Birinci Dünya Savaşının sonlarına doğru (1917) ve Yunanlılar da İtilaf Devletlerinin tarafına geçmiş ve onlarla birlikte savaştılar. Türkler yenilmiş duruma düşmüş ve toprakları da itilaf devletleri arasında pay edilmeye başlamıştı. Yunanlılar da savaştaki hizmetlerine karşılık İzmir ve civarını istediler. Yunanlıların ve İtilaf Devletlerinin Türk topraklarını işgali Wilson’un: “Bir toprak üzerinde yaşayan insanlar kendi düşünce ve isteğine göre bir idare şekli kabul edecektir” prensibine uymuyordu. İtilaf Devletleri Yunan Başbakanı Venizelos’a verdikleri sözü yerine getirmek için İzmir’in işgalini haklı gösterecek sebepler aramaya çalıştılar.
Yunanlı Venizelos, Aydın Hıristiyanlarının tehlikede olduklarını Türkler tarafından yok edileceklerini ileri sürerek yardım istedi. O sırada diğer devletler ordularını terhis etmişlerdi. Paris’te kurulan “Meclisi Ali” kendileri adına Yunan ordusunun bu işi çözmesini düşündü ve İzmir’in işgaline karar verdi. 14 Mayıs 1919’da İngiliz, Fransız, Amerikan ve Yunan donanmaları İzmir limanına girdiler. İngiliz Amiral Galdrop 17’nci Kolordu komutanlığına verdiği notada “Mütarekenin 7’nci Maddesine göre İzmir istihkamları ile civarındaki arazinin Yunanlılar tarafından işgal edileceğini ve mukavemet olunmamasını bildiriyordu. Bu nota üzerine telaşa düşen Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa İstanbul Hükümetine vaziyeti bildirerek fikirlerini sordu. Osmanlı Harbiye Nazırı verdiği cevapta: “Amiral Galdop’un bu teklifi mütareke şartları icabı olduğundan muvafakat edilmesi tabii olduğu”nu bildiriyordu. Yunan işgaline karşı ilk hareket İzmir Türk Ocağı’nda toplanan gençlik kitlesinde görüldü. İşgalden bir gece evvel cephanelik yağma edilerek halk karşı koymaya hazırlandı. İzmir kan dökmeden Yunanlılara teslim edilmeyecekti.
İzmir’in işgali Yunanistan için büyük bir önem taşıyordu; Megola İdea yani büyük Yunanistan ideali artık gerçekleşmekteydi. Batı Anadolu’yu kapsayan Bizans İmparatorluğu yeniden kurulabilecekti. Bu nedenle Yunanlıların yaptıkları işgal hareketleri bölgede düzeni sağlamak yerine Türk nüfusunu yok etmek için katliam yapılması şeklinde gerçekleşmiştir. Bu durumu daha önceden tahmin eden Türk halkı bu nedenle İzmir’in işgaline diğer işgallerden daha fazla tepki göstermiştir.
15 Mayıs sabahı Yunan kuvvetleri İzmir rıhtımına çıktılar. Rumların çılgın sevinç ve alkışlarıyla karşılandılar. Efzun taburları İzmir kışlalarına yaklaşırken bu manzara karşısında heyecanını daha fazla zapt edemeyen bir Türk gencinin (Gazeteci Hasan Tahsin) attığı kurşun Yunanlıları harekete geçirdi. O dakikadan sonra İzmir halkı kan dökerek direnme hareketine başlamış oldu. Karşı konulmaması emrini alan Türk subay ve erleri kışlalarında insafsızca şehit edildiler. Daha sonra hükümet konağı ve diğer resmi daireleri basarak buralardaki memur subay ve erleri türlü eziyetlerle gemilere götürüp günlerce aç bıraktılar. Bunlardan bir kısmını da dipçik vuruşları ile zorla “Yaşasın Venizelos” diye bağırmağa zorlandılar. Boyun eğmeyenler derhal oracıkta şehit edildiler. 17’nci Kolordu Askerlik İşleri Reisi Erkanıharp Miralayı Süleyman Fethi Bey başından çıkarılmak istenen kalpağını eliyle tutarak: ”Bağırmam” dedi ve derhal şehit edildi. Yunanlılar çarşıya girip dükkanları da yağmaladılar. İzmir’in işgali ve bu işgal esnasında meydana gelen kanlı olaylar İstanbul ve Anadolu halkı tarafından duyulduğu zaman yer yer mitingler yapıldı. İzmir katliamı ulusu susturup sindiremedi. Bu olayın doğurduğu acıyı ruhunun ta derinliklerinden duyan Türk ulusu Kurtuluşu silaha sarılmakta buldu. Yer yer hazırlanarak ilk milli savunma teşkilatını kurdu.
İzmir’in işgaline Anadolu’dan tepkiler
Uygar dünyanın gözü önünde işlenen bu cinayetler kuşkusuz Türk milletinin üzüntü ve nefretini bir kat daha arttırmıştı. 16 Mayıs’ta hükümet istifa etmiş, yeni hükümeti kurma görevi tekrar Damat Ferit Paşa’ya verilmişti. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’dan çektiği telgraflarla İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini ordu ve milletçe kabul edilmeyeceğini bildirmişti. İstanbul’da işgali kınayan mitingler yapılmış, Yıldız sarayında cemiyet ve parti temsilcilerinin katıldığı Saltanat Şuası adıyla istişare yetkileri olan bir meclis toplanmıştı. Yurdun dört bir yanında coşkulu mitingler düzenlenmiş, İstanbul’daki resmi makamlara protesto telgrafları yağdırılmıştı.
