Batı’nın ve NATO’nun Fas ile imzaladığı silah anlaşmaları ya da Filistin’de ırkçı rejimi yürüten İsrail’e verdiği destek, şimdilerde Ukrayna’da devam eden savaşa karşı gösterilen tepkiler ile derinden çelişiyor. NATO’nun Doğu Avrupa’ya genişlemesi Rusya ile sınırlı değil. Bu ikiyüzlülük bize uyarı olmalı. Batı’nın kullandığı sevecen dil, NATO’nun Afrika’da yürüttüğü genişlemeci politikalar hesaba katıldığında kimseyi yanıltmamalı.
Vijay PRASHAD
Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü NATO’nun Rusya sınırlarına doğru genişlemesi birçok bakımdan gerginlik kaynağı oluyor ve Ukrayna savaşına sebep olan gerekçelerden bir tanesi. Fakat NATO’nun genişleme çabaları Rusya çevresi ile sınırlı kalmıyor. NATO, 2001 yılında ‘sınır ötesi’ bir operasyonla Afganistan’a dâhil oldu ve savaş 20 yıl sürdü. Fransa’nın ısrarları üzerine Libya’yı bombaladı ve hükümeti devirdi. Afganistan ve Libya’daki NATO varlığı, ‘küresel NATO’ tartışmalarının çıkış noktası oldu ve Güney Çin Denizi’nden Karayiplere, NATO’nun maksadını aşmasına hizmet edecek projelere zemin oluşturdu.
SÖMÜRÜ DÜZENİ KURULDU
NATO’nun Libya’da yürüttüğü savaş, Afrika’da varlık gösterdiği ilk örnekti. Fakat tabii ki ‘Avrupalıların’ ilk ayak izi değildi. Avrupalıların kıtada yüzyıllar boyunca yürüttükleri savaşlar neticesinde, bilhassa İkinci Dünya Savaşı sonrasında bölgede yeni devletler şekillendi. Bu devletlerin birçoğu Avrupalı askeri kuvvetlerin kıtada varlık göstermesine karşı çıktılar. Karşılığında, Avrupalı kuvvetler bölgede batı yanlısı düzen kurmak için suikastlara ve askeri darbelere bel bağladılar. Böylece kıtada tekrar batılı askeri üsler kurulabildi, batılı firmalar kıtanın doğal kaynaklarını sömürmeyi sürdürebildi.
Erken dönem NATO operasyonları, kıtanın çeperleri ile kısıtlı kaldı. Akdeniz önemli bir cephe haline geldi. Güney Avrupa ve Akdeniz İttifakları gibi ittifaklar kurularak Akdeniz’in Sovyet donanmasına karşı savunulması amaçlandı. Tabii diğer bir amaç da, özellikle 1967’de yaşanan Altı Gün savaşı sonrasında gerektiğinde Afrika’ya müdahalede bulunmaktı.
NATO’nun “sınır ötesi” operasyonları konusunda tartışmalar, Afganistan savaşı sonrasında sıklık kazandı. 2003 yılında görüştüğüm kıdemli bir uzman ABD’nin düşmanlarına güç gösterisi yapmada “NATO’yu kullanmaya istekli” olduğunu söylüyordu. İki yıl sonra Etiyopya’nın başkentinde şekillenen süreçte NATO Afrika Birliği ile yakın işbirliği içine girdi. 2002’de kurulan Afrika Birliği, bağımsız güvenlik altyapısı inşa etmekte sıkıntılar yaşıyordu. Askeri güç konusunda yaşanan eksiklikler, birliğin destek için Batı’dan medet umması anlamına geldi ve Sudan’daki barış güçlerinin faaliyetleri için NATO’dan lojistik destek talep edildi.
Tabii NATO’nun yanında, bir de ABD’nin 1952 yılından beri yürüttüğü Afrika programı vardı. 2008 yılına kadar Birleşik Devletler Avrupa Komutanlığı EUCOM üzerinden yürütülen bu program, 2008 yılında AFRICOM’un kurulmasıyla farklı bir boyut kazandı. Afrikalı devletler bu komutanlığa ev sahibi yapmak istemedikleri için komuta merkezi olarak Stuttgart seçildi. Böylelikle NATO’nun Afrika faaliyetleri de AFRICOM üzerinden yürütülmeye başlandı.
NATO’nun Libya savaşı, Afrika ülkeleri ile Batı arasındaki ilişkileri derinden etkiledi. Afrika Birliği, Batı’nın bölgede askeri operasyon yürütmesine mesafeliydi. 10 Mart 2011 yılında Afrika Birliği’nin Barış ve Güvenlik Konseyi, Libya güvenlik komitesini kurdu. Komitede dönemin birlik başkanı Dr. Jean Ping ve beş Afrikalı ülkenin lideri vardı. Komite Libya’ya seyahat edecek ve Libya iç savaşında iki taraf arasında müzakere işlevi yürütecekti. Fakat Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, komitenin ülkeye girişine engel oldu.
NATO BÜYÜSÜ
Komite ile Birleşmiş Milletler arasında Haziran 2011’de yapılan görüşmeden sonra o dönem Uganda’nın BM daimi temsilciliğine başkanlık eden Dr. Ruhakana Rugunda şöyle dedi; “Bazı oyuncuların teknolojik üstünlüklerinin büyüsüne kapılıp tek başlarına insanlık tarihine yön verebileceklerini, tek başlarına tüm insanlığa özgürlük vaat edebileceklerini düşünmeleri yanlış. Hiçbir devletler birliği, Afrika üzerinde hegemonya kurabileceğini düşünmemeli.” NATO tam da o dönemde bu tür düşüncelere kapılmaya başlamıştı.
Libya’da patlak veren kaos Mali, güney Cezayir ve Nijer’in bazı bölgelerinde de çatışmaların alevlenmesine sebep oldu. Fransızlar 2013 yılında Mali’ye müdahale etti. Mayıs 2014’e gelindiğinde NATO Addis Ababa’da Afrika komutanlığını açtı. Eylül 2014’te yapılan Galler Zirvesi’nde NATO müttefikleri yeni planlar ortaya koydu. “Değişen ve evrimleşen güvenlik ortamında NATO’nun askeri adaptasyonuna yön verecek” planlar görüşülüyordu. Aralık 2014’e gelindiğinde NATO dışişleri bakanları mevcut planları gözden geçirdiler ve “Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı içeren güney sınırı kaynaklı tehditleri değerlendirerek” güncellediler.
Aradan iki yıl geçti ve 2016 yılında yapılan Varşova Zirvesi’nde NATO liderleri Afrika birliği ile işbirliklerini daha da artırmaya karar verdiler. “Sahil Kuşağı ve Sahara Bölgesi’ndeki müttefiklerle işbirliği içinde çalışmaktan memnuniyet duyduklarını” ifade ettiler. İşbirliğini güçlendirmek için yeni birimler kuruldu ve NATO bizzat Afrikalı askeri güçleri eğitmeye koyuldu.
DÜNYA HALKLARI İÇİN
Diğer yandan, Mali ordusu kısa süre önce Fransız askerleri ülkeden gönderme kararı verdi. Bunu, Batı ordularının kıtada takındıkları saldırgan tavra karşı yeni hassasiyetler gelişmesine bağlamalıyız. Ukrayna savaşı konusunda da bazı başlıca Afrika ülkeleri Washingon’ın pozisyonunu benimsemekte çekimser kaldılar. Rusya’yı kınayan BM kararında, Afrika ülkelerinin yarısı ya oy kullanmadı, ya da karşı oy kullandı. Güney Afrikalı lider Cyril Ramaphosa’nın şu sözlerini yabana atmamak gerek: “Ülkemiz temel hak ve özgürlükleri yalnızca kendi halkı için değil; Filistin, Batı Sahara, Afganistan, Suriye gibi tüm dünya halkları için savunacaktır.”
Batı’nın ve NATO’nun Fas ile imzaladığı silah anlaşmaları ya da Filistin’de apartheid rejimi yürüten İsrail’e verdiği destek, Ukrayna’da yürüyen savaşa karşı verilen tepkiler ile derinden çelişiyor. Bu ikiyüzlülük bize uyarı olmalı. Batı’nın kullandığı sevecen dil, NATO’nun Afrika’da yürüttüğü genişlemeci politikalar hesaba katıldığında kimseyi yanıltmamalı.
Kaynak: Birgün /Çeviren: Fatih Kıyman
Counter Punch