Ekonomist Ali Ağaoğlu ve gazeteci Hakan Güldağ Şans Sohbetleri’nde bu hafta hiperenflasyon tartışmalarını ele aldı.
Güldağ ekonomide irili ufaklı sarsıntıların ‘yüksek şiddetli, yıkıcı bir depreme dönüşebilir’ kaygısı yaşattığını dile getirirken, Ağaoğlu Türkiye’nin ‘ağır çekim’ bir kriz yaşadığını ifade etti. Dolar/TL’de şok bir dalga beklemediğini belirten Ağaoğlu, petrol ve altın fiyatlarında yükselişin sürebileceğini söyledi.
Güldağ: Enflasyon beklentilerinde maalesef herhangi bir iyileşme emaresi yok. İTO verilerine göre İstanbul’un enflasyonu yüzde 87,35 ile 24 yılın zirvesinde. TÜİK’in bugün açıklayacağı manşet enflasyonun da mayısta yüzde 75’i aşması bekleniyor. Sebze-meyvede biraz gerileme olsa da neredeyse her hafta artan akaryakıt fiyatları, devam eden doğalgaz ve elektrik zamları… Ayrıca, Avrupa’nın kararı sonrası bu yıl ‘ucuz petrol’ beklentisinin ortadan iyice ortadan kalkması… Özetle, pandemi sonrasında Rusya-Ukrayna savaşı, hammadde, enerji ve gıda fiyatlarının hızla yükselmesi belirsizliği ve karmaşayı artırıyor. Dışarıda Fed başta enflasyonla nasıl mücadele edildiği belli de, bizim nasıl mücadele ettiğimize ilişkin bir berraklık yok. Doğru yanlış, üzerine çalışılan kira kontrollleri düzenlemesi henüz gelmedi. 1,5 aydır enflasyona endeksli tahvil konuşuluyor. Ondan da ses yok.
Ağaoğlu: “Enflasyona endeksli tahvil çıkaracağım” dediğin anda enflasyonu kabul ediyorsun. Ama onunla mücadele etmek yerine varlığı üzerine bina inşa ediyorsun. Nasıl bir şey gelecek hala bekliyoruz. Süper bono diye bir şey olmayacağını anladık. Daha önceden var olan enflasyona endeksli tahvilin bireylere satılan bir hali olacak. Yani şirketlere satılır mı, satılmaz mı bilmiyorum ama bankalara satılmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bankalara satılırsa bankaların normalde piyasadan alabileceğinden daha da iyi getirili bir tahvile kavuşur. Bunun yine Merkez Bankası’na teminata verip yine borçlanıp yine ekstra para kazanma ihtimalleri var. Bankalar para kazanmasın demiyorum tabii ki ama karşılığında bu paranın geldiği kaynak Hazine. Hazine de bu faizi bizim vergilerimizle ödeyecek. Bizde de herhalde Fed’in hatası gibi geçici diye düşünülüyor ki mücadele sadece sözde kalıyor. Özde mücadeleyle ilgili net olarak hiçbir şey görmüyoruz.
Güldağ: Yalnız biz işi ağırdan aldıkça sorun da derinleşiyor. Bariz iktisat potikası hataları ile birleşince, küresel fiyatlar TL’nin yeniden değer kaybetmesine yol açıyor. Kuru tutuyoruz diyorduk, o da olmadı. Kur 16.50’yi zorluyor. Gerçi mikro yönetim ve müdahaleler ile pek oraya izin verilmemeye çalışılıyor ama piyasa da sürekli test ediyor. Beştepe’de bir ekonomi zirvesi yapıldı. Ne konuşulduğuna ilişkin bir açıklama yok. ‘Herhalde asgari ücrete zam gelecek’ diye konuşmalar var. ‘Enflasyona endeksli tahvil görüşülüyor’ diyenler var. Sonuç itibariyle politikalar sıkıştı. Hatalar da aynen devam ettiğine göre, enflasyonda bir platodan ötekine hızlı sıçramalar da devam edecektir. Sen bir ara “İpin ucunu bırakırsak iş hiperenflasyona doğru da gidebilir” demiştin. ‘Venezuela gibi oluruz’ demiştin. Maazallah o sözlerin geliyor aklıma.
Ağaoğlu: Özde bir mücadele görmediğimiz için enflasyon durmuyor. Kötü tarafı, enflasyon beklentileri çok bozulduğu için nereye çıpalayacağınızı da bilemiyorsunuz. Merkez Bankası beklenti anketi 46,50 çıkıyor, vatandaşın enflasyon beklentisi 80 oluyor. 90’lı yıllarda kronik bir enflasyon vardı, yüzde 70 ortalamayı 13 yıl sürdürdük. Ama o hayatımızın bir parçasıydı. Maaşlar, gelirler ona göre güncelleniyordu. Az çok onla birlikte geriden de olsa bir alışma dönemimiz vardı. Şu anda maaşlar güncellenemiyor ve fiyatlar artmaya devam ediyor. Yoksulluk sınırı inanılmaz şekilde artmış durumda. Beklentilerin bozulması çok kritik bir problem ve hiperenflasyon seviyesine çıkmamız neredeyse an meselesi. Ondan da geri döndürmeniz için çok ama çok sert tedbirleri çok uzun süre almanız gerekiyor.