İzmir’in işgaline tepkiler, özellikle böyle bir işgal tehlikesi altında bulunan Orta ve Doğu Karadeniz kıyılarında daha etkili bulunan ilhak anlamına gelmediğini anlatmak için özel bir kurul gönderilmişti.
Giresunlular 17 Mayıs’ta Belediye Reisi Osman Ağa’nın (Topal Osman) başkanlığında büyük bir protesto mitingi düzenlediler. Bölge basını da işgali büyük bir tepki ile karşılamıştı. Giresun’da siyah çerçeveler içinde “İzmir Faciasını Unutmayınız” hitabı ile yayınlanmakta olan Işık Gazetesi, işgalin etkisini şöyle ifade etmişti: “Göklerden yıldırımlar yağsa, dağlardan kanlı volkanlar fışkırsa, denizler taşsa da araziyi tufanlara boğsa idi Türklüğe, Alem-i İslamiyet’e belki o kadar tesir göstermezdi”.
İşgalin gerek Trakya’da gerekse Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki tepkileri de bundan farklı olmamıştı. Trakya’nın birçok yerinde düzenlenen mitinglerin en önemlisi Trakya Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi’nin Edirne’de düzenlediği Sultan Selim mitingiydi. Siirt’te heyecana gelen halk her gün insan dalgaları halinde ilçe, bucak ve köylerden sancak merkezine akarak mitingler yapmıştı. 23 Haziran’da yapılan mitinge 58.000 kişi katılmıştı. 17 Mayıs’ta Hasankale’de padişaha, Silvan’dan 30.000 nüfus adına Sadaret’e işgali kınayan telgraflar çekilmişti. İzmir’in işgalinin içteki bu büyük tepkileri yanında dış tepkileri de olmuştu.
Bazı İngiliz yetkilileri işgali, doğuracağı tepkiler açısından delice bir hareket olarak nitelendirmişlerdi. İngiliz Genelkurmay Başkanı General H. Wilson, daha işgal öncesinde bunu büyük bir yanlışlık olarak değerlendirmişti. Fransa’da bir tepki görülmemiş, sadece Pierre Loti ve Claude Farrere gibi Türkleri tanıyan yazarlar işgali eleştirmişlerdi. İzmir’in işgali, İtalya’da öfkeyle karşılanmıştı. Kuşkusuz bu öfke, işgalin haksızlığından değil, İzmir’in daha önceki paylaşma projelerinde İtalya’nın payı olarak belirlenmesindendi. Amerikan halkı da Wilson ilkelerinin bir yanan atılmasını hoş karşılamamıştı.
Sonuç olarak İzmir’in işgali yakın tarihimizin acı dolu sayfalarından birini oluşturmakla birlikte Milli Mücadele açısından milli potansiyeli harekete geçirmiş, milletin heyecanını doruk noktasına çıkarmıştı. Herhalde halka ne denli anlatılırsa anlatılsın, düşmanın çirkin içyüzünü ortaya koyabilmek için bunun kadar etkili bir yol bulunamazdı. İşgalin ayrıca Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı ve milli kurtuluş mücadelesine soyunduğu günlere rastlamış olması da milli mücadelenin talihliği olarak değerlendirilebilir. Bir taraftan Anadolu’nun Batı kıyılarına çöken bir karanlık diğer taraftan kuzey kıyılarından doğan bir umut. Herhalde bu tarihin garip oyunlarından biri olsa gerek. İzmir’in işgali, işgalci devletler açısından sonuçlarını hesaplayamadıkları bir gaf, Yunanistan açısından ise sonu hüsranla biten Anadolu macerasının başlangıcı olmuştu.
İzmir’in işgalinin Kurtuluş Savaşı’ndaki önemi
1- Yunan ordusunun katliamlarına karşı ilk Kuvay-i Milliye birlikleri Batı Cephesinde kuruldu. Düzenli ordu kurulana kadar silahlı direnişi bu birlikler gerçekleştirdi.
2- Redd-i İlhak Cemiyeti Batı Anadolu’daki direnişi yönetmeye başladı. Balıkesir ve Alaşehir Kongrelerini toplayarak “Batı Cephesini” kurdu.
3- Anadolu’nun değişik yerlerinde İzmir’in işgalini protesto etmek amacıyla mitingler düzenlendi. Böylece İzmir’in işgali ulusal bilincin canlanmasında etkili oldu.
4- İzmir’in işgalinin haksız gerekçelere dayanılarak yapılması halk arasında milli direniş düşüncesinin güçlenmesine neden oldu.
5- Tepkiler nedeniyle İtilaf Devletleri bölgedeki işgali yerinde izlemek üzere bir heyet oluşturdu. Bu heyetin hazırladığı rapor “Amiral Bristol Raporu” olarak Milli Mücadelede yerini aldı.
Kaynak: https://www.tarihiolaylar.com/tarihi-olaylar/izmir-in-isgali-15-mayis-1919-392#panel1