Çalışmayı sevmezler fakat çalışmaya karar verdikleri zaman dağları devirir, ormanları aşar, çölleri geçerler.
Dans ve müzik fevkalade gelişmiş olup ritmik ve melodiktir. Navaho erkek ve kadınlarının ecdattan kalma, yumuşak ve güzel ses kabiliyeti vardır. Dinsel merasim ve savaş danslarına sadece erkekler katılırlar. Şiir ve edebiyattan ziyade mito-histori gelişmiştir. Heykelden ziyade mimariyi, resimden ziyade dekoratif el işlerini tercih ederler.
Müjgan Ergil