Güldağ: Tabii bir de dışarıdan gelen etkiler ve riskler var. Az önce de dediğim gibi ‘ucuz petrol’ bizim için hayal olacak sanki. Bu durum işimizi iyice zorlaştıracak.
Ağaoğlu: Avrupa Birliği neredeyse yüzde 90’a varan Rusya’dan gaz ithalatını yılın sonuna kadar bitirmeye kararlı. Bu tabii ki petrol ve doğal gaz fiyatlarını etkiledi. Tedarik problemi ortaya çıkardığı için risk artıyor. Buna bir de Çin’in koronavirüs önlemlerini gevşetmeye başlamasının yaratacağı talep beklentisi de eklenince Brent petrol 120 dolarların üzerine çıktı. Benim “hani inse inse 85’e zor iner” dediğim rakam artık 95 oldu. 95 doların altına bu yıl kolay kolay inemeyiz.
Güldağ: Enerji tarafında yeni sıkıntılar bizi bekliyor gibi görüyorum. Son kaynak limiti 1 Temmuz’da geçerli olmak üzere sanayi ve ticarethaneler için 1 milyon kilovat saate kadar düşürülmüş vaziyette. Bu limitin üzerini kullanmak isteyenler ikili anlaşma yapacak. İlginç bir şey duydum; enerji üreten gemiler var. Pakistan’da Angola’da oluyordu. Onlardan kiralamışız. Enerji tarafında ciddi bir gol yiyebiliriz yakında. Hakikaten koordinasyonda eksiklik var. Beştepe zirvesini onun için açtım. Belki de hükümetin daha fazla bir araya gelip bunları masaya yatırması lazım. Ekonomi, seçim olacak diye günlük idare edilmek zorunda değil diye düşünüyorum.
Ağaoğlu: Geçen hafta söylediğimi tekrar edeceğim. Faizleri denklemeden sonuç almak zor. Bunu yapıp, sonra enflasyonla mücadele ediyoruz dememiz lazım. Para ve maliye politikaları uyumlu hale getirilmeli. Bu sübvanse edilen faizlerle maalesef biz bir yere varamayız. Kısa vadeli çözüm gibi görülüyor ama uzun vadeli ahlaki erozyon yaratıyor. Bu ortamda seçim yapıldı ve Sayın Cumhurbaşkanı tekrardan göreve geldi diyelim. İşi seçildikten sonra da zor. Tekrardan politika değişikliği yapması gerekiyor ki işimiz kolaylaşsın. Seçimden sonra ekonomi politikası değiştirilecek diye düşünüyorsak bugün neden yapmıyoruz? Tamamen kontrolden çıkma ihtimali olan bir enflasyonla karşı karşıyayız. Çünkü bunun karşısı Venezuela, Arjantin.
Güldağ: Bu olasılık beni korkutmaya başladı. “Türkiye’de belli dengeler var, o kadar da değil” denebilir ama işler iyi gitmiyor. Vatandaş ve çalışan cephesinden bakıyorum; iş barışını da bozabilecek bir ortamın geliştiğini görüyorum. 2018’den bu yana bir yoksullaşma var.
Ağaoğlu: Ben ona 2015 diyorum bu arada.
Güldağ: İlk çeyrek büyüme verileri de ortaya koyuyor. Ücretlilerin GSYH içindeki payı 2020 ilk çeyrekte yüzde 39,1, 2021 ilk çeyrekte yüzde 35,5 ve şimdi 31,5. 3 yıl içinde 8 puan gerilemiş. Bu az buz bir şey değil. Benzer tablo İSO 500’de de var. Faaliyet karı yüzde 139 artarak 342 milyar liraya çıkmış ama ödenen ücret ve maaşların payı 2014’te yüzde 57,5 iken 2021’de yüzde 32,2’ye inmiş. Yani 2014’ten geçen yıla 25,3 puan gerilemiş vaziyette. Hissedilmeyen bir büyüme.
Ağaoğlu: Toplumun refahına yansımayan bir büyüme. Büyüme kötü bir kriter ve hedef. Kalkınma hedef olmalı. Kalkınma, büyümenin bütün topluma yayılmış halidir. Siz belli sektörleri sübvanse ederek destekleyerek orayı büyütüyorsunuz. Kar ediyor, para kazanıyorlar. Onu toplam Gayri Safi Milli Hasıla içinde büyüme olarak herkese anlatıyorsunuz ama toplumun geniş bir kesimi hem o büyümeden nemalanmıyor hem de hiç hissetmiyor. Bu da kalıcı bir fakirleşme anlamına geliyor.
Güldağ: Aslında toplumun refahını artırmak için herkesin gelirini de aynı zamanda artırmak gerekmiyor.
Ağaoğlu: Aslında harcanabilir gelirini artırmamız gerekiyor. Yaşam maliyetlerini düşürücü işler yaparak bunu sağlayabilirsiniz. Mesela ulaşım giderlerini, ısınma, elektrik, su giderlerini azaltarak harcanabilir geliri yükseltebilirsiniz. Bunu kamuyu ya da şirketleri zarara uğratarak yapmanız da gerekmiyor. Daha iyi yöneterek maliyetleri aşağıya çekerek sağlayabilirsiniz. Basit olarak enerjide hedge işlemleri yaparak, riskten korunma işlemleri yaparak veya uzun vadeli anlaşmalara girerek bunları yapabilirsiniz. Bazı ülkelerin atabildiği adımlar bunlar. Maliyeti aşağı çekerseniz harcanabilir gelir artar.
Güldağ: Enerji faturamız cari açığı da artıracak. Cari açığımızın arttığı bir ortamda kurda ciddi bir baskı bekler misiniz?
Ağaoğlu: Kur tarafında şok tarzı bir baskı beklemem. Buna neden olabilecek yabancı yatırımcıların çok büyük bir kısmının piyasalara ulaşımını engelledik. İçerden gelebilecek baskıları da görece kamu eliyle bir şekilde yönetiyoruz. Yönetiyoruz kısmını tırnak içinde söyleyeyim. Burada problem şu: Biz fonlayabildiğimiz sürece cari açık veririz. Yeni mal ve hizmet alabilmemiz için borçlanmamız gerekiyor. Yurtdışından borçlanma maliyetimiz yüzde 10’a dayandı. Akreditif tarafında sıkıntılarımız devam ediyor. Kur tarafında böyle büyük bir şok, zıplama tarzı bir şey görmeyeceğimizi düşünerek ben sorunun ödemeler dengesi tarafında ortaya çıkacağını düşünüyorum. Şimdilik turizm geliriyle bir şekilde aşılacağını umuyoruz. Ama sezon bitip, enerji fiyatları da yukarıda kalmaya devam edince işimiz zorlaşır. Sürdürülebilir bir aşamada olduğumuzu düşünmüyorum.
Altında 1840 seviyesi belirleyici olacak
Güldağ: Altın ve gümüşte bir hareketlilik gördük, trend değişikliği bekler misin kısa vadede?
Ağaoğlu: Gümüş 22’lerin, altın 1850’lerin üzerine çıktı, hatta 1860’lara kadar geldi. İyi bir toparlanma oldu. Altın 1900’lerin üzerine atar kendini diye düşünüyorum. Ama Amerikan 10 yıllık tahvillerinde öyle çok majör kalıcı bir düşüş olmadı. Tekrar yükselince altın biraz örselendi. Bu hafta 1840’ın üzerinde kapatırsak, toparlanma devam edebilir. Ama çok majör, sert yükseliş beklemiyorum. Çünkü enflasyonun kalıcı olmadığı izlenimini oluşturma adına değerli metaller tarafında hafif manipülatif bir dünya görüldüğünü düşünüyorum. Bunu henüz daha kanıtlayabilmiş değilim ama iki sohbet öncesinde konuşmuştuk. Londra’da da benzer izlenimler var. Onun için 1840 seviyesinin üzerinde kapanırsa biraz yukarı gitme ihtimali artacak, aksi takdirde sallan yuvarlan gideceğiz böyle.
‘Ağır çekim’ kriz yaşıyoruz
Güldağ: Türkiye ekonomisi benim çok fazla şahit olmadığım bir tarzda gidiyor. Ama alışagelmiş olan da şu: Genellikle bir şeyler birikir, hızlı bir şekilde bir noktaya ulaşır. Sonra ‘deniz bitti’ deriz, ardından bir toparlanma başlar.
Ağaoğlu: Dur, kalklarla yürümüyor işler. Biz her 10 yılda bir dur, kalk yapıyoruz. Ama seviyemiz aşağıya iniyor. Borsaya bakın. Dolar bazında 5,1’den 1,25’e düşmüş. Ama 1,25’ten 1,70’e çıktığında, yüzde 50 artmış gibi görüyoruz. Hayır, önceden 5,1 dolar seviyesindeydik. Yani her seferinde ciddi fakirleşerek ‘dur’ları yaşıyoruz aslında.
Güldağ: Yaşadığımız döngü biraz farklılaştı. Önceden 7 büyüklüğünde depremi yaşıyorduk. Ondan sonra toparlanıyorduk. Şimdi ise 3,5, 4, 4,5 şiddetinde sürekli depremler yaşıyoruz. Bunlar ne zaman büyük bir depreme dönüşecek sorusu soruluyor? Sapanca’da düzenlediğimiz Dönüşen Dünyada Liderlik Zirvesi’nde de ‘belirsizlik’ şikayetleri sıkça dile getirildi. Beklentiler, ‘daha ne kadar kötüleşecek’ üzerinden şekilleniyor.
Ağaoğlu: Biraz ağır çekim kriz yaşıyormuşuz gibi bir his var içimde. O yüzden senin dediğin 3, 4 şiddetindeki depremleri çok büyük bir deprem gibi hissetmiyoruz. Ama bina her geçen gün dayanıklılığını kaybediyor.
Kaynak: Dünya