Herkesin bildiği gibi NATO içerisindeki ülkeler, terör örgütü olarak tanıdığı PKK’ya alan açıyor, YPG’yi ise terör örgütü olarak görmüyor. Bu, artık bizlerin kanıksadığı bir durum.
Ancak gerçek ittifaklar için bu kabul edilemez bir durum. NATO’nun en büyük ordusuna sahip olan ABD dahil birçok ülke YPG’yi silahlandırarak teröristlerin Türkiye’ye karşı savaşmasında öncü rol oynadı.
ABD’nin bu tavrına karşı ‘basiretsiz ve çaresizce’ bir politika izledik veya izlemek zorunda kaldık. Ama Türkiye, Rusya’nın Ukrayna işgali sonrasında Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üye olma talebine karşı bir duruş sergileme yolunu seçerek başta bizi, daha sonra da üye ülkeleri şaşırttı.
İki ülke içerisinde Finlandiya’ya karşı daha ılımlı olsak da İsveç bambaşka.
Türkiye’nin ardından PKK’yı terör örgütü ilan eden ilk ülke olan İsveç, zamanla PKK’lılara kucak açan, finans kaynaklarının büyümesine imkan sağlayan ve uluslararası toplum nezdinde PKK’lı sivil toplum kuruluşlarını ve sempatizanlarını öne çıkaran bir ülke haline geldi.
Öyle ki İsveç, 2019’da PKK’ya karşı Türkiye’nin düzenlediği Barış Pınarı Harekatı nedeniyle Türkiye’ye silah ambargosu uygulamış, üzerine de Avrupa’yı silah ambargosu için harekete geçmeye çağırmıştı. Ama aynı İsveç, IŞİD’e karşı operasyon düzenleyen ve teröristleri sınırdan uzaklaştıran Türkiye’ye alkış tutuyordu.
Ama İsveç ve Finlandiya’nın ittifaka üye olmak için Türkiye’nin oyuna muhtaç kalması çok iyi bir koz. 2020 yılına girerken de Rusya’ya komşu Polonya, Litvanya, Letonya ve Estonya gibi Baltık ülkelerinin korunmasını amaçlayan NATO planının, Türkiye tarafından veto edileceği iddia edilmişti. Türkiye, ittifak üyelerine “YPG’nin terör örgütü ilan edilmesi” şartını sunacaktı ama başaramadı.
Bu sefer doğrudan İsveç’in yaptıklarını masaya yatırıp, Rusya’ya karşı oluşan cepheden yararlanabilir. Önemli olan bu duruşu devam ettirip amaca ulaşmak.
NATO’da her üye ülkenin veto hakkı yer alır. Hırvatistan, seçim yasasını ‘istediği şekilde’ güncellemediği için Bosna Hersek’in üyeliğini engellerken, Macaristan, Rusya nedeniyle Ukrayna’nın önünde duruyor.
Yanı başımızdaki Yunanistan, isim sorunu nedeniyle Makedonya’yı yıllarca NATO kapılarında bekletti, Makedonya ismini “Kuzey Makedonya” olarak değiştirince vetoyu kaldırdı.
1974’te Kıbrıs Barış Harekatı sonrasında ittifaktan ayrılan Yunanistan, Türkiye’nin vetoları nedeniyle tekrar üye olamamıştı, 12 Eylül sonrası “Rogers Planı” ile Türkiye’nin veto kararı ortadan kalkınca ittifaka girdi.
Karşılığında ABD ile yazılı olmayan sözlü anlaşmalar yapıldığı belirtilmişti. Peki, Yunanistan tekrar NATO’ya üye olduktan sonra ne oldu?
Kıbrıs sorununda Yunan tezleri savunuldu, Güney Kıbrıs AB’ye alınarak Kıbrıs Türkleri hiçe sayıldı. Ege’de silahlandırılan adalar sorunu ortadan kalkmadığı gibi Yunan askerinin adalardaki faaliyetleri daha da arttı.
Türkiye’nin en büyük politik kozlardan biri, sözel vaatler nedeniyle çöpe gitti. Şimdi ise Türkiye, PKK ve Suriye kolu YPG’ye olan desteği nedeniyle Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini veto edeceğini açıkladı. Ancak hiçbir NATO ülkesi YPG’yi PKK ile bağlantılı görmüyor, hiçbir ülke PKK’ya yataklık ettiğini kabul etmiyor.
Zaten İsveç ve Finlandiya da kendisini böyle savunuyor. Bloomberg’e göre ise Türkiye, kendisine uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasından F-35 sürecine kadar birçok başlığı İsveç ve Finlandiya’nın üyeliğine karşı şart olarak sunuyor.
Bence Türkiye, YPG konusunda tam olarak istediğini alamayacağını, Avrupa’nın PKK’ya olan yaklaşımının kolay bir şekilde değişmeyeceğini ve ABD’nin YPG konusunda adımı olmadan diğer ülkelerin radikal bir politika değişikliğine gitmeyeceğini biliyor. Amaç, kendisine karşı yapılan diğer haksız adımları öne çıkararak yerini göstermek.
Ancak her ne olursa olsun Türkiye, bu duruşunu sonuna kadar devam ettirmeli ve gerçekçi taleplerle Rusya’nın yarattığı ‘kutuplaşmayı’ kendi lehine kullanmalı. En önemlisi de Rogers Planı’nın aksine ‘aldatılmadan’ kozunu kullanabilmesi